(Geçerken, ayak üzeri, kısa bir röportaj)”…
“Aha bu gördüğünüz ‘Batakovası’nda.. Bu ‘bereketli topraklar üzerinde’ hemen her tarım ürününü yetiştirme potansiyeline sahiptik eskiden.. Şimdi geldiğimiz bu noktada, bu ülke elbette bayılır parayı, nohudunu, fasilyesini, buğdayını komşudan; börülcesini Peru’dan getirir.. Domatayı da Antalya’dan alırız artık.. Şimdi, ben bakıyorum tarlaya.. Ama tarla bana bakmıyor.. Tarlaya gelirken, ayaklarım gere geri gidiyor ama n’aparsın?Düşünüyorum işte böyle kara kara.. Her gün tarlanın başına gelip, ekmeli mi, yoksa ekmemeli mi?.Evde ver beş nüfus.. Tarla icar, boğaz satın..
Kredi kartılarıyla da sürgit doyulmaz.. Gelen de bayram, Sülüman ağanın düğünü değil.. Oğlanın biri askerde, biri okuyor, ikisi de para ister.. Masraflar artacak.. Eksem bir türlü, ekmesem bir..Peki ekmesem, coluk çocuk ne yiyecegiz, taş kökü mü?. Düşün, düşün, küftür işin.. Bizim siyasetçilerimiz, ‘Sürdürülebilir tarım’ hadisesini tamamen yanlış bir yerden anlamış, ‘süründürülebilir (!) tarımcılık’ anlayışını benimsediler..Başımızdakiler; ateşi de, ihaneti de gösterdiler bize, çok şükür..
Biz de ne yapalım?..Çiftçisi, köylüsü, rençberi sürünüyoruz peşinden işte… Daaa ne diyeyim sana….”
Meraklısına; Burası röportajın bittiği, muhabirin de tıkandığı, sözün bittiği yerdir, ey okur…)
------
Şimdi az önce Cuka pazarından eve geldim.
Oturduğum yerden şöyle bir düşündüm de Maşallah pazarda yok yok.
Ülkemiz bolluk bereket içinde her türlü meyve sebze yetişiyor ülkemizde..
Öyle aylak aylak dolaşırken bir taraftan da insanları gözlemledim…
İnsanlarda o eski pazar alışveriş çoşkusu yok artık.
20 lira domates, 25 lira biber 2 lira yumurta millet bakıp bakıp geçiyor mecburiyetten ,
yada alırsa kilo ile değil de az miktarda almaya çalışıyor.
Yani amacım burada siyaset yapıp Hükümeti kötülemek falan değil sadece gözlemimi yazıyorum..
Bir tarım ülkesi olan yurdumuzda halkımızın bu denli yoksullaşması fakirleşmes,i dilediği gibi alış veriş yapamaması doğru düzgün kendini de çocuğunu da besleyememesine benim aklım hafızam almıyor.
S*ktiri boktan kıç kadar , doğru düzgün toprağı dahi olmayan Hollanda tarımda Dünyayı beslerken
biz toprak zengini güneş zengini ülkemiz açtık ağzımızı Rusya'dan Ukrayna'dan gelecek olan ay çiçek yağını bekliyoruz. Gelen gemiyi de folklor ekibi davul zurna sevinç ile karşılıyoruz.
Öyle ezanımız susmayacak bayrağımız inmeyecek lafları artık bu milletin karnını doyurmuyor…
Dışa bağımlı olursan bir gün gelir sen uykudayken, ezanın da susar bayrağın da iner nasıl olduğunu anlamazsın bile…
“Aha bu gördüğünüz ‘Batakovası’nda.. Bu ‘bereketli topraklar üzerinde’ hemen her tarım ürününü yetiştirme potansiyeline sahiptik eskiden.. Şimdi geldiğimiz bu noktada, bu ülke elbette bayılır parayı, nohudunu, fasilyesini, buğdayını komşudan; börülcesini Peru’dan getirir.. Domatayı da Antalya’dan alırız artık.. Şimdi, ben bakıyorum tarlaya.. Ama tarla bana bakmıyor.. Tarlaya gelirken, ayaklarım gere geri gidiyor ama n’aparsın?Düşünüyorum işte böyle kara kara.. Her gün tarlanın başına gelip, ekmeli mi, yoksa ekmemeli mi?.Evde ver beş nüfus.. Tarla icar, boğaz satın..
Kredi kartılarıyla da sürgit doyulmaz.. Gelen de bayram, Sülüman ağanın düğünü değil.. Oğlanın biri askerde, biri okuyor, ikisi de para ister.. Masraflar artacak.. Eksem bir türlü, ekmesem bir..Peki ekmesem, coluk çocuk ne yiyecegiz, taş kökü mü?. Düşün, düşün, küftür işin.. Bizim siyasetçilerimiz, ‘Sürdürülebilir tarım’ hadisesini tamamen yanlış bir yerden anlamış, ‘süründürülebilir (!) tarımcılık’ anlayışını benimsediler..Başımızdakiler; ateşi de, ihaneti de gösterdiler bize, çok şükür..
Biz de ne yapalım?..Çiftçisi, köylüsü, rençberi sürünüyoruz peşinden işte… Daaa ne diyeyim sana….”
Meraklısına; Burası röportajın bittiği, muhabirin de tıkandığı, sözün bittiği yerdir, ey okur…)
------
Şimdi az önce Cuka pazarından eve geldim.
Oturduğum yerden şöyle bir düşündüm de Maşallah pazarda yok yok.
Ülkemiz bolluk bereket içinde her türlü meyve sebze yetişiyor ülkemizde..
Öyle aylak aylak dolaşırken bir taraftan da insanları gözlemledim…
İnsanlarda o eski pazar alışveriş çoşkusu yok artık.
20 lira domates, 25 lira biber 2 lira yumurta millet bakıp bakıp geçiyor mecburiyetten ,
yada alırsa kilo ile değil de az miktarda almaya çalışıyor.
Yani amacım burada siyaset yapıp Hükümeti kötülemek falan değil sadece gözlemimi yazıyorum..
Bir tarım ülkesi olan yurdumuzda halkımızın bu denli yoksullaşması fakirleşmes,i dilediği gibi alış veriş yapamaması doğru düzgün kendini de çocuğunu da besleyememesine benim aklım hafızam almıyor.
S*ktiri boktan kıç kadar , doğru düzgün toprağı dahi olmayan Hollanda tarımda Dünyayı beslerken
biz toprak zengini güneş zengini ülkemiz açtık ağzımızı Rusya'dan Ukrayna'dan gelecek olan ay çiçek yağını bekliyoruz. Gelen gemiyi de folklor ekibi davul zurna sevinç ile karşılıyoruz.
Öyle ezanımız susmayacak bayrağımız inmeyecek lafları artık bu milletin karnını doyurmuyor…
Dışa bağımlı olursan bir gün gelir sen uykudayken, ezanın da susar bayrağın da iner nasıl olduğunu anlamazsın bile…