Saman ve hayvan gübresi kokan bir ilk bahar sabahı uyandığımda, köyün sokaklarında köpek havlamaları yankılanıyordu. Hava daha sabahtan aydınlık ve alabildiğine sarıydı. Daha da sararmadan kendimi evden dışarı atmıştım. Bir şeylere geç kalacakmış gibi hızlı hızlı oynamaya başladım. Bazen elime geçen bir çomağı çakımla çentiyor, bazen de toprağı eşip bir şeyler saplıyordum. Yanıma abim de geldi. O da bir şeylerle oynamaya başladı.
_ “İsmailler uyanmıştır, onların yanına gideriz birazdan. Teyzemin Almanya'dan getirdiği lambası yanıp sönen arabayı da götürürüz” dedi.
_ “Tamam” dedim. “ Bu gün anneler günü” diye hatırlattım. “ Tamam, biliyoruz her halde" dedi. İsmaillerin evlerinin önüne oyun oynamaya gittik. Cami önü çeşmesinde iki feraceli kadın elleri bellerinde testilerini kurnaya dayamış su dolduruyorlardı. Caminin bahçesinin önündeki sedir çamın dallarının arasından sızan ışık caminin hemen dibindeki hazireyi aydınlatıyordu. Kadınlardan biri “ Bak bunlar Ayşe’nin oğlanlar. Büyümüşler görmeyeli sıpa gibi olmuşlar" dedi. Kadınlardan birini tanıyamadım. Önlerinden geçerken konuşmadan bakıştık. İsmaillerin evlerinin önünde çitle çevrilmiş boş arazideki toprak yığınının yanında saatlerce oynadık. Herkes abimin arabasını inceledi. Arabanın lambası kırıldı. Tamir etmeye çalıştılar. Sonra benim plastik arabama da baktılar. Abime “Anneme anneler günü için hediye almalıyız” dedim. “Ne alabiliriz ki" dedi. Eve geldik. Annem yemek pişiriyor, her yer domates ve soğan kokuyordu. Kızgın yağda kızaran soğanların kokusuyla çıkardığı ses bütün salonu doldurmuştu. Piknik tüpünün üstündeki tencereyi indirip, tüpü şöyle bir sallayan annem: “Oğlum tüp bitecek galiba. Bitince biriniz bakkaldan değiştiriverin” dedi. “ Tamam" dedim. Abim pek kulak asmadı. Sonra dışarıdan sesler duydum. Komşumuz Semiha abla abime bağırıyor, kötü şeyler söylüyordu. Neden bağırdığını anlamadım ama ağladım. Abim beni tembih ettiği için kimseye bir şey söylemedim.
Evimizin yanından ovaya giden dar yola doğru yürüdüm. Yerlerde kırılmış sırlı çömlek parçaları vardı. Parlak, renkli ve büyük olanları toplayıp cebime doldurdum. İki sincap büyük meşe ağacının üstünde oynaşırlarken önüme bir tane palamut düştü. Sincapların yarısını kemirdiği yarım palamudu inceleyip ağacın tepelerine doğru baktım. Galiba saklanıyorlardı. Onları göremedim. Dere boyuna doğru yürüdüm. Çalıların dipleri rutubetle karışık salyangoz kokuyordu. Taze otların ve kır çiçeklerinin nemli yaprakları çalıların ardından sızan güneşle parlıyordu. Guruplar halinde mor laleler vardı. Bunlar baharın öncüleridir. Hep erkenden biterler. Ve kolay bulunurlar. Oysa kırmızı ve beyaz renkte olanlar hep uzak yerlerde, gizli sınır boylarında, çam ormanlarına yakın yerlerde, sürülmemiş ücra yamaçlarda olur. Mor lalelerden bir demet topladım. Ta diplerinde uzunca koparmaya çalıştım. Saplarından su sızıyordu. Acı acı kokuyorlardı. Koparır koparmaz hemencecik boyunlarını büktüler. Olsun suya koyarım düzelirler diye düşündüm. Labadaların büyük yapraklarında domur olmuş çiğ damlaları birikmişti. Labadaları ayağımla sarstım. Bazı damlalar toprağa düştü. İki kelebek havalandı. Oynaşarak uçuştular. Sonra biri yere kondu. Diğeri belli bir yol izlemeden şaşkın şaşkın çalıların üstüne doğru uçup gitti. Topladığım mor lalelerin yanına başka kır çiçekleri de katıp göğsümün önünde tutarak eve doğru yola koyuldum. Meşe ağaçlarının altına geldiğimde bu kez sincapları gördüm. Bir tanesi ağacın gözenekli gövdesine sıkı sıkı tutunmuş, başını uzatmış, şaşkın saşkın beni izliyordu. Ani bir hareketle onu korkuttum. Kaçtı. Sonra eve geldim. Soğan kokusu kaybolmuş, yerini yemek kokuları almıştı. Annemin ne yemek pişirdiğini her zamanki gibi kokusundan tahmin ettim. Abimle birlikte salondaydık. Annem gülerek ve unuttuğumuzdan kesinlikle emin bir tavırla "Anneler günü için bana ne aldınız bakalım” dedi. “Hiç bir şey” dedi abim. Ben topladığım çiçekleri bir vazoya koyup getirdim. Annem : “Bunlar tavuk lalesi” dedi. Abim “Tavuk lalesi, tavuk lalesi,” deyip alay etti. Vazoya koyduğum lalelerin bazıları boyunlarını bükmüş, siyah tohumları ortaya çıkmıştı. Anneme “Neden bu çiçeklerin adı tavuk lalesi” diye sordum, bir şey demedi. Abimin yaptığı şakalara güldü. Sonra babam geldi. Anneler gününde hiç konuşmadan hep birlikte yemek yedik.
YAZARLAR
Yayınlanma: 09 Ocak 2021 - 10:00
Tavuk lalesi (bir hikaye)
Saman ve hayvan gübresi kokan bir ilk bahar sabahı uyandığımda, köyün sokaklarında köpek havlamaları yankılanıyordu
YAZARLAR
09 Ocak 2021 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir