Anneni görsen, babanı... Sonra onlara çocukluğunu sorsan onlar herkese en mahrem ilk günlerini anlatsa, sen utanmadan dinlesen, sonra o yıkılmış evin, eski pabuçlarına dikilmiş çiçeklerin yanına kendini koysan diyorum... Bütün bir dayatma yaşamın sana dokunduğu, seni ilk bildikleri köy kahvesi önünde çay içsen, hiç kimsenin görmediği yalnız senin bildiğin bir kuytuda yıllarını demlesen...
Annemin, bir arkadaşımın küçük çocuğuna, yıllar evvel bana dediği şeyi dediğini duymak nasıl da geçmemiş de bugün gibi. Görkemli çam ağacını her şeye, yüz yıl öncesine şahit yapasım geliyor. Sahi böyle bir hakkımız var mı? Olmalı. Babam aynı tembihlerini yüzüncü kez yaparken nane kokuyordu. Biraz da buğday. Naneler hep aynı. İstikrarlı kokuyorlar. Bende sevinç, bende keder, coşku ve sevinç de bende. Sezen aksu şarkısı gibi...Nasıl da anlıyorum Midas'ın berberini. Anne bir şeyler ek. Eski tohumlarını.... Bahçendeki tohumluk sebzelerden aldığın. Ne bileyim ben, herhangi bir şey. Kabak da olur karpuz da... Biz hep birlikte eşeyli üremeye ayarlanmış kaygılarımızla hepsini toplarız. Ya da biz geldiğimizde yanımıza çıkın yaparsın, para harcamayalım diye. Her şey hep bizim başımıza gelmiş. Ne çok zorlukmuş her şey. Başımızdakiler gibi hep kurbanmışız meğer. O zaman tümüyle haklı çıkıyoruz sanki. Bir nevi hayata karşı çaresizlik, bir başa çıkma yöntemi. Aynı zamanda manipüle etme şekli. Hasta taklidi yapan hayvanlar, ölü taklidi yapan böcekler gibi...
Herkesin kendi alemi hatta evreni var. Bazı şeyleri uç veriler belirleyerek algılamaya, anlamlandırmaya çalışarak kendini tanımaya çalışıyor insanoğlu. Evet aslında her şey kendimiz için. Tespit ettiğimiz hiç bir şey doğru değil, her şey bizim algımıza göreyse, herkes kendi sırça köşkünde hükümdar. Umarım bu aşırı bir bencillik yapmaz. Bu durum kimi zaman inanılmaz anksiyetelere varacak denli sorunlar da yaratıyormuş. Uzmanlar buna spotlight sendromu diyorlar. Kişiler kendini sahne ışığındaymış gibi görüyorlarmış. Ben bunu ergenliğimde hissederdim. Yani kendimi bulamazken. Demek ki yetişkin olunduğunda bu bir pohpohlanmaya takılma durumu. Alanlarına giriş yaptığım uzmanlar kusuruma bakmasın. Sayısız canlı formu (akıllı ya da akılsız) varken bu neyin bencilliği. Çok özel bir şey becermiş olsan, bir yere kadar anlaşılabilir. Ama öyle değilse... Şu pandemi durumu bu tip bireylere iyi gelmiş hatta iyileştirmiş olmalı. Çünkü basit bir virüsle sarsılan yaşam ne kadar sahne ışığında olabilir ki? Kendi içinizden gelen ışığın ve tutkunun yerini hiç bir şey tutmaz. Tutamaz. Hoşça kalın.
YAZARLAR
Yayınlanma: 19 Haziran 2021 - 10:00
Sahne ışığı
Anneni görsen, babanı
YAZARLAR
19 Haziran 2021 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir