Bütün insanlar günlük hayatlarında birbirleriyle çelişen duygularla mücadele etmek zorunda kalır. İnsanların büyük çoğunluğu, hem aynaya bakarak kendisini saygıdeğer bir insan olarak görmek, hem de durumun kendisine sunduğu imkanlardan yararlanmak eğilimindedir. Çünkü her insan toplum hiyerarşisinde öne çıkmak ister ve bunun sonucu olarak kendi çıkarını, diğer insanların çıkarının önüne koymak isteyebilir.
Ancak bugün dünyada gelişmiş ülkelerde bile, gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek büyümektedir. Örneğin, ABD’de en üst gelir grubundaki %20’lik kesim, ulusal gelirin %90’ını alır. Bu fark 20 yıl öncesine göre iki katına yakın bir kopmayı işaret etmektedir. Bu durum sadece varlığın giderek daha büyük ölçüde bir grup seçkinin elinde toplandığını göstermez, aynı zamanda da toplum içinde sosyal adaletin sağlanmasının giderek imkansız hale geldiğini ortaya koyar.
Ekonomik eşitsizlik toplumsal gelir dağılım hiyerarşisinde sadece en alt gelir grubunda yer alanları değil, aynı zamanda yüksek gelir grubunda yer alanlar için de olumsuz sonuçlar doğurma potansiyelindedir. Örneğin, gelir dağılımındaki adaletsizliğin artması sosyal hareketliliği, ekonomik gelişmeyi, sosyal güvenliği, hayat süresini, eğitim performansını, insanların sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.
Ayrıca gelir dağılımındaki adaletsizlik obezite, madde kullanımı, erken evlilik ve çocuk sahibi olmak, şiddet eğilimi ve suçlulukta artışa neden olmaktadır. Bu sonuçlardan sadece düşük gelir düzeyindekilerin değil, toplumun bütün katmanlarının farklı ölçü ve biçimde etkilenmesi kaçınılmazdır. En üst gelir gurubunda ve kendi cam fanuslarında yaşayanların da bu gelişmelerin kurbanı olması kaçınılmazdır.
Laboratuvarda yapılan bazı küçük müdahalelerin, eşitlik duygusu doğurduğu ve empati geliştirdiği görülmüştür. Çünkü gerçekte varlıklı insanlar da evrimsel mirasları sonucu yardımlaşma ve toplum olarak yaşamanın yararları konusunda temel bir alt yapıya sahipler. Örneğin çocuk fakirliği konusunda sadece 46 saniye süren bir video izlemek, varlıklı insanlara çevrelerindeki dünyaya kayıtsız kalmamaları konusunda kuvvetli bir işaret oluşturmuş, bu videoyu seyrettikten bir saat sonra, varlıklı insanlar da zamanlarını tanımadıkları ve yardıma ihtiyaç duyan insanlara vermek konusunda fakirler kadar cömert oldukları görülmüştür.
Bu sonuçlar, araştırmacıların başlangıçta varlıklı insanlarda saptadıkları empati ve merhamet duygularındaki eksiklik, hile ve yalana yatkınlık, kendi çıkarıyla sınırlı ve çevresine karşı kayıtsızlık özelliklerinin doğuştan gelmediğini ve sadece varlıklı insanlara ait olmadığını göstermektedir. Uygun bir yaklaşımla insanlarda empati geliştirmek, şefkat ve merhamet duyguları doğurmak mümkün gözükmektedir.
Aslında “İnsanlığın en büyük gelişimi büyük keşiflerde değil, bu keşiflerin toplumdaki eşitsizlikleri azaltmak konusunda alınacak yoldadır”. İnsanın hayat karşısında kendisinden daha az şanslı ve ihtiyaç içindeki birisine el uzatması, yardım alandan çok yardım edene yarar sağlamaktadır. Bunu sağlamak için eğitim sistemi içine bu yaklaşımı yerleştirmek çocuklara kazandırılacak çok önemli bir değerdir.
Aileler çocuklarının vicdanını geliştirmeye “başarı” konusuna verdikleri değerin çeyreği kadar önem vermeleri halinde toplumda yardımlaşma artacaktır. Diğer taraftan sivil toplum örgütlerinin, insanlarda doğuştan var olan duyguları harekete geçirecek güçlü kampanyalarla toplumdan daha büyük destek görmeleri mümkündür. Böylece tarihi fedakarlık ve kahramanlıklarla dolu olduğuna inandığımız kültürümüzün parlak yüzünü ihtiyaç duyanlara göstermemiz mümkün olacaktır. Saygılarımla.
AYFER ÖZDEMİR
Uluslararası Nlp ve Profesyonel Yaşam Koçu
Bilinçaltı ve Kişisel Gelişim Uzmanı
Vedik Astroloji Danışmanı
YAZARLAR
Yayınlanma: 16 Mart 2021 - 09:30
Sosyal vicdan
Bütün insanlar günlük hayatlarında birbirleriyle çelişen duygularla mücadele etmek zorunda kalır
YAZARLAR
16 Mart 2021 - 09:30
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir