Yıllardır bu sorunun cevabı tam olarak verilemedi. Belkide konuya sadece siyah ve beyaz gibi iki kutuptan bakıp eleştirdiğimiz için olabilir. Düşününce evet, sanat toplum için yapılmalı ama aynı zamanda toplumu da geliştirmeli ve toplumda yeni ufuklar açmalı. Sanatçı topluma yakın ama toplumdan bir kulaç önde bulunmalı ki toplumu yanına çekebilmeli ve gelişmeyi sağlayabilmeli.
Bu teze göre; sanat doğrudan doğruya “ toplum yararına olan bir araçtır” diyebiliriz. Edebi¬yat yapıtı toplumsal koşulların da ürünüdür. Yapıt, hem sanatçının, hem de toplumun malıdır.Sanat yapıtlarının diğer kollarında olduğu gibi, edebiyat yapıtların da; tarih, toplum, iklim, yaşantının bin bir yönlü etkileri altında yetişen öznenin, nesneden aldığı izlenimler karşısında ortaya çıkan ürünler olarak sayılabilir. Sanatçı ister istemez çağının, toplumun, içinde bulunduğu koşulların etkisi altındadır. Seyircisiz tiyatro, dinleyicisi olmayan musiki düşünülemeyeceği gibi, okuyucusuz edebiyat da düşünülemez. Bekir Sıtkı Kunt'un şu sözleri toplum için sanat görüşüne oldukça faydalı. “Dünyada insandan, insana görev gayesinden başka hiç bir şey yoktur. Ağaçlar en güzel meyvelerini insanlar yesin diye verir. Hayvanlar, kimi etimizi yesinler, kimi derimizi, yünümüzü giysinler diye yaşarlar.” Yani her şey, insanlara faydalı olmak içindir. Bu görüşe dayanarak, sanat var olabilmek için insanlara faydalı olmak zorundadır. Sanatın kollarından biri olan edebiyat, estetiğin olduğu kadar, ruh biliminin ve toplum biliminin de konuları arasındadır. Yüreği duygulu, kafası işleyen bir sanatçı, bugünün toplum olaylarına ilgisiz kalamaz. Toplumsal psikolojinin etkileri genellikle az veya çok edebiyatta yankı bırakır.
Örneğin; Rıfat Ilgaz’ın Karartma Geceleri'nde İkinci Dünya Savaşı sırasında halka uygulanan baskı, geceleri karartma kuralları, sokağa çıkma yasağı, kimlik kontrolleri gibi olaylar anlatılarak o dönem koşullarına dikkat çekilmiştir. Romandaki ana karakter, Mustafa, özgürlüğün kısıtlandığı, devletin herkesi istediği gibi kontrol edebildiği, gerekirse tutukladığı bir zamanda yaşamaktadır; fakat o bunlara rağmen şiirlerinde halkı anlatmakta ve halk için yazmakta bir sakınca görmez.Bunalımlarını ve toplumun sıkıntılarını yazmaya kendini adamıştır. Daha sonra bu kendinden gelişen ve insanların ona atfettiği solcu kimliği, yazılarına ön yargıyla yaklaşılması nedeniyle hakkında tutuklama emri çıkarılmasına sebep olur. Ama Mustafa, halkının sorunlarını yazdığı için kendini suçlu hissetmez ve teslim olmayı reddeder. Kitapta da onunla aynı kaderi paylaşan bir arkadaşıyla konuşurken şöyle der ve o günün koşullarını bize yansıtır:
“Özgürlük içinde yaşayan bir ülkenin şairi olarak yazdıklarımdan kuşkulandılar mı? Kendimi savunmak için aydınca bir hesaplaşma olurdu mahkemeye çıkışım. Toplum karşısında açık açık bir hesap verme olurdu. Gördüğüm tepki, bana öğretirdi yazdıklarımın anlamını, sanatçı olarak görürdüm şiirimin başarısını ya da yerine oturmadığını. Bugün beni çağıranlar bana bu olanakları vermemek için çağrıda bulunmuyorlar ki. Başımı ezmeye karar vermişler. İbret olsun diye.” (Ilgaz, 2013, s. 44)
Rıfat Ilgaz, kitabında Mustafa karakterinin ağzından da söylediği gibi o dönemin siyasi ve toplumsal baskılarını eleştirmiştir. Yine Mustafa’nın ağzından söylediği gibi “Bütün sorunlarını çözümlemiş toplumlar henüz yok! Sanatçı hangi toplumda olursa olsun bu sorunları bulup çıkarmakla görevli kişidir.” (Ilgaz, 2013, s. 46) Yani sanatçının toplumdaki sorunları bulup, bunları halka göstermesi gerektiğini düşünmüştür.
İşte böyle dostlarım. Yıllardır süre gelen bir kavga hala daha aralıklı olarak masamızda ve yazılarımızda yer alıyor. Şu ana kadar bir kazananımız yok. Bu kavga böyle süreeeeerr gider….
YAZARLAR
Yayınlanma: 23 Aralık 2019 - 11:14
Sanat sanat için mi? Toplum için mi?
Yıllardır bu sorunun cevabı tam olarak verilemedi
YAZARLAR
23 Aralık 2019 - 11:14
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir