Ülkemiz bir garip oldu. İnsanımız neye inandığını bilmiyor. İdeoloji karmaşası neredeyse tüm bireyleri etkisi altına almış. Ülkenin işçi sınıfı yani emekçileri oylarını sağ partilere atıyorlar. Onları temsil etmesi gereken solun öncü partisi CHP’nin lideri bile ülkede ki sol oyların yüzde otuz beş civarında olduğunu söylemesi üzerine zaten bende ideoloji filmi koptu. Bu ideolojik kavram kargaşasına bir son vermeli ve toplumsal eğilimler açısından yeni ideolojilerin oluşmasına seyirci kalmalıyız zira gördük ki zorla ne sağcı ne de solcu olunabiliyor.
Bu garip durumu sadece partiler değil, bireyler de kendi içlerinde yaşamaktalar. Sözgelimi bir solcuyu ele alalım. Etrafımızda birçok tane var olan garip bir solcu çoğunluk var. Gariplikleri şuradan geliyor. Adam gayet zengin bir şekilde, çalışmasına gerek yok, ömrünün sonuna dek yetecek kadar parası var ve bu parayı sadece kendisine kullanıyor. Ticarete katmıyor parayı, üretim yapmıyor ve dolayısı ile istihdam sağlamıyor. Para bankada yatıyor, piyasada dönmüyor ve birçok vatandaş için iş ve aş kapısı olması gereken ülkemiz parası bir kişinin emrine amade olarak öylece bir kenarda bekliyor. Bu kişi de başlıyor bulunduğu ortamlarda konuşmaya; “ben sol görüşlü bir devrimciyim, ezilen halkların…” Hadi ordan be… S…ttir.
Devrimciyim demesine bakmayın siz, düzenin değişmesini en başta istemeyen o. Çünkü sistem gücü elinde bulunduranı destekliyor. Fırsat eşitliği söz konusu değil. Hem, altın kuraldır; “SİSTEMDEN BESLENEN SİSTEMİ BOZAMAZ”. Emekçiye fırsat eşitliğini kendisi vermiyor, ülkenin milli serveti olan emisyonda dolaşması lazım gelen parayı elinde hapsederek hem de.
Bir diğer tuhaf solcular da patron kesimi ülkemizde. İşverenlere bakıyorum da, birçoğu sol partilerden taraf durumdalar. Emekçiler sağ partilere, patronlar sol partilere oy veriyorlar umumiyetle. Yani siyaseti çivisi çıkmış durumda. Bu sebepledir ki ideolojilerin tanımı bir kez daha yapılmalı ülkemiz insanı için.
Anlam karmaşası aslında insanımızı fazlasıyla yormakta. Bunu toplumun önemli bir kesimi fark etmiş durumda ve neredeyse hepsi artık sağ-sol kavramının kalmadığını dillendirmekte. Emekçinin rolüne işveren soyunmuş durumdayken, emekçi de muhafaza eden bir düşünceyle devrim karşıtı pozisyonda yer alıyor. Hani bir söylem vardır ya; “celladına aşık olan idam mahkumu” diye. Tam da bu durum perde almakta hayat sahnesinde. Emperyal güçlerin tam ve kesin zaferidir ortaya çıkan bu trajikomik durum.
Gençliğinde Marks olan yada ülkücülük ile büyüyen günümüz yetişkinlerinin bu durumda olması ile günümüz gençliğinin bu ideolojilere vakıf olamamaları üzerine artık emekçi vatandaşlarımız kapitalizmin korkunç sömürüsüne boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Çalışan kesimin sırtından beslenen bir sistem ile üretenin adeta kanını emen bir düzen arasından sadece belirli bir kesim kendisine yol açarak refah seviyesini yükseltebilmektedir. Yani bakıldığında mağlup olan kesim kendisini galip zannederken galip olan kesim de mağdur rolünü üstlenerek tam bir komedya ortaya konmaktadır. Daha fazla geç olmadan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bizlere emanet ettiği değerlere layık olarak yaşamaya başlamalıyız.
Gençliğinde Marks olan yada ülkücülük ile büyüyen günümüz yetişkinlerinin bu durumda olması ile günümüz gençliğinin bu ideolojilere vakıf olamamaları üzerine artık emekçi vatandaşlarımız kapitalizmin korkunç sömürüsüne boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Çalışan kesimin sırtından beslenen bir sistem ile üretenin adeta kanını emen bir düzen arasından sadece belirli bir kesim kendisine yol açarak refah seviyesini yükseltebilmektedir. Yani bakıldığında mağlup olan kesim kendisini galip zannederken galip olan kesim de mağdur rolünü üstlenerek tam bir komedya ortaya konmaktadır. Daha fazla geç olmadan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bizlere emanet ettiği değerlere layık olarak yaşamaya başlamalıyız.