Kamu hizmetlerine harcanmak üzere devletin ve yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya ya da kimi maddelerin, hizmetlerin fiyatları üstüne ekleyerek dolaylı yoldan yurttaşlardan topladığı paraya vergi denir. Bir ülke halkının tümüne de “kamu” deniz. Yani kamu hizmeti de halka hizmet demektir.
Bir ülkenin kalkınmasının, gelişmesinin devlet girişimiyle, devlet eliyle olabileceğini öne süren görüşe de “devletçilik” denir. Kemalizm’in olmazsa olmaz altı ilkesinden biridir. Ekonomiyi düzenleyen iktisadi bir ilkedir devletçilik. Siyaseten geliştirilen ekonomik doktrinlerin bu yapıya uyması şarttır Kemalist düşünce de.
Kamuya hizmet vermek amacıyla kurulan devlet teşekküllerine KİT (KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSÜ) denir. Yani; kamusal kaynakları kullanmak yoluyla ekonomik alanda faaliyet gösteren Devlet Kuruluşlarıdır. İşte bu kurumların gerçek veya tüzel kişilere satışına ve devletin kamu hizmetinden çekilmesine “özelleştirme” denir. Son yıllarda neredeyse tamamını sattığımız KİT’lerin özelleştirme tarihi aslında dünyada da yurdumuzda da çok eski değildir.
Dünyada ilk olarak 80’lerde gündeme geldi. Devletlerin ellerindeki kuruluşlar ve gayrimenkuller özelleştirilerek el değiştirdi, özelleşti. Ülkemizde özelleştirme konusu da 80’lerin ikinci yarısında gündeme geldi. Turgut Özal; bir yandan zarar eden KİT’lerin elden çıkarılmasını, özelleşmesini isterken, bir yandan da Boğaz Köprüsü’nün gelir ortaklığı senetleriyle satışını öneriyordu. Bu dönemin Halkçı Parti Lideri Calp ile televizyon ekranında 1983 seçimleri öncesi çok sert, “Satarım/sattırmam” tartışmasına yol açtı. 1985'te Türkiye’deki ilk özelleştirme Sümerbank’ın Iğdır Pamuklu Dokuma tesisinin Aras Tekstil’e 6.7 milyon dolara satılmasıyla gerçekleşti. Sümerbank konusunu daha önce yazmıştım hatırlarsanız. Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından isminin niçin Sümer olarak belirlendiğini izah etmiştim. Ne acı bir vurgundur ki geçmişimize ilk özelleştirme o kurumdan başladı.
Son yıllarda öyle bir noktaya geldik ki, artık satacak bir kuruluşumuz kalmadı. Ulaşımdan, haberleşmeye kadar tüm kurumlarımızı sattık. Üstelik ciddi zararlara sattık, komik durumlara düştük, acınası tablolar ile karşılaştık. Tekel fabrikasının satışından çok kısa bir süre sonra iki kez el değiştirerek birkaç kat üzerinde fiyatlandığını izledik. Telekomünikasyon satışından sonra baktık ki alan firma finansını bizim bankalarımızdan aldığı kredi ile sağlamış ve sonrasında da gördük ki o kredileri ödemeden yıllarca kârı toplayıp ülkesine götürmüş.
Şimdi ise tuhaf bir durum ile karşı karşıyayız. Ödediğimiz elektrik, su, doğal gaz, telefon faturaları hep özel şirketlerin faturaları. Geçtiğimiz otoyollar, köprüler hep özel şirketlerin yazar kasa fişleri ile para toplamaktalar. Devletin elinde bulunan bir kuruma hiç fatura ödemiyoruz kamu hizmetlerinde. Yani kamuya hizmet özel sektörden gidiyor. İyi de; yazının başında “vergi” tanımı yaptık. Kamuhizmetlerine harcanmak üzere devletin ve yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya ya da kimi maddelerin, hizmetlerin fiyatları üstüne ekleyerek dolaylı yoldan yurttaşlardan topladığı paraya vergi denir. Kamu hizmetine harcama yapmayan bir devlet yapısının vergi adı altında para toplaması nasıl açıklanabilir merakı içerisindeyim yıllardır.
Vatandaşına karşı bir devlet yapısı sağlıklı yol alamaz. Bugün de geldiğimiz nokta bu. Ekonomide ki çöküşün sebebi KİT’lerin satışına dayalı ve sadece inşaat sektörü iler yürüyen bir iktisadi yol çizmemizdir. KİT’ler bitti ve inşaat sektörü de tüm dünyada olduğu gibi bizde de çöktü. Parayı taşa duvara yatırıp gelir kaynaklarımızı sattık. Şimdi soruyorlar; nasıl düzelir bu iş diye. Bu şekilde düzelmez, değişim şart.
YAZARLAR
Yayınlanma: 07 Ocak 2019 - 14:14
Ufuk Cankaya yazdı... Değişim Şart
Kamu hizmetlerine harcanmak üzere devletin ve yerel yönetimlerin yasalara göre doğrudan doğruya ya da kimi maddelerin, hizmetlerin fiyatları üstüne ekleyerek dolaylı yoldan yurttaşlardan topladığı par
YAZARLAR
07 Ocak 2019 - 14:14
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir