Beklemek illetinden ve bir çok şeyden kurtulmak için çoğu kişi şehir heyulasından kaçıp tenha sahil kasabalarına ve köylere göçtü. Şehirde yakalandıkları tüm illet bu değildi zira.
Köyler bile şu günlerde kasaba olma yolunda ilerliyor. Ya da geriliyor mu demeliydim? Bir şehirli tarafından satın alınan bir parça köy arazisi içine kondurulan prefabrik bir ev, bir kaç tavuk. Oldu sana çiftlik evi. Herkeste bir izole olma, bir tenhaya kaçıp kafa dinleme durumu hızla sürüyor.
******
Pazar yerindeyim. Kendisine yeni bir tezgah açıp pazarcılığa başlayan bir tanıdığımın yanında. Beni fark edip belli etmeyen bir zabıta görevlisi yaklaşıyor. Tanımamış gibi yapıyorum. Başlıyor “tezgah böyle düzenlenmeli, şöyle olmalı, en iyisi böyle olur, anlayan hiç kimse yok bu işten” gibisinden aklının ve bilgisinin ispatı, tavsiyelere. Sonra bana dönüp beni tanıdın mı diyor. Tavırlarıyla “gör benim forsumu, ben de boş değilim hani” dedikten sonra. Evet tanıdım diyorum. Maskeye rağmen tanıdın beni diye ekliyorum. Lise yıllarından bir tanıdık. Her gördüğünde “beni tanıdın mı?”diye sorduğundan, aslında kendisini tanıdığım halde neden rağbet etmediğimi sorduğunu anlıyorum. Her yerde satıcılar, aceleyle ellerindeki torbalarını doldurmaya çalışan müşteriler, bir zeytini tadıp almamaya bahane bulmak için yüzünü buruşturan teyze, yerlere düşmüş meyve ve sebzeler... Önceden olsa yere düştüğünü gördüğüm kabuklu meyve veya sebzeyi nazikçe pazarcının tezgahına bırakır, sonra onunla göz göze gelirdik. Memnun olan pazarcı da gününü şükran ve moral dolu geçirirdi. Şimdilerde, malum salgın durumu bu tip hoş görü ve anlayış gösterilerine pek izin vermiyor. Önümde incecik, narin, anne olmak için epey genç ve çelimsiz bir kadın bebek pusetini hızlı hızlı itiyor. Puseti biraz yüksekçe bir kaldırıma çıkarmak isterken altmış yaşlarında bir kadın pusetin ucundan tutup, çocuklu anneye yardım etmek istemişken, genç anne “hayır dokunma" diye yüksekçe bir ses tonuyla uyarıyor. Neye uğradığını şaşıran yaşlıca kadın salgın durumunu hatırlıyor birden. Refleksine yenik düştüğü için de hicap duyuyor. İçinden de şöyle geçiriyor. “Tamam anladım da yavrum keşke bağırmasaydın. Kadın başınasın yardım etmek istedim."
******
Eve dönerken yerlerde ve çöp yakınlarında, atılmış okul defterlerini görüyorum. Dışı özenle kaplanmış kareli, inci gibi yazılarla da bezenmiş okul defterinin sayfaları eylül esintisiyle teker teker çevrilirken o defterdeki yazıları dokuz on yaşlarında bir kız çocuğunun, dilini ısıra ısıra, özene bezene yazdığını düşününce hüzünleniyorum. Uzaktan eğitimden dolayı ödev yapma şevkinin çöpe gittiğini, tüm öğrencilerin isyana kalktığını tüm defterlerini de çöpe attıklarını hayal ediyorum. StephenKing romanından uyarlama bir korku filmi canlanıyor gözümde ve içimi korku kaplıyor. Düşünüyorum da en çok onlar zorlanıyor bu zor günlerde. Üstelik hiç bir şeyden de sorumlu değiller. Onlara bu distopik alemi miras bırakan, yetişkinler elbette. Çocuklarımız sahip çıkılmayı, özenle korunmayı hak ediyorlar. Çünkü ruhlarında kalıcı hasarlar bırakabilecek günler yaşıyorlar. Sevgi ve anlayış bir çok şeyi çözer. Gerisi de zamanla atlatılır. Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 19 Eylül 2020 - 09:45
Prefabrik hayal
Beklemek illetinden ve bir çok şeyden kurtulmak için çoğu kişi şehir heyulasından kaçıp tenha sahil kasabalarına ve köylere göçtü
YAZARLAR
19 Eylül 2020 - 09:45
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir