TÜİK verilerine göre ülkemizde günlük kitap okumaya ayrılan vakit sadece 1 dakika. Televizyon izlemeye 6 saat, internete ise 3 saat ayırıyoruz. UNESCO verilerine göre de dünya sıralamasında 86.sıradayız. Yani yerlerde sürünüyoruz.
Subliminal mesajlarla bezenmiş dizilerden öğreniyor çocuklarımız sayemizde hayatı. Gereken bilgiler Google amcada yeter seviyede var diye düşünüyor genç neslimiz. Bir konu üzerinde birçok kitap okuyarak kendi fikrini üretebilen beyinler yetiştirmek yerine, hazır düşünülmüş ve Google aracılığı ile bize iletilmiş bilgilerden beslenen beyinler yetiştiriyoruz. Üstelik bunu yine bilgisayarları okullarımızda kullanarak yapıyoruz ve okul hayatında çocuklarımıza kolayı gösterip ezber beyinler yetiştiriyoruz. Düşünen insanı yetiştirmek yerine ezberine güvenen tek düze insanı yetiştirmek aslından bizden geleceğimizi çalmak anlamına geliyor ama bunu da anlayamıyoruz. Çünkü okumuyoruz. Okursak da romanlara ayırıyoruz o günlük 1 dakikalık zaman dilimini. Yani “ben kitap okuyorum” diyen sıradan bir kişi aslında senede bir roman ancak okuyabiliyor.
İstisnai durumlar da yok değil elbet. Çok ciddi boyutta kitap okumaya vakit ayıranlar var aramızda. Günde iki yüz sayfanın altına inmeyenler var tabi ki. İşte onlar toplumda fark yaratanlar. Parmakla gösterilenler. Bir şeyler danışılanlar, fikirlerine hürmet edilenler onlar. Aslında okuyan herkesin ulaşabileceği sıradan bilgilere eriştikleri için cahil toplumda parlayan bir yıldız konumundalar. İyi de, ülkemizin genç nesli uzay çağında nasıl diğer beyinlerle yarışacak? Hep içlerinden meraklılarının çıkmasını mı bekleyeceğiz? Araştırmacı bir ruha sahip olmasını mı bekleyeceğiz içlerinden bazılarının? Bu mu eğitim anlayışımız?
Ülkemizde düzenlenen fuarlardan en çok ilgi çekeni ve ziyaretçi sayısının en fazla olanı hangisi biliyor musunuz? Kitap fuarları. Bir yazar, kitap fuarlarının gediklilerinden bir yazar Esmahan Akyol İstanbul Kitap Fuarı'nı ziyaret edenlerin önemli bir kısmının aslında okuyucu olmadığını gözlemlediğini söylüyor. "Çevredeki semtlerden, sitelerden ve hatta İstanbul’a komşu kentlerden pazar günü ya da hafta sonu yapacak işi olmayan, bir gezelim görelim, diyerek gelen pek çok kişi var” diyor değerli yazar. Yani tespite göre kitap fuarı ile mesire yeri arasında çok fark yok insanımız için. Havanın durumuna göre yani. Kapalıysa fuara, açıksa pikniğe.
Bu arada olan yeni yazarlara oluyor tabi ki. Nasıl mı? Şöyle ki; bir kitap mı alacaksınız. Aslında okur değilsiniz ama bir hevesle kitap okumaya karar verdiniz. Alacağınız kitap neredeyse belli. Ya Dan Brown, ya Ahmet Ümit, ya Zülfü Livaneli ya da bir Rus yazar tercih ediyorsunuz. Statü kazanmak için o kitaplardan birini okumasanız dahi okumuş izlenimini kütüphanenizde bulundurarak sağlayacaksınız. Hedef bu. Seçici olma şansınız yok düzenli bir okuyucu olmadığınız için. En çok satan, en moda olan, en çok adı duyulan sizin için en değerli bilgi hazinesi. Durum böyle olunca da bir dolu emek tozlu raflarda kendisine uzanacak eli bekliyor. Google bedava, kitap parayla. Sonuç bu.
Hazır bilginin kesin doğru olduğunu düşünmek ve sürekli olarak bilgisayar başında vakit geçirmek aslında geleceğimizi ipotek etmek demek. Gezerek ve görerek, aynı konuyu değişik yazarlardan birkaç kez okuyarak öğrenmek ve bilgilenmek varken bizler Google amca ile avunuyoruz.
Ne diyelim, aynı tas aynı hamam yola devam.
YAZARLAR
Yayınlanma: 18 Ocak 2019 - 16:39
Ufuk Cankaya yazdı! Bilgilenme
TÜİK verilerine göre ülkemizde günlük kitap okumaya ayrılan vakit sadece 1 dakika
YAZARLAR
18 Ocak 2019 - 16:39
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir