Dolmabahçe Sarayı’nı bilirsiniz. Denize sıfır, boğaza nazır, dillere destan saray hani. Hani Atatürk’ün hayatını yitirdiği, Recep Tayyip Erdoğan ile Yaşar Büyükanıt’ın tarihi görüşmesini yaptığı, hükümet ile PKK’nın siyasi temsilcilerinin mutabakat sağladığı saray. İşte o sarayın gerçek sahibi konumuz.
Takiyüddin bin Maruf-i. 1521 yılında Şam’da dünyaya geliyor. Eğitimini tamamlayarak Kadı’lar sınıfına giriyor ve bu görevi süresince yaptığı gözlemlerle adından sıkça söz ettiriyor. Sultan II.Selim tarafından da 1571 yılında saray müneccim başlığına getiriliyor. Nedir bu müneccimlik ki bunun başı ne ola?
Müneccimbaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nda 15.yüzyıldan itibaren saray görevlileri arasında yer alan müneccimleri yöneten kişiye deniyor. İlmiye sınıfından seçilen müneccimbaşılar müneccimliğin kelime anlamında mevcut astroloji ve kehanet gibi görevlerinin yanı sıra zamanla devlet katında kullanım için takvim, imsakiye ve zayiçe hazırlamaya başlıyorlar. ( Zira Osmanlı Devleti’nde 16. yüzyılda namaz vakitlerinin belirlenmesi, kıble yönünün tayin edilmesi ve takvimin hazırlanması için gökbilim kullanılmaktaydı ancak kurulan küçük çaplı rasathaneler gündelik hayata yönelik oldukları için uzun ömürlü olmamıştı. 1571’de Müneccimbaşı Mustafa Çelebi ölünce yerine Müneccimbaşılığa atanan Takiyüddin’i himayesi altına alan Vezir Sokullu Mehmet Paşa ve Hoca Sadettin Efendi, onun gözlemevi kurma isteği ile ilgilendiler ve onu desteklediler. Uluğ Bey Zîci’nin gününü doldurduğunu, günün ihtiyaçlarına uygun olmadığını ve yeni gözlemler ışığı altında yeni tablolar oluşturulmasının gerekliliğini açıklayan bir layiha hazırlayıp padişah III. Murat’ın huzuruna çıkan Takiyüddin efendi, Padişahın adıyla anılacak bir zîc hazırlamakla görevlendirilerek TakiyüddinRasathane’sinin kurulması için izin, yer ve ödenek aldı. Rasathanenin müdürlüğüne atanarak inşasına nezaret etme görevi de kendisine verildi. )
Müneccimbaşılar bu takvimler zemininde savaş, doğum, düğün, denize gemi indirilmesi gibi konularda uğurlu saatler tespit ediyorlardı. Ayrıca kuyruklu yıldızların geçişi, zelzele, yangın, güneş tutulması ve ay tutulması gibi astronomi ile ilgili veya ilgili olduğu düşünülen olayları da takip ederek yorumları ile birlikte saraya bildiriyorlar. Bildiğin müneccim yani, bildiğine ihtimal vermediğin ama bilen kişi. Hani bu durumda kullanırız ya bu gün bu sözü; “müneccim kesildi başımıza mübarek” diye.
Takiyüddin efendi burada yaptığı trigonometri alanındaki çalışmaları ile günümüze ulaşmayı başaran bir ilim adamı oluyor. Takiyüddinsinus, kosinus, tanjant ve kotanjantın tanımlarını verebilen, ispatlarını sergileyