Olağanüstü toplanan Belediye Meclisi’nde Çanakkale’nin deprem gündemi bağlamında ne durumda olduğunu anlatan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Dekanı ve ÇOMÜ Deprem Araştırma Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Tolga Bekler’i bütün salon pürdikkat dinledi. Bizim için en fazla risk oluşturabilecek yerler neresi, şehirle ilgili planlamaları yaparken nerelere daha fazla önem vermemiz gerekiyor sorusuna zemin değerlendirmeleriyle cevap veren Bekler, “Ağırlıklı olarak da Sarıçay Deltası'nın çevresi, Barbaros, Troya Caddesi, Tekzen bölgesi… Bunlar bizim için problemli yerler. Esenler'in düşük riskli gibi görünmesi tamamıyla göreceli olarak yani bu bölgelere göre biraz daha düşük gibi görünüyor ama dediğim gibi yanal deprem kuvvetlerine karşı aynı davranışı göstermiyor” dedi.
“Biz destek göremiyoruz”
Deprem konusunda bilgimizin artmaya başladığının altını çizen Bekler, “99 depreminden sonra şimdi daha da artmaya başladı. Daha da çok artacak. İşte AFAD bu konuda hakikaten çok önemli bir yol kat etti. Eğitim konusunda danışmanlık konusunda okullara ama bunu biraz daha geliştirmemiz gerekiyor. Bunu her birimde her yönetimde, her toplulukta, mahalle gönüllülerinden tutun da çok daha geniş çaplı grup topluluklarına kadar yapmamız gerekecek. Deprem kültürümüz yok, hızlı unutuyoruz, az uyguluyoruz. Unutmamak için zaten buradayız. Unutmamak için zaten ben buradayım. Unutturmamak için bunları ben sizinle paylaşıyorum. Her defasında da paylaşmaktan da son derece mutluluk duyuyorum. Peki ne yapacağız? Birinci cümle biraz beni ilgilendiriyor. Benimle beraber çalışan insanları ilgilendiriyor desem de işin içinden çıkamıyorum. Sizlerin çoğu hakikaten şehrin çok önemli insanlarısınız. Çok değerli insanlarısınız. Çok ileri gelenleri insanlarısınız. Çanakkale sevdalıları insanlarsınız. Ama bu konulara destek vermek evet hocam biz sizin arkanızdayız. ‘Ne istiyorsanız yaparız’ın biz somut karşılıklarını istiyoruz. Bakın bunun açık söylüyorum. en azından biz bu desteği göremiyoruz. Neye desteği yani bu desteği ben kurumlardan yalvararak almak yerine Çanakkale'm bana bunları versin. Neyi versin? Sismometre versin. Sismometre almamı bana sağlayabilecek bir takım maddi imkânları. Ben Belediye için demiyorum. Bunun içinde yerel yönetimleri var. Özel İdaresi de var, Valiliği de var. Artık o siyasi taraf ya da erk karar mekanizmasını veya o kadar detaylısını bilemem” ifadelerini kullandı. “Çanakkale mikro bölgeleme çalışmaları yapılan ve büyükşehir olmayan ilk il”
2013 yılında Çanakkale Belediyesi’nin girişimleri sonucunda ÇOMÜ ortaklığıyla gerçekleştirilen kent merkezinin zemin durumuna yönelik kapsamlı çalışmadan da söz ederek, “2013'te Çanakkale Belediyemizin Türkiye'de örnek olması gereken bir faaliyeti oldu. Yanılmıyorsam büyükşehir olmayıp, mikro bölgeleme çalışması yapan ilk şehir oldu. Mikro bölgelemede birçok disiplini bir araya getirerek, o şehrin fotoğrafını çekiyorsunuz. O şehrin geleceğini ve atılacak bir sonraki adımı oluşturuyorsunuz. Bildiğim kadarıyla mevcut imar konularında revizyona da gidildi bizim bu çalışmamızdan sonra. Oldukça da iyi bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Neyle karşı karşıya kaldığımızı ortaya koymaya çalıştık. Çanakkale özelinde aldığımız bazı sonuçlar var. Hem depremlerin izlenmesi konusunda, hem bölgesel olarak hem de Çanakkale şehir merkezi açısından baktığımızda ne durumdayız? Bizi neler bekliyor, neler yapabiliriz? Akabindeki ve sizlere düşen görevler ne? Biz üniversite olarak ya da bilim insanı ya da diğer bilimciler olarak bu işin neresindeyiz? Onlardan size bahsetmeye çalışacağım. Kolay bir süreç değil tabii. Şimdi Türkiye'nin esasında çok büyük bir ülke. Hakikaten Cumhuriyet öncesinden, cumhuriyet sonrasına kadar baktığınız zaman topraklarıyla, yerleşim alanlarıyla oldukça büyük bir ülke. Her türlü değerleriyle. Ancak deprem üreten faylar açısından baktığınız zaman maalesef ülkemiz küçük bir ülke. Her yeri sarılmış durumda. Benzetmek pek doğru değil ama kanserli doku neredeyse her yeri sarmış durumda. Yani buradan kaçacak bir tarafınız yok. Dün hatta bir hocamızın şöyle bir ifadesi vardı. Hakikaten hoşuma gitti. Bir metre dahi kaçacak yerimiz yok. Çünkü baktığınız zaman o sürekli gördüğünüz deprem üreten fayların konumlarına her biri tarihsel dönem içerisinde Kahramanmaraş'taki etkiyi göstermese dahi yakın depremleri üretmiş fayların olduğunu bize gösteriyor. Bunlardan bazılarına bizler yabancı değiliz. Duyduk. Hani dedelerimiz bunları gördü. Hep anlatırlar. Değil mi?” dedi. “Bir sonraki yer, Türkiye’nin her yeri”
2017 yılında gerçekleşen Ayvacık Depremi’nin çok büyük olmadığını ancak etkisinin muazzam olduğunu belirten Bekler, ”Kırsal alanda ciddi yıkımlar gördük. Hala etkisi ve ölçümlerimiz devam ediyor. 2020 Ege Denizi, İzmir açıklarında meydana gelen deprem. Alüvyon bir kentin üzerine alüvyon bir alan üzerine yüksek katlı binaların hangi koşullarda yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın nelerle karşılaşacağımızı gösteren bir deprem. Dikkat ederseniz her depremde esasında o dönemin Koşullarına uygun, kanunların hazırlanmasına ön ayak oluşturabilecek bir ders çıkartmasına sebep olan etkileri görüyoruz. Bir sonraki yer neresi? Bir sonraki yer Türkiye'nin her yeri. Burası da dâhil. Kuzey Anadolu fayı üzerindeki herhangi bir yer de dâhil. Bingöl de, Hakkâri de, Çankırı da dâhil ve Ege'de” ifadelerini kullandı.
“Çanakkale hareketli bir bölge”
Çanakkale özelindeki araştırmalardan bahseden Bekler, “Çanakkale çevresi deprem beklentisi hepimizin merak bir durum. Bazı iyi haberlerimiz var. Bazı kötü haberlerimiz var. Kötü haberleri iyileştirmek için bizlerin yapacağı var ama müdahale edemeyeceğimiz şeyler var. Mesela işte yerimizi, yurdumuzu değiştirememek gibi. Ya da Çanakkale'nin konumunu değiştirememek gibi komple ya da morfolojisini topoğrafyasını değiştirememekti. Yüzey şeklini değiştirememek gibi ya da fayların yerini değil mi? Keşke fayların yerini değiştirmek mümkün olsaydı. Evet çok hareketli bir bölge. Dolayısıyla dönemsellikler içerisinde bu hareketliliğin karşısına zaman zaman bize depremde olarak geri dönüşünü yapacak. Yani bundan etkilenecek. Bu kötü haber. Fayların en yoğun ve büyük deprem üreten alanlarına baktığınız zaman etkili. Çan, Yenice ve Gönen. Orta büyükleri depremlerini tekrarlama periyotları o aşağı yukarı on beş ila yirmi yıl. Bu iyi bir haber sayılır. Bu ne demek? Ayvacık depremini belki biz bir on beş, yirmi sene daha görmeyeceğiz. Her nesil ve bu her nesil mutlaka depremleri tanıyacak. Depremleri görecek, depremleri yaşayacak” şeklinde konuştu. “Her yapı yeni bir nüfus oluşturuyor”
Şehirlerdeki yapı kalitesinin her geçen gün arttığına dikkat çeken Bekler şu ifadeler ile konuşmasına devam etti: “Kentsel dönüşüm, kentsel dönüşüm diyoruz. Güzel ama kentsel dönüşümü, kırsal dönüşüme çevirmemiz gerektiğine de inananlardan bir tanesiyim. Çünkü nüfusumuzun önemli üretim sahalarının birçok yeri kırsal kesimlerde. Çanakkale'de 1950’li yıllardan günümüze şehirleşmenin nerede yoğunlaştığını görüyoruz. Çanakkalemiz benim ilk geldiğim zamanlarda Esenler ve Karacaören ondan sonra Kepez Hastane Bölgesi'nde hiçbir şey yokken şimdi neredeyse oranın nüfusu, kentin merkezinin nüfusuna yaklaşır hale geldi. Kepez'de içine girince. Dolayısıyla her nüfus, yeni bir yapı; daha doğrusu her yapı, yeni bir nüfus oluşturuyor. Her yapı, kendi içerisinde ‘deprem kuvvetlerine karşı acaba ne durumdayız’ın soru işaretini gündeme getirmeye başlıyor. Yani bir insana en baştan o güveni vermediğiniz sürece her zaman güvensizlik devam edecektir. Ama eğer sağlam güvencesini verdiğiniz bir konu üzerine giderseniz o zaman oluşabilecek zararlar da o denli azalmış olacaktır.
Ovalara kurulan kentler, depreme karşı dezavantajlı
Nasıl bir zeminde oturuyoruz? Pek de iyi bir zeminde oturmuyoruz. Daha doğrusu bir zeminde oturuyoruz. Kayada oturmuyoruz. Bu iki kavram tamamıyla farklı. Kayada oturmak istiyorsanız nasıl olsa gidersiniz. Barbaros da bir zemindir. Kepez bölgesi de bir zemindir. Zaten baktığınız zaman, ova olarak geçer değil mi? İşte Özbek Ovası, Karacaören Ovası, Çanakkale Ovası, Kepez Ovası yani en verimli toprakların olduğu kesimler şu anda Sakarya'da, Van'da, İzmir'de ve Gediz'de. Neden lojistik olarak şehrin kullanımı daha kolaydır? Her türlü imkâna ulaşmanız düz bir alanda çok daha kolay. Dolayısıyla Ovakentler bu bakımdan şehirleşmede biraz daha avantajlıdır. Neye karşı dezavantajlıdır? Deprem kuvvetlerine karşı dezavantajlıdır. Kocaeli depreminde bunun en güzel örneklerinden bir tanesi. Her şey mevzuata uygun mu?
Şimdi baktığınız zaman ağırlıklı olarak zeminlerimiz, başta sıvılaşma olmak üzere depremlerin yatay kuvvetlerine karşı pek de öyle ben dayanabileceğim diyen türden zemin değil. Ama bu demek değildir ki yapı da buna dayanmayacak. Öyle bir durum söz konusu değil. Zaten bununla ilgili inşaat mühendislerimiz buna gereken yanıtı da veriyordur. Bunun birçok örneği var. Geçtiğimiz günlerde öyle bir tartışma vardı. Çanakkale de Hatay gibi bir Ova kenti. ‘Buraya bir havalimanı ya da başka bir durum yapılması ne kadar sakıncalıdır’ diye ona bakarsanız havalimanı yapılıyor. Suudi Arabistan'ın özellikle de denize sahi, okyanusa sahil, yerleşim alanı olarak, havalimanı olarak kullanılan birçok yerde denizin doldurulduğunu görüyorsunuz. Çanakkalemize sahil kesimleri de buna müsaade eder. Ama siz yeter ki mevzuatı uygulayabilecek yetenekte ve donanımda, sürdürülebilir hale getirmekteki durumlardan bahsedin. Bunu yaptığınız zaman, zaten bu konuşmaların hiçbirini yapmamış olmamız gerekiyor.
Ben olsam ovaya kent kurmazdım
Genelde Çanakkale'de ikamet edenlerin en çok sorduğu sorulardan bir tanesi. Hocam siz böyle söylüyorsunuz ama evi nereden alalım? Yani onu söyleyecek durumda değilim. Ben sadece bir radyoloğum. Yani bir jeofizik mühendisi olarak size yer içinin davranış şeklini söylüyorum. Ondan sonrası yönetmeliklerle inşaat mühendisleri, müteahhitler, yerel yönetim, mevzuatlar ne gerekiyorsa onlara kalmış bir iştir. Ama mevcut durumda sıfır bir yer olsa burasının hiç yapılaşmanın olmadığı bir yer olsa ben olsam bu ovaya kenti kurmam. Başka şekilde faydalanmak isterim.
Bu demek değil ki Esenler bunlara göre çok daha iyi. Hayır. Esenler'in de kendine has başka sıkıntıları var. Esenler mesela yanal yatay genleşmeye yatay deprem kuvvetlerine karşı biraz daha hassas. O bakımdan 2014 Mayıs 6.8 Gökçeada depreminde de bunun etkilerine bariz bir şekilde gördük. Özellikle de makaslamanın getirdiği çok önemli etkilerle karşı karşıya kaldık. Sarıçay çevresi riskli zemin oluşturuyor
En fazla bizim için risk oluşturabilecek yerler neresidir acaba? Nerelere daha çok yoğunlaşmalıyız? Neredeki binaların tasarımında biraz daha dikkat etmemiz, acaba şehirle ilgili planlamaları yaparken nerelere daha fazla önem vermemiz gerektiği ile ilgili zeminin durumunu ortaya çıkarmak açısından riskli kısımları diğer haritalardan da çok büyük farklılıklar olmadığını görüyoruz. Ağırlıklı olarak da Sarıçay Deltası'nın çevresi. Barbaros, Troya Caddesi, Tekzen bölgesi… Bunlar bizim için problemli yerler. Esenler'in düşük riskli gibi görünmesi tamamıyla göreceli olarak yani bu bölgelere göre biraz daha düşük gibi görünüyor ama dediğim gibi yanal deprem kuvvetlerine karşı aynı davranışı göstermiyor. Şehirleşmeden önce hep beraber konuşalım
Peki ne sonuçlar çıkardık? Raporumuzda da vardı. Tabii bundan sonra da olabildiğince tabii bir taraftan şimdi muhtemelen Sayın Başkan diyor ki ya hoca bunları güzel söylüyorsun da Çanakkale'de yapılaşmaya çok da müsait bir alan yok ya da potansiyel olabilecek ileriki nüfusla düşünerekten dört beş katlı binaları bu kadar çok sayıda yapabilecek belki de yer yok diyeceksiniz. Orasını bilemiyorum tabii. Ama keşke yapabilsek de dört beş katın üstüne çıkmasak. Ama bu demek değil ki. Çok katlı binaları yapmayacağız. Hayır çok katlı binayı da yaparsınız ama inşaat mühendislerimiz de bilir, çok katlı binaların yönetmeliği ayrıdır. Statik hesapları çok daha farklıdır. Dolayısıyla ona göre dizayn edersiniz. Yani bu iş dönüp dolaşıp farklı koşulların sağlanmasına geliyor. Yerel yönetimler ve sizlerin varlığı, duyarlılığı son derece önemli. 2003’te bu önemin, çalışmanın karşılığını aldık. Ben inanıyorum ki bundan sonra da hem belediyemizle hem valiliğimizle ya da kim paydaş olmak istiyorsa, bu konuda bizim desteğe ihtiyacımız var diyorsa. İster bizimle ister başka bir üniversitede, ister başka bir kurumla, akredite olsun ya da olmasın. Gelin beraber konuşalım. Gerekiyorsa mevcut koşullarda bu çalışmaları revize edelim. Sizler ne tarafta şehirleşmeyi tekrar düşünüyorsanız, ne tarafa kaydırmayı düşünüyorsanız, gelin onları bir kere daha elden geçirelim, gözden geçirelim. Çünkü her yeni gözlem yeni teşhisleri, yeni parametreleri hesaplamamıza sebep olacaktır.
Hiçbir yapı alüvyonu sevmez
Yerleşim alanının Çanakkale özelinde yapı unsurları açısından, yapının çok sevmediği koşullar. Hiçbir yapı alüvyonları pek sevmez. Tabii ki her birinin bir salınım periyodu vardır. O periyoda vermek zorundasın. Yani yapı da iyi değil. Yani rejit yapıyı da daha çok kırarsınız. Daha kolay kırarsınız. Ama belli bir esneme payı olması lazım. Yeter ki bu esneme payı zeminin esneme çakışmasın hadi derler rezonans olup olmasın. Çözüm önerilerini biraz evvel de söyledim. Neler yapılabilirliğinin karşılığında özellikle de iki şey önemli. Dediğim gibi yapılan çalışmaları belki bir kere daha revize etmekte fayda var. Ölçü almadığımız yerler olabilir. Ya da dersiniz ki yeni yerleşim planları için böyle imar alanları düşünüyoruz vesaire. O zaman da buna uygun olarak yeni teknik etütlerin yapılmasında fayda var. Özel sıvılaşma riski yüksek alanlarda düşey yük oturmalar açısından çok ciddi bir sıkıntı oluşturuyor. Yani eğer siz zemin iyileştirmesi adı altında geçen birtakım gerekli teknik gereksinimleri yerine getirmediğiniz sürece ileriki dönemlerde binada, yapıda mutlaka ama mutlaka teknik problemlerle karşı karşıya kalmış oluyorsunuz.”

