Pazara gidiyorsunuz, alışveriş yapacaksınız. Bir kilo patlıcan, iki kilo soğan, iki kilo patates, yarım kilo limon, köy yumurtası falan… belki çıkarken balık da gözünüze takılır, pazar yapacaksınız yani. Evden çıkıyorsunuz ve çıkış o çıkış. Bir daha eve geri dönemiyorsunuz, adresiniz hastane.
Adamlar pazar yerini, onca kalabalığa rağmen Teksas’a çeviriyorlar. Aralarında anlaşmazlık var, herif çekiyor silahını ve başlıyor ateş etmeye. Diğeri başlıyor kaçmaya, pazar yeri kalabalık. İnsansı mahlukatın ateşlediği silahtan çıkan mermilerden bir tanesi kadıncağızın başına isabet ediyor. Kocası ile birlikte alışverişe gelmiş kadıncağız ama…
Gücü eline alan kendisini dünyanın hakimi sanıyor. O silah güç oluşturuyor. İstediğini yapabileceğini düşünüyor o silahla ve yapmak için çabalıyor da. Kendince haklı, mesele ne ise artık, o sebep o insansıyı silah kullanma noktasına getirmiş. Yani düşünüyor ki haklı sebebiyle insan öldürebilir. Kendisinde o hakkı buluyor. Peki; vurduğu kadın. O kadının adını biliyor mu? Kim olduğunu, nasıl yaşadığını biliyor mu? Şimdi kendisi o kadın karşısında haksız değil mi? O halde o kadının kocası ya da çocukları da kendisi gibi mi davranmalı? Suçlu olunca ne yaptı insan görünümlü mahlukat, adaletin güçlü kollarına kendisini teslim etti. Niye? Korktu çünkü, insan değil çünkü.
Güç sarhoşluğu toplumun her kademesinde var. Baba ailesine güç gösteriyor, usta çırağına, amir memuruna, işveren işçisine, politikacı halka… Güç kimin elindeyse hükmettiği alana etkisini en sert biçimde gösteriyor. Toplumun tüm katmanları aynı durumda. Çünkü empati yapmıyoruz, çünkü bu gün bir durum içerisine giren kişinin pozisyonuna yarın bizim de düşebileceğimiz gerçeğini hep göz ardı ediyoruz. Hayvanlara işkence, kötü muamele ve tecavüzlerin yüksek oranda gerçekleştiği bir toplum olduk çıktık. İnsanlar mı güç karşısında bu muameleyi görmeyecekler aynı toplumdan. Komik. Hayvanlara yapılanların daha kötüsü insanlara, çocuklara, yaşlılara hatta bebeklere yapılıyor ülkemizde. Herkes bir sıfat peşinde gücünü tescillemek için. Ben psikopatım, ben hapçıyım, Adanalıyık, keşim ben keş, Müslümcüyüm lan ben… Neredeyse hiç kimse İNSAN olma peşinde değil. İnsan olmasınlar da ne olurlarsa olsunlar. Çünkü insan olan böyle garibanca domates seçerken vuruluyor. Vuran nam kazanıyor da vurulan unutulup gidiyor. Genel yasa bu ülkemizde.
Bundan sonra ne olacak vurana dersiniz? Basit. Cezaevine girecek, sonra da kendine politikacı denilen bir oy hırsızı ahmak çıkıp af kanunu çıksın diyecek. Önce tartışılacak ve bir seçim arifesinde af çıkacak. O insansı da kurtulup çıkacak dışarıya, takacak beline silahı, artık nam da saldığı için daha güçlü şekilde yeni avlar arayacak kendisine. Nasılsa DEVLET kader mahkumu demiş kendisine, bir kez daha kadere boyun eğmekte ne sakınca olabilir ki? DEVLET olduktan sonra bu şekilde, vatandaş da olur bu şekilde.
Bir an önce kendimize çeki düzen vermeliyiz. Yaptığımız hareketler nelere mal oluyor iyi hesap ederek yaşamalıyız. Elbette yanlışlıklar, hatalar insana mahsus bu hayatta ama, o hatalardan zarar sadece kendimize gelmeli. Ötesi olmamalı. Hele ki hiç tanımadığımız, adını dahi bilmediğimiz kişilerin özgürlüklerini kısıtlayacak hatalar içinde bulunmamalıyız. Bunun içine ilk olarak alkollü araç kullanmak, dikkatsiz araç kullanmak, tehlikeli sürüş yapmak giriyor. Çünkü genelde trafik kazaları bireysel hatalarımızın kitleleri etkilemesi ile sonuçlanıyor. Temkinli yaşayarak en aza indirgemeliyiz hatalarımızın toplumsal etkilerini.
MAGAZİN
Yayınlanma: 20 Aralık 2018 - 15:06
Ufuk Cankaya yazdı... Domatesten Kurşuna
Pazara gidiyorsunuz, alışveriş yapacaksınız
MAGAZİN
20 Aralık 2018 - 15:06
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir