Günyüzü Apartmanı sakinlerinin son günlerdeki gündemi, apartmanın boyanacağı rengin ne olacağıydı. Aslında başlarda çok önemsenmeyen bu konu gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Gerçi bu zamana kadar apartmanımızda büyümeyen hiçbir sıkıntı, hemen çözülüveren hiçbir sorun olmamıştı. Ben o nedenle hiç yadırgamadım. Örneğin binanın hangi günler temizleneceği, kimin apartman yöneticisi olacağı, aidatın kaç para olması gerektiği gibi konular hep sorun olmuştu. Ancak bu kez mevzu daha derindi.
Günyüzü Apartmanı, müteahhidinin dedem olduğu, on dokuz daireden oluşan şirin bir apartmandı esasen. Dairelerden dokuz tanesi binanın inşa edildiği arsanın sahibi Rüstem Amca’nın, çocuklarının ve torunlarının; dokuz tanesi dedem, amcalarım, kuzenlerim ve bizim de dahil olduğumuz Aydın ailesinin; geriye kalan bir daire ise dedemin paraya sıkışıp satmak zorunda kaldığı kaymakamlıkta çalışan İsmet Amca’nın idi.
Binamızdaki ilk sorunun isim belirlenirken yaşandığından bahsetmeden edemeyeceğim. Arsa sahibi olan Rüstem Amca dedeme önce ‘’Rüstem Bey Apartmanı’’ ismini önermiş. Dedem bu fikri kabul etmemiş. Daha sonra soyadlarını içeren başka bir teklifle yani ‘’Sarıyurt Apartmanı’’ olsun diyerek farklı bir öneride bulunmuş. Dedem bu fikri de kabul etmemiş ve Rüstem Amca’ya rahmetli babasının ne kadar sert bir adam olduğunu, annesine çok çile çektirdiğini, annesinin sürekli ‘’Şu hayatta bir ben günyüzü göremeyeceğim,’’ diye dertlendiğini anlatmış. Bu ikili birbirini yeni tanıdığından Rüstem Amca dedeme müsaade göstermiş ve kapıya ‘’Günyüzü Apartmanı’’ tabelası asılmış.
Yıllar yılları, sorunlar sorunları, tartışmalar başkaca tartışmaları kovaladı. En küçük sorunlar bile büyümeye devam etti. Yalnız her aile dokuz daire sahibi olduğuiçin İsmet Amcayı yanına alan aile istediğini yaptırdı. Sessiz sakin bir yapıda olan İsmet Amca çoğu kez tartışmalardan kendini soyutlamak istedi ama dedem ve Rüstem Amca’dan kurtulamadı.
Böyle bir ortamda renk seçimi yapmanın ne kadar zor olduğunu hayal bile edemezsiniz. Dedem aile meclisini toplayarak apartmanın boyanacağını söyledi ve kalabalık ailemizin fikrini sordu. Aile meclisi önce ‘’Nasıl olursa olsun,’’ dedi. Sonra annem ve büyük yengemin ‘’Mavi olsun,’’ teklifi kabul gördü. Dedem Rüstem Amcaya bu fikrimizi iletti. Rüstem Amca ‘’Bir düşüneyim,’’ diye dedemden müsaade istedi. Rüstem Amca’nın ‘’Düşüneyim,’’ demesi ‘’Evdekiler ne der bu duruma onların rızasını alayım,’’ demekti aslında.
Ertesi gün Rüstem amca mavi rengi onların kabul edemeyeceğini, apartmanın sarıya boyanmasının daha iyi olacağını dedeme iletti. Dedem fikrinden vazgeçemeyeceğini, Rüstem Amca ise bu fikri asla kabul edemeyeceklerini yineledi. Dedem ‘’Mavi olacak,’’ Sabri Amca ‘’Sarı olacak ‘’ diye birkaç gün diretti. Bizim aile fertleri bu konuda sürekli dedemi dolduruşa getiriyor ‘’Onlara mı kalmış binanın rengi, buranın her karışında senin emeğin var baba,’’ diyerek Rüstem Amca’nın üstüne salıyorlardı. Benzer şekilde Rüstem Amca’nın da yönlendirildiğine emindim.
Ortak nokta bulmak her zamanki gibi mümkün olmayınca bir demokratikleşme çabası göstererek apartman toplantısı yapmaya karar verildi. Her yere duyurular asıldı. İsmet Amca özellikle davet edildi. Çünkü İsmet Amca böyle günlerde çok önemli bir şahsiyet olurdu.
Toplantı günü sığınakta 18 daireden 64 kişi hazır bulunuyordu. Bu bizimki gibi bir apartman için rekor sayılacak bir katılımdı. Ancak bu kalabalığın içinde herkesin gözü İsmet Amcayı arıyordu, gecikmiş olabileceği, biraz daha beklenilmesi düşünüldü, yine gelen giden yoktu. Dedem telefon açarak İsmet Amcanın nerede olduğunu sordu. İsmet amca, işleri olduğunu toplantıya katılamayacağını iletip telefonu kapattı. Akıllı adamdı vallahi bu İsmet amca… Gündemin tek maddesi okundu ve iki renkten birinin seçileceği oylamaya geçildi. Bisküvi kutusundan yapılan sandık bir köşeye bırakıldı sırayla herkes seçtiği renk için oyunu kullandı. On sekiz kişinin oy kullandığı sandıktan oylama sonucunda toplamda 24 oy çıktı. İlk oylama geçersiz sayıldı. İkinci oylamada ise dokuz ‘’MAVİ’’ oyu, beş tane de ‘’SARI’’ oyu çıktı. Herkes oy kullanmasına rağmen dört ‘’SARI’’ oyunun nasıl eksik olabileceği düşünüldü, küçük amcamın gömleğinin cebinde kâğıtlar görününce, kutudan gizlice bu kâğıtları çıkarıp aldığının anlaşılmasıyla aklımızdaki soru işaretleri silindi. Herkesin fazla oy atmayacağı ve başkasının oyunu çıkarmayacağına yemin etmesinin ardından oylama üç tur daha devam etti. Eşitlik haliyle bozulmadı. Bu şekilde bir yere varamayacağımız anlaşılınca kura çekilmesine karar verildi. Yaklaşık yarım saat boyunca da kuranın nasıl çekileceği tartışıldı. Kibrit çöpü çekildi, seçilen bir çocuk kutudan bir renk seçti, sayışmaca dahil yapıldı. Toplamda farklı şekillerde gerçekleştirilen yedi kuradan dördünde mavi renk kazanınca biz bayram ettik.
Dedem hemen mavi bir renk tercihi yapak boyacı ile anlaştı. Bir sorun daha çözülmüş diye sevinerek uyuduğumuz gecenin sabahında Rüstem Amca’nın sesi ile uyandık. Dedeme ‘’Hile yaptınız efendi, ya İsmet de gelecek tekrar oylama yapacağız ya da kura çekişmeye devam edeceğiz,’’ diye bağırıyordu. Amcamlar, babam, kuzenlerim dedemin yanına koştuk. Rüstem Amca’nın ailesi de onu yalnız bırakmadı. Laf dalaşı hoş olmayan sözlere, bu sözler fiziksel müdahalelere, bu müdahaleler merdivenlerden yuvarlanmalara, gözaltı morluklarına, kırıklara ve çatlaklara dönüşünce İsmet Amca haricinde apartmanda kim varsa karakola aldılar. Çocukları saymazsak altmış dört kişiden otuz altısının ifadesinin alınması, bir kısmının hastanedeki işlemlerinin tamamlanması derken o gün kimse eve gidemedi.
Bir gece misafir olduktan sonra polisler iki aileyi barıştırdı, herkes birbirinden özür diledi evin yolunu tuttuk. Caddeden apartmanın bulunduğu sokağa dönünce ben olduğum yerde donup kaldım. Sırayla arkamdan gelen herkes aynı tepkiyi gösterdi. Dedem ve Rüstem Amca’nın ise gördükleri manzara yüreklerine inecekti. Boyacı Tahir usta Apartmanın ön cephesini turuncu renge boyamış, diğer cepheyi boyamaya hazırlanıyordu. Dedem başı ellerinin arasında, sinirden çıldıracak bir şekilde ‘’Sen ne yapıyorsun Tahiiir, bu renk ne!’’ diye bağırdı.
Tahir usta korkmuştu ama belli etmek istemeyerek ‘’Benim ne kabahatim var bey amca, nalburdan bu kovaları verdiler. Baktım, bu renk çok acayip bir renk, işe başlamadan birine sorayım dedim tüm zilleri çaldım kimse açmadı. Yalnız şu on iki numaradaki adam çıktı. ‘’Beyim bu renk olacak değil mi?’’ dedim. O da ‘’Sür gitsin,’’ dedi bana,’’ dedi.
Yukarı baktım, İsmet Amca gülümseyerek el sallıyordu bize. Hayırlı haftalar dilerim,
Selametle…
Günyüzü Apartmanı, müteahhidinin dedem olduğu, on dokuz daireden oluşan şirin bir apartmandı esasen. Dairelerden dokuz tanesi binanın inşa edildiği arsanın sahibi Rüstem Amca’nın, çocuklarının ve torunlarının; dokuz tanesi dedem, amcalarım, kuzenlerim ve bizim de dahil olduğumuz Aydın ailesinin; geriye kalan bir daire ise dedemin paraya sıkışıp satmak zorunda kaldığı kaymakamlıkta çalışan İsmet Amca’nın idi.
Binamızdaki ilk sorunun isim belirlenirken yaşandığından bahsetmeden edemeyeceğim. Arsa sahibi olan Rüstem Amca dedeme önce ‘’Rüstem Bey Apartmanı’’ ismini önermiş. Dedem bu fikri kabul etmemiş. Daha sonra soyadlarını içeren başka bir teklifle yani ‘’Sarıyurt Apartmanı’’ olsun diyerek farklı bir öneride bulunmuş. Dedem bu fikri de kabul etmemiş ve Rüstem Amca’ya rahmetli babasının ne kadar sert bir adam olduğunu, annesine çok çile çektirdiğini, annesinin sürekli ‘’Şu hayatta bir ben günyüzü göremeyeceğim,’’ diye dertlendiğini anlatmış. Bu ikili birbirini yeni tanıdığından Rüstem Amca dedeme müsaade göstermiş ve kapıya ‘’Günyüzü Apartmanı’’ tabelası asılmış.
Yıllar yılları, sorunlar sorunları, tartışmalar başkaca tartışmaları kovaladı. En küçük sorunlar bile büyümeye devam etti. Yalnız her aile dokuz daire sahibi olduğuiçin İsmet Amcayı yanına alan aile istediğini yaptırdı. Sessiz sakin bir yapıda olan İsmet Amca çoğu kez tartışmalardan kendini soyutlamak istedi ama dedem ve Rüstem Amca’dan kurtulamadı.
Böyle bir ortamda renk seçimi yapmanın ne kadar zor olduğunu hayal bile edemezsiniz. Dedem aile meclisini toplayarak apartmanın boyanacağını söyledi ve kalabalık ailemizin fikrini sordu. Aile meclisi önce ‘’Nasıl olursa olsun,’’ dedi. Sonra annem ve büyük yengemin ‘’Mavi olsun,’’ teklifi kabul gördü. Dedem Rüstem Amcaya bu fikrimizi iletti. Rüstem Amca ‘’Bir düşüneyim,’’ diye dedemden müsaade istedi. Rüstem Amca’nın ‘’Düşüneyim,’’ demesi ‘’Evdekiler ne der bu duruma onların rızasını alayım,’’ demekti aslında.
Ertesi gün Rüstem amca mavi rengi onların kabul edemeyeceğini, apartmanın sarıya boyanmasının daha iyi olacağını dedeme iletti. Dedem fikrinden vazgeçemeyeceğini, Rüstem Amca ise bu fikri asla kabul edemeyeceklerini yineledi. Dedem ‘’Mavi olacak,’’ Sabri Amca ‘’Sarı olacak ‘’ diye birkaç gün diretti. Bizim aile fertleri bu konuda sürekli dedemi dolduruşa getiriyor ‘’Onlara mı kalmış binanın rengi, buranın her karışında senin emeğin var baba,’’ diyerek Rüstem Amca’nın üstüne salıyorlardı. Benzer şekilde Rüstem Amca’nın da yönlendirildiğine emindim.
Ortak nokta bulmak her zamanki gibi mümkün olmayınca bir demokratikleşme çabası göstererek apartman toplantısı yapmaya karar verildi. Her yere duyurular asıldı. İsmet Amca özellikle davet edildi. Çünkü İsmet Amca böyle günlerde çok önemli bir şahsiyet olurdu.
Toplantı günü sığınakta 18 daireden 64 kişi hazır bulunuyordu. Bu bizimki gibi bir apartman için rekor sayılacak bir katılımdı. Ancak bu kalabalığın içinde herkesin gözü İsmet Amcayı arıyordu, gecikmiş olabileceği, biraz daha beklenilmesi düşünüldü, yine gelen giden yoktu. Dedem telefon açarak İsmet Amcanın nerede olduğunu sordu. İsmet amca, işleri olduğunu toplantıya katılamayacağını iletip telefonu kapattı. Akıllı adamdı vallahi bu İsmet amca… Gündemin tek maddesi okundu ve iki renkten birinin seçileceği oylamaya geçildi. Bisküvi kutusundan yapılan sandık bir köşeye bırakıldı sırayla herkes seçtiği renk için oyunu kullandı. On sekiz kişinin oy kullandığı sandıktan oylama sonucunda toplamda 24 oy çıktı. İlk oylama geçersiz sayıldı. İkinci oylamada ise dokuz ‘’MAVİ’’ oyu, beş tane de ‘’SARI’’ oyu çıktı. Herkes oy kullanmasına rağmen dört ‘’SARI’’ oyunun nasıl eksik olabileceği düşünüldü, küçük amcamın gömleğinin cebinde kâğıtlar görününce, kutudan gizlice bu kâğıtları çıkarıp aldığının anlaşılmasıyla aklımızdaki soru işaretleri silindi. Herkesin fazla oy atmayacağı ve başkasının oyunu çıkarmayacağına yemin etmesinin ardından oylama üç tur daha devam etti. Eşitlik haliyle bozulmadı. Bu şekilde bir yere varamayacağımız anlaşılınca kura çekilmesine karar verildi. Yaklaşık yarım saat boyunca da kuranın nasıl çekileceği tartışıldı. Kibrit çöpü çekildi, seçilen bir çocuk kutudan bir renk seçti, sayışmaca dahil yapıldı. Toplamda farklı şekillerde gerçekleştirilen yedi kuradan dördünde mavi renk kazanınca biz bayram ettik.
Dedem hemen mavi bir renk tercihi yapak boyacı ile anlaştı. Bir sorun daha çözülmüş diye sevinerek uyuduğumuz gecenin sabahında Rüstem Amca’nın sesi ile uyandık. Dedeme ‘’Hile yaptınız efendi, ya İsmet de gelecek tekrar oylama yapacağız ya da kura çekişmeye devam edeceğiz,’’ diye bağırıyordu. Amcamlar, babam, kuzenlerim dedemin yanına koştuk. Rüstem Amca’nın ailesi de onu yalnız bırakmadı. Laf dalaşı hoş olmayan sözlere, bu sözler fiziksel müdahalelere, bu müdahaleler merdivenlerden yuvarlanmalara, gözaltı morluklarına, kırıklara ve çatlaklara dönüşünce İsmet Amca haricinde apartmanda kim varsa karakola aldılar. Çocukları saymazsak altmış dört kişiden otuz altısının ifadesinin alınması, bir kısmının hastanedeki işlemlerinin tamamlanması derken o gün kimse eve gidemedi.
Bir gece misafir olduktan sonra polisler iki aileyi barıştırdı, herkes birbirinden özür diledi evin yolunu tuttuk. Caddeden apartmanın bulunduğu sokağa dönünce ben olduğum yerde donup kaldım. Sırayla arkamdan gelen herkes aynı tepkiyi gösterdi. Dedem ve Rüstem Amca’nın ise gördükleri manzara yüreklerine inecekti. Boyacı Tahir usta Apartmanın ön cephesini turuncu renge boyamış, diğer cepheyi boyamaya hazırlanıyordu. Dedem başı ellerinin arasında, sinirden çıldıracak bir şekilde ‘’Sen ne yapıyorsun Tahiiir, bu renk ne!’’ diye bağırdı.
Tahir usta korkmuştu ama belli etmek istemeyerek ‘’Benim ne kabahatim var bey amca, nalburdan bu kovaları verdiler. Baktım, bu renk çok acayip bir renk, işe başlamadan birine sorayım dedim tüm zilleri çaldım kimse açmadı. Yalnız şu on iki numaradaki adam çıktı. ‘’Beyim bu renk olacak değil mi?’’ dedim. O da ‘’Sür gitsin,’’ dedi bana,’’ dedi.
Yukarı baktım, İsmet Amca gülümseyerek el sallıyordu bize. Hayırlı haftalar dilerim,
Selametle…