Deprem konusunda bilgimizin artmaya başladığının altını çizen Bekler, “99 depreminden sonra şimdi daha da artmaya başladı. Daha da çok artacak. İşte AFAD bu konuda hakikaten çok önemli bir yol kat etti. Eğitim konusunda danışmanlık konusunda okullara ama bunu biraz daha geliştirmemiz gerekiyor. Bunu her birimde her yönetimde, her toplulukta, mahalle gönüllülerinden tutun da çok daha geniş çaplı grup topluluklarına kadar yapmamız gerekecek. Deprem kültürümüz yok, hızlı unutuyoruz, az uyguluyoruz. Unutmamak için zaten buradayız. Unutmamak için zaten ben buradayım. Unutturmamak için bunları ben sizinle paylaşıyorum. Her defasında da paylaşmaktan da son derece mutluluk duyuyorum. Peki ne yapacağız? Birinci cümle biraz beni ilgilendiriyor. Benimle beraber çalışan insanları ilgilendiriyor desem de işin içinden çıkamıyorum. Sizlerin çoğu hakikaten şehrin çok önemli insanlarısınız. Çok değerli insanlarısınız. Çok ileri gelenleri insanlarısınız. Çanakkale sevdalıları insanlarsınız. Ama bu konulara destek vermek evet hocam biz sizin arkanızdayız. ‘Ne istiyorsanız yaparız’ın biz somut karşılıklarını istiyoruz. Bakın bunun açık söylüyorum. en azından biz bu desteği göremiyoruz. Neye desteği yani bu desteği ben kurumlardan yalvararak almak yerine Çanakkale'm bana bunları versin. Neyi versin? Sismometre versin. Sismometre almamı bana sağlayabilecek bir takım maddi imkânları. Ben Belediye için demiyorum. Bunun içinde yerel yönetimleri var. Özel İdaresi de var, Valiliği de var. Artık o siyasi taraf ya da erk karar mekanizmasını veya o kadar detaylısını bilemem” ifadelerini kullandı. “Çanakkale mikro bölgeleme çalışmaları yapılan ve büyükşehir olmayan ilk il”
2013 yılında Çanakkale Belediyesi’nin girişimleri sonucunda ÇOMÜ ortaklığıyla gerçekleştirilen kent merkezinin zemin durumuna yönelik kapsamlı çalışmadan da söz ederek, “2013'te Çanakkale Belediyemizin Türkiye'de örnek olması gereken bir faaliyeti oldu. Yanılmıyorsam büyükşehir olmayıp, mikro bölgeleme çalışması yapan ilk şehir oldu. Mikro bölgelemede birçok disiplini bir araya getirerek, o şehrin fotoğrafını çekiyorsunuz. O şehrin geleceğini ve atılacak bir sonraki adımı oluşturuyorsunuz. Bildiğim kadarıyla mevcut imar konularında revizyona da gidildi bizim bu çalışmamızdan sonra. Oldukça da iyi bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Neyle karşı karşıya kaldığımızı ortaya koymaya çalıştık. Çanakkale özelinde aldığımız bazı sonuçlar var. Hem depremlerin izlenmesi konusunda, hem bölgesel olarak hem de Çanakkale şehir merkezi açısından baktığımızda ne durumdayız? Bizi neler bekliyor, neler yapabiliriz? Akabindeki ve sizlere düşen görevler ne? Biz üniversite olarak ya da bilim insanı ya da diğer bilimciler olarak bu işin neresindeyiz? Onlardan size bahsetmeye çalışacağım. Kolay bir süreç değil tabii. Şimdi Türkiye'nin esasında çok büyük bir ülke. Hakikaten Cumhuriyet öncesinden, cumhuriyet sonrasına kadar baktığınız zaman topraklarıyla, yerleşim alanlarıyla oldukça büyük bir ülke. Her türlü değerleriyle. Ancak deprem üreten faylar açısından baktığınız zaman maalesef ülkemiz küçük bir ülke. Her yeri sarılmış durumda. Benzetmek pek doğru değil ama kanserli doku neredeyse her yeri sarmış durumda. Yani buradan kaçacak bir tarafınız yok. Dün hatta bir hocamızın şöyle bir ifadesi vardı. Hakikaten hoşuma gitti. Bir metre dahi kaçacak yerimiz yok. Çünkü baktığınız zaman o sürekli gördüğünüz deprem üreten fayların konumlarına her biri tarihsel dönem içerisinde Kahramanmaraş'taki etkiyi göstermese dahi yakın depremleri üretmiş fayların olduğunu bize gösteriyor. Bunlardan bazılarına bizler yabancı değiliz. Duyduk. Hani dedelerimiz bunları gördü. Hep anlatırlar. Değil mi?” dedi. “Bir sonraki yer, Türkiye’nin her yeri”
2017 yılında gerçekleşen Ayvacık Depremi’nin çok büyük olmadığını ancak etkisinin muazzam olduğunu belirten Bekler, ”Kırsal alanda ciddi yıkımlar gördük. Hala etkisi ve ölçümlerimiz devam ediyor. 2020 Ege Denizi, İzmir açıklarında meydana gelen deprem. Alüvyon bir kentin üzerine alüvyon bir alan üzerine yüksek katlı binaların hangi koşullarda yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın nelerle karşılaşacağımızı gösteren bir deprem. Dikkat ederseniz her depremde esasında o dönemin Koşullarına uygun, kanunların hazırlanmasına ön ayak oluşturabilecek bir ders çıkartmasına sebep olan etkileri görüyoruz. Bir sonraki yer neresi? Bir sonraki yer Türkiye'nin her yeri. Burası da dâhil. Kuzey Anadolu fayı üzerindeki herhangi bir yer de dâhil. Bingöl de, Hakkâri de, Çankırı da dâhil ve Ege'de” ifadelerini kullandı.

Çanakkale özelindeki araştırmalardan bahseden Bekler, “Çanakkale çevresi deprem beklentisi hepimizin merak bir durum. Bazı iyi haberlerimiz var. Bazı kötü haberlerimiz var. Kötü haberleri iyileştirmek için bizlerin yapacağı var ama müdahale edemeyeceğimiz şeyler var. Mesela işte yerimizi, yurdumuzu değiştirememek gibi. Ya da Çanakkale'nin konumunu değiştirememek gibi komple ya da morfolojisini topoğrafyasını değiştirememekti. Yüzey şeklini değiştirememek gibi ya da fayların yerini değil mi? Keşke fayların yerini değiştirmek mümkün olsaydı. Evet çok hareketli bir bölge. Dolayısıyla dönemsellikler içerisinde bu hareketliliğin karşısına zaman zaman bize depremde olarak geri dönüşünü yapacak. Yani bundan etkilenecek. Bu kötü haber. Fayların en yoğun ve büyük deprem üreten alanlarına baktığınız zaman etkili. Çan, Yenice ve Gönen. Orta büyükleri depremlerini tekrarlama periyotları o aşağı yukarı on beş ila yirmi yıl. Bu iyi bir haber sayılır. Bu ne demek? Ayvacık depremini belki biz bir on beş, yirmi sene daha görmeyeceğiz. Her nesil ve bu her nesil mutlaka depremleri tanıyacak. Depremleri görecek, depremleri yaşayacak” şeklinde konuştu. “Her yapı yeni bir nüfus oluşturuyor”
Şehirlerdeki yapı kalitesinin her geçen gün arttığına dikkat çeken Bekler şu ifadeler ile konuşmasına devam etti: “Kentsel dönüşüm, kentsel dönüşüm diyoruz. Güzel ama kentsel dönüşümü, kırsal dönüşüme çevirmemiz gerektiğine de inananlardan bir tanesiyim. Çünkü nüfusumuzun önemli üretim sahalarının birçok yeri kırsal kesimlerde. Çanakkale'de 1950’li yıllardan günümüze şehirleşmenin nerede yoğunlaştığını görüyoruz. Çanakkalemiz benim ilk geldiğim zamanlarda Esenler ve Karacaören ondan sonra Kepez Hastane Bölgesi'nde hiçbir şey yokken şimdi neredeyse oranın nüfusu, kentin merkezinin nüfusuna yaklaşır hale geldi. Kepez'de içine girince. Dolayısıyla her nüfus, yeni bir yapı; daha doğrusu her yapı, yeni bir nüfus oluşturuyor. Her yapı, kendi içerisinde ‘deprem kuvvetlerine karşı acaba ne durumdayız’ın soru işaretini gündeme getirmeye başlıyor. Yani bir insana en baştan o güveni vermediğiniz sürece her zaman güvensizlik devam edecektir. Ama eğer sağlam güvencesini verdiğiniz bir konu üzerine giderseniz o zaman oluşabilecek zararlar da o denli azalmış olacaktır.

Nasıl bir zeminde oturuyoruz? Pek de iyi bir zeminde oturmuyoruz. Daha doğrusu bir zeminde oturuyoruz. Kayada oturmuyoruz. Bu iki kavram tamamıyla farklı. Kayada oturmak istiyorsanız nasıl olsa gidersiniz. Barbaros da bir zemindir. Kepez bölgesi de bir zemindir. Zaten baktığınız zaman, ova olarak geçer değil mi? İşte Özbek Ovası, Karacaören Ovası, Çanakkale Ovası, Kepez Ovası yani en verimli toprakların olduğu kesimler şu anda Sakarya'da, Van'da, İzmir'de ve Gediz'de. Neden lojistik olarak şehrin kullanımı daha kolaydır? Her türlü imkâna ulaşmanız düz bir alanda çok daha kolay. Dolayısıyla Ovakentler bu bakımdan şehirleşmede biraz daha avantajlıdır. Neye karşı dezavantajlıdır? Deprem kuvvetlerine karşı dezavantajlıdır. Kocaeli depreminde bunun en güzel örneklerinden bir tanesi. Her şey mevzuata uygun mu?
Şimdi baktığınız zaman ağırlıklı olarak zeminlerimiz, başta sıvılaşma olmak üzere depremlerin yatay kuvvetlerine karşı pek de öyle ben dayanabileceğim diyen türden zemin değil. Ama bu demek değildir ki yapı da buna dayanmayacak. Öyle bir durum söz konusu değil. Zaten bununla ilgili inşaat mühendislerimiz buna gereken yanıtı da veriyordur. Bunun birçok örneği var. Geçtiğimiz günlerde öyle bir tartışma vardı. Çanakkale de Hatay gibi bir Ova kenti. ‘Buraya bir havalimanı ya da başka bir durum yapılması ne kadar sakıncalıdır’ diye ona bakarsanız havalimanı yapılıyor. Suudi Arabistan'ın özellikle de denize sahi, okyanusa sahil, yerleşim alanı olarak, havalimanı olarak kullanılan birçok yerde denizin doldurulduğunu görüyorsunuz. Çanakkalemize sahil kesimleri de buna müsaade eder. Ama siz yeter ki mevzuatı uygulayabilecek yetenekte ve donanımda, sürdürülebilir hale getirmekteki durumlardan bahsedin. Bunu yaptığınız zaman, zaten bu konuşmaların hiçbirini yapmamış olmamız gerekiyor.

Genelde Çanakkale'de ikamet edenlerin en çok sorduğu sorulardan bir tanesi. Hocam siz böyle söylüyorsunuz ama evi nereden alalım? Yani onu söyleyecek durumda değilim. Ben sadece bir radyoloğum. Yani bir jeofizik mühendisi olarak size yer içinin davranış şeklini söylüyorum. Ondan sonrası yönetmeliklerle inşaat mühendisleri, müteahhitler, yerel yönetim, mevzuatlar ne gerekiyorsa onlara kalmış bir iştir. Ama mevcut durumda sıfır bir yer olsa burasının hiç yapılaşmanın olmadığı bir yer olsa ben olsam bu ovaya kenti kurmam. Başka şekilde faydalanmak isterim.
Bu demek değil ki Esenler bunlara göre çok daha iyi. Hayır. Esenler'in de kendine has başka sıkıntıları var. Esenler mesela yanal yatay genleşmeye yatay deprem kuvvetlerine karşı biraz daha hassas. O bakımdan 2014 Mayıs 6.8 Gökçeada depreminde de bunun etkilerine bariz bir şekilde gördük. Özellikle de makaslamanın getirdiği çok önemli etkilerle karşı karşıya kaldık. Sarıçay çevresi riskli zemin oluşturuyor
En fazla bizim için risk oluşturabilecek yerler neresidir acaba? Nerelere daha çok yoğunlaşmalıyız? Neredeki binaların tasarımında biraz daha dikkat etmemiz, acaba şehirle ilgili planlamaları yaparken nerelere daha fazla önem vermemiz gerektiği ile ilgili zeminin durumunu ortaya çıkarmak açısından riskli kısımları diğer haritalardan da çok büyük farklılıklar olmadığını görüyoruz. Ağırlıklı olarak da Sarıçay Deltası'nın çevresi. Barbaros, Troya Caddesi, Tekzen bölgesi… Bunlar bizim için problemli yerler. Esenler'in düşük riskli gibi görünmesi tamamıyla göreceli olarak yani bu bölgelere göre biraz daha düşük gibi görünüyor ama dediğim gibi yanal deprem kuvvetlerine karşı aynı davranışı göstermiyor. Şehirleşmeden önce hep beraber konuşalım
Peki ne sonuçlar çıkardık? Raporumuzda da vardı. Tabii bundan sonra da olabildiğince tabii bir taraftan şimdi muhtemelen Sayın Başkan diyor ki ya hoca bunları güzel söylüyorsun da Çanakkale'de yapılaşmaya çok da müsait bir alan yok ya da potansiyel olabilecek ileriki nüfusla düşünerekten dört beş katlı binaları bu kadar çok sayıda yapabilecek belki de yer yok diyeceksiniz. Orasını bilemiyorum tabii. Ama keşke yapabilsek de dört beş katın üstüne çıkmasak. Ama bu demek değil ki. Çok katlı binaları yapmayacağız. Hayır çok katlı binayı da yaparsınız ama inşaat mühendislerimiz de bilir, çok katlı binaların yönetmeliği ayrıdır. Statik hesapları çok daha farklıdır. Dolayısıyla ona göre dizayn edersiniz. Yani bu iş dönüp dolaşıp farklı koşulların sağlanmasına geliyor. Yerel yönetimler ve sizlerin varlığı, duyarlılığı son derece önemli. 2003’te bu önemin, çalışmanın karşılığını aldık. Ben inanıyorum ki bundan sonra da hem belediyemizle hem valiliğimizle ya da kim paydaş olmak istiyorsa, bu konuda bizim desteğe ihtiyacımız var diyorsa. İster bizimle ister başka bir üniversitede, ister başka bir kurumla, akredite olsun ya da olmasın. Gelin beraber konuşalım. Gerekiyorsa mevcut koşullarda bu çalışmaları revize edelim. Sizler ne tarafta şehirleşmeyi tekrar düşünüyorsanız, ne tarafa kaydırmayı düşünüyorsanız, gelin onları bir kere daha elden geçirelim, gözden geçirelim. Çünkü her yeni gözlem yeni teşhisleri, yeni parametreleri hesaplamamıza sebep olacaktır.

Yerleşim alanının Çanakkale özelinde yapı unsurları açısından, yapının çok sevmediği koşullar. Hiçbir yapı alüvyonları pek sevmez. Tabii ki her birinin bir salınım periyodu vardır. O periyoda vermek zorundasın. Yani yapı da iyi değil. Yani rejit yapıyı da daha çok kırarsınız. Daha kolay kırarsınız. Ama belli bir esneme payı olması lazım. Yeter ki bu esneme payı zeminin esneme çakışmasın hadi derler rezonans olup olmasın. Çözüm önerilerini biraz evvel de söyledim. Neler yapılabilirliğinin karşılığında özellikle de iki şey önemli. Dediğim gibi yapılan çalışmaları belki bir kere daha revize etmekte fayda var. Ölçü almadığımız yerler olabilir. Ya da dersiniz ki yeni yerleşim planları için böyle imar alanları düşünüyoruz vesaire. O zaman da buna uygun olarak yeni teknik etütlerin yapılmasında fayda var. Özel sıvılaşma riski yüksek alanlarda düşey yük oturmalar açısından çok ciddi bir sıkıntı oluşturuyor. Yani eğer siz zemin iyileştirmesi adı altında geçen birtakım gerekli teknik gereksinimleri yerine getirmediğiniz sürece ileriki dönemlerde binada, yapıda mutlaka ama mutlaka teknik problemlerle karşı karşıya kalmış oluyorsunuz.”