Kış aylarının gelişiyle birlikte bulaşıcı hastalıklar da kendini göstermeye başladı. Hapşırmalar, aksırmalar, öksürmeler, vücut kırgınlıkları, ateşli nöbetler… Antibiyotikler bir yandan, parasetamoller bir yandan… Ha bire ilaç tüketimi. Bir de ağrı kesiciler, takviye vitamin ilaçları derken…
Bir taraftan da sağlık için beslenme tercihleri ile kafa yormalar… Narenciye tüketimi, ıhlamurlar, bitkisel çaylar… Korunmak için el sıkışmamalar, öpüşmekten kaçınmalar.
Bu tedbirlerden en önemlisi narenciye tüketimi. Herkese en pratik gelen korunma yöntemi tabi ki narenciye tüketimi. Greyfurt suyu, portakal suyu, nar suyu, mandalina dilimleri, limon dilimleri, karışık narenciye suları… Kısacası C vitamini takviyesi. Özellikle ucuz fiyatı ve sonrasında lezzeti sebebiyle mandalina revaçta her sezon bu listede halkın tercihi açısından.
Ülkemizde üretilen narenciye ürünleri çeşitliliği ve kalitesi bakımından komşu ülkelerce de tercih edilmekte. İhracatına önem verdiğimiz ürünler arasında özellikle portakal ve greyfurt Rusya’nın çok uzun yıllardır tercihi. Ancak, Rusya’ya son giden parti narenciye ihracında ne yazık ki Akdeniz Sineği tespit edilmiş ve mallar geri gönderilmiş. Yani Rus Hükümeti vatandaşına bu ürünleri yedirmiyor. İyi de, bizler bu geri gelen ürünleri yiyor muyuz? Bizim laboratuar incelemelerimizde Akdeniz Sineği hastalığı ürünlerimizde görünmüyor mu? Bu hastalık narenciye ürünlerimizde varsa tedbir olarak ziraatçilerimiz üreticilere nasıl bir yol göstermekteler?
Bu soruların cevabı neticesinde ürünlerimiz hastalık taşımıyorsa, Rusya’nın yaptığı nedir? Tabi ki siyasi bir hamle. Rusya bu gibi hamleleri hep yaptı bu güne kadar. Bu hamleler ile ülkemizi Güneyimizde oynanan oyunlar konusunda köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. Pazarlıkların içine ekonomik baskıyı koyarak Türkiye’yi bölgede Rus bağımlısı haline getirmeyi hedefliyor. Yani siyaset bilimini baskı unsuru olarak kullanarak Türkiye’nin bölgede ki rolünü kapma peşindeler.
Bu duruma karşı yapılacak en önemli hamle tabi ki diğer komşularımız ile ticaret anlaşmalarımızı gözden geçirmek olmalıdır. Üretim fazlası narenciye ürünlerimiz kalitesi ve çeşitliliği ile bulunduğumuz coğrafyanın önemli pazar payına ortak olamaya yeterlidir. Önceki yıllarda düşürdüğümüz Rus uçağı sonrası domatesimize uyguladıkları ambargoyu nasıl Kuzey Irak ve Gürcistan ihracatları ile boşa çıkardıysak bu kez de aynı hamleyi narenciye ürünlerimiz için yapmalı ve Rusya tarafından üzerimize uygulanan bu ekonomik dayatma hamlesinden en az zarar ile kurtulmalıyız.
Siyasi partiler, geliştirdikleri ekonomik doktrinler ile ülkeyi yönetmek üzere kurulurlar ve seçimlere girerek halkın oyuna talip olurlar. İşte burada hükümetimizin ekonomik doktrin planı önem kazanmakta. Rusya pazarına alternatif oluşturmaktır burada uygulanacak ekonomik doktrin modeli. Bu uygulama öyle kusursuz ülke çıkarları içermeli ki; bir daha hiçbir ülke bizim üretimimiz üzerinden böyle bir senaryo ile karşımıza çıkamasın. Kalıcı ekonomik tedbirler ile dış ticarette ki pazar payımızı garanti altına almak ilk hedefimiz olmalı bu alanda. Yaşadığımız son olay göstermiştir ki; sadece Ticaret Bakanlığımız ile değil, aynı zamanda Dış İşleri Bakanlığımız ile de ticari anlaşmalarımız için masaya oturmalıyız. Çünkü; bulunduğum coğrafya ekonomimizi siyasi çıkarlar ile şekillendirmemiz zorunluluğunu da yanında getirmekte ve bizler için en zor olan ekonomik doktrin modelini benimsememize yol açmakta.
Mevcut hükümet elbette ki bu sorunlarla uzun yıllardır mücadele etmekte ama görünen gerçek o ki; muhalefetin de tüm gücüyle bu konuda hükümetin yanında yer alması ve ülke çıkarları için birlikte hareket etmesidir. Elbette her hükümet gibi mevcut iktidar da ekleştirilmeli ve doğruya sevk edilmeli muhalefet tarafından fakat, uygulanan bu iğrenç senaryo ülke siyasetinde sağlanacak gerçek ve planlı bir mutabakat ile en kârlı biçimde bertaraf edilmelidir.
Oysa ki; ana muhalefet partisi olan CHP, kendi içerisinde bir mutabakat sağlayamamış durumda. Muharrem İnce hamlesi sonrası parti içi ayrılıkların had safhaya ulaşması ve yaklaşan yerel seçimler önce özellikle büyük şehirler konusunda parti üst yönetiminin tavrını ortaya koyamaması ile ülke siyaseti adına birçok fırsat kaçmakta. Ne ATATÜRK’çü, ne milliyetçi, ne ulusalcı, ne de Türkçü olamayan ana muhalefet partisi CHP bir an önce kendine gelmeli ve gerçeğe doğru, KEMALİZM’e doğru yol almaya başlamalıdır. Aksi takdirde yerel seçimler CHP’nin sonu olacaktır ki bu da ülkenin ana muhalefetinin Kürtçü politikalara tam teslimiyetini yanında getirecektir.
Fırsat kaçmadan birlikte hareket etmeyi öğrenmeye ve toplumu kucaklamaya çalışmalı tüm siyasiler. Yoksa her şey için çok geç olacak.
YAZARLAR
Yayınlanma: 16 Kasım 2018 - 15:53
Portakal
Kış aylarının gelişiyle birlikte bulaşıcı hastalıklar da kendini göstermeye başladı
YAZARLAR
16 Kasım 2018 - 15:53
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir