Uzun bir yolculuktan sonra gün batımını izlemek için deniz kenarındaki yüksek ve üzeri dün bir kayanın üzerine oturdu. Sanki güneş o gün son kez batacak ve bir daha hiç doğmayacaktı. Hüzünlendi, gözleri dolar gibi oldu. Deniz üzeri kıpırtısız gibi görünse de, sanki alttan gizli bir dalga vardı ve kayalara çarpan suyun çıkardığı huzur verici sesi dinledi. Her dakika güneşin yüzü biraz daha kızarıyordu. Birazdan güneş sulara gömülecek ve korun suya atıldığında çıkan ses duyulacaktı. Oturduğu yerin arkası ormandı. Kuş seslerini ve ağaçların altında ve toprağın içindeki canlıların çıkardığı sesleri zihninde canlandırdığında doğanın her zaman hareketli ve canlı olduğunu anımsadı. Toprak kolay kolay ölmezdi. Bir kere ölürse de geri dönüşümü yüzlerce belki de binlerce yıl alırdı. Ormanın içinden denize doğru esen rüzgar kirli saçlarına çarparken, yıllarca kırpmaktan yaşlanmış göz kapakları hafifçe kapandı. Her nefes alışında güneşin deniz üzerinde kırılan ışık adeta ciğerlerinin içini aydınlatıyordu.
Hiç kimsesi yoktu. Kendinden başka hiçbir şeyden sorumlu değildi. Orman ve deniz onu besliyordu. Sanki sadece gezmek için yaratılmıştı. Eskimiş botları, dizleri yamalı pantolonu, gri bir yün kazağı, paltosu ve asasından başka hiçbir şeye sahip değildi. Gittiği yerlerde, kasabalarda, şehirlerde ve köylerde yer bulursa kalıyor bulamazsa sokakta yatıyordu. Kış aylarının sert geçtiği bölgelere yazın gidiyordu. İnsanlardan olduğunca uzak durmaya çalışıyor daha çok doğada ve hayvanlarla vakit geçiriyordu. Bütün yolculuklarında kendisine üç yıldır kendisine Şeytan adını taktığı köpeği eşlik ediyordu. Onu daha yavruyken sahiplenmiş ve hiç yanından ayırmamıştı. Şeytan simsiyahtı. Sadık dostuydu. Onunla sık sık sohbet ederdi.
Gözlerini açtığında güneş batmıştı, gökyüzü kızıla bürünmüştü. Sol eliyle Şeytan’ın başını okşayarak, “Kalk gidelim Şeytan. Güneşi batırdık. Öyle görünüyor ki bu akşam da açız. Kim bilir belki bir yerlerde yiyecek bir şeyler bulabiliriz,” dedi yola çıkmak için yaşlı gövdesini taşımaya hazırlanırken. Kızıllık yerini karanlığa bırakmaya başlamış, sonbaharın akşam serinliği hafiften üşütüyordu. Şeytan bir havladıktan sonra mırıldanır gibi bir ses çıkardı. Yaşlı gezgin yavaş adımlarla ilerlerken, Şeytan güvenlikleri için adeta etrafı kolaçan ediyordu.
Deniz seviyesinden yüksekte bulunan dar patika yolda ilerlerken keskin bir virajı geçtiklerinde birkaç kilometre uzakta küçük bir köyün olduğunu fark etti yaşlı adam.
“İşte Şeytan her yerde olduğu gibi deniz manzaralı küçük bir köy. Daha erkenden evlerine kapanmışlardır. Televizyon ekranlarından haberleri izliyorlardır. Birazdan sürekli takip ettikleri dizileri başlar. Saatlere o sahte hayatları izleyeceklerdir. Başkalarının mutluluklarından kendilerine pay çıkaracaklar. Sanki teknoloji geliştikçe zaman geriye doğru işliyor ve insanoğlu daha da sığlaşıyor gibi Şeytan. Gerçek yalanla yer değiştirmiş durumda. İnsanlar düşünmekten korkuyor. Doğruyu ‘doğru’ olarak kabul etmek bu kadar zor mu Şeytan? Bir düşünsene herkesin gerçeklere inandığını, doğruları kabul ettiğini ve onlara göre hayatlarını yönlendirdiklerini. Bu da bir kaos ortamı oluşturur mu Şeytan? İnsanlar çok garip, bir şeye tapmadan ve liderleri olmadan yaşayamıyorlar. Bu da özgürlüklerini ve düşünce sınırlarını kısıtlıyor. Gerçek insanlar nerede Şeytan?”
Şeytan havlayarak gözden kaybolduğunda yaşlı adamın hiç umurunda olmadı. Şeytan’ın bu tür davranışları hep oluyordu. Yaşlı adam asasının yardımıyla patika yolda ilerlerken Şeytan’ın sahile doğru indiği yöne doğru yürüdü. Birkaç dakika sonra Şeytan’ı deniz kenarında oltasını denize atmış birini görünce içi rahatladı. İlk edindiği izlenim bu yabancı kişi orta yaşlarda, kendisine göre genç biriydi. Oltasını atmış bir taşın üzerinde oturuyor yanında da Şeytan duruyordu. Sadık dostunun yanına yaklaştığı birinden zarar gelmeyeceğini çok iyi biliyordu. Yanlarına indiğinde patikanın hemen yanında iki büyük kayanın arasında tahtadan bir kapı olduğunu fark etti. Belli ki bu kişi burada yaşıyordu. Belki de kendisi gibi yalnız ve her şeyden uzak yaşamayı tercih etmişti. Birkaç kilometre uzakta bir köy vardı ve o kişi burada küçük taştan bir kovuğun içinde yaşıyordu.
(Seyyah’ın Günlüğü başlıklı yazı dizisi aralıklarla devam edecek)
YAZARLAR
Yayınlanma: 18 Kasım 2022 - 09:10
Seyyah'ın Günlüğü
Uzun bir yolculuktan sonra gün batımını izlemek için deniz kenarındaki yüksek ve üzeri dün bir kayanın üzerine oturdu
YAZARLAR
18 Kasım 2022 - 09:10
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir