Yeni işyerimiz tamamlanan sebze halinin bitmesi ile bizlere teslim edildi ve faaliyete başladık. Çanakkale temiz ve modern bir yaş sebze meyve haline gecikmeli olsa da kavuştu. Yirmi dükkan ile Çanakkale halkına hizmet sunan sebze hali otuz dükkan kapasiteye yükseltildi ve boşta olan on dükkan ihale edilerek yeni sahipleri ile buluşturulacak.
Evet, dükkânlarımız modern ve kullanışlı. Üç katlı ve katlar arası yüksek mesafeli. Demir merdivenler ile ulaşılan katlar bizlere bir noktada eğlence de oldu. Bu gün aslında amacım bunu yazmak.
Alt kattan başlayarak giriş katına ve oradan da üst kata ulaşan merdivenlerimizde koşarak çıkıp inerek kendimizi fizik kondisyon olarak geliştiriyoruz! Eğlenceli oluyor vesselam. Eski bir profesyonel sporcu olarak elli yaşımı bitirdiğim bu günlerde ben de iyi duruma gelmeye başladım bu sayede fizik kondisyon açısından. Bir de sigara olmasa…
Senelerdir yeğenlerim ile çalışıyorum. Bir de uzun yıllardır bizimle birlikte olan ve artık yeğenim gibi sevdiğim Kerem var. Ama bu gün ki yazıda konu Murat.
Murat da eski bir futbolcu. Dardanel’in satraforuydu bir zamanlar. Yıllar içinde oturduğu şirketimin muhasebe koltuğunda kilo almamış olsa da fiziksel olarak birçok meziyetini yitirdi ancak kendisinin bu durumunun farkında olmadığını yeni keşfettik. İddia şuydu; alt kattan en üst kata koşarak dört çıkış ve koşarak dört iniş, hiç durmadan. Kerem 110 kiloluk cüssesiyle bu topa hiç girmedi. Malulen ordudan emekli olan öteki yeğenim namı diğer Komutan Mehmet bu etabı 90 saniyede tamamladı. Murat ise çok iddialıydı; “ben sekiz tur atarım, üstüne de camdan çıkar çatıdan atlarım” falan gibi Battal Gazi rollerine büründü. 90 saniyenin altına ineceğinden kesin emindi ve… Üçüncü turun ortalarında üst kat merdivenlerini çıkmaktayken zaten düşen temposunu da kesip olduğu merdivene oturdu; “ambulans, ambulans”. Murat sadece bunları söyleyebildi. Ne teri bitti, ne hızlı soluması bir saat boyu. Tüm gün dengesini kaybetmişçesine dolaştı. Ancak esas O’nu etkileyen, artık yaşlandığını hissetmesiydi. Başı önde, sabit bir noktaya bakıp sürekli olarak etrafına; “ben yaşlanmışım Hacı” dedi durdu.
Evet, yaşlanıyoruz. Doğuyoruz, büyüyoruz ve ölüyoruz. Arada yaptıklarımıza da “yaşam” adını veriyoruz. Geçen bu kısacık sürede neler yaptığımızda ibaret hayatımız. Bazen kısacık bir anlatım yetiyor hayatımıza, bazen de kitaplara sığmıyor yaşantımız. Yüz yaşını devirip de hiçbir hikâyesi olmayan da bu dünyada, yaşadığı kısacık elli yılına ansiklopediler yazılabilecek bir hayatı sığdıran da.
Kimseyi üzmeyen, kimsenin hakkına el uzatmayan, kimsenin ahını almayan ama araştıran, öğrenen, aktararak öğreten, topluma mâl olan bir hayat sürmek ne büyük erdem. Gezmek, yeni yerler keşfetmek, insanlarla tanışmak, farklı kültürleri öğrenmek, kendi kültürünü yaşatmak ve gösterebilmek ne güzel bir hayat.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan; gün gelip de yaşlandığını hissettiğinizde, hayatın geçen kısmı pişmanlık vermesin.
YAZARLAR
Yayınlanma: 23 Kasım 2018 - 13:10
Ufuk Cankaya yazdı... Geçip Giden Hayat
Yeni işyerimiz tamamlanan sebze halinin bitmesi ile bizlere teslim edildi ve faaliyete başladık
YAZARLAR
23 Kasım 2018 - 13:10
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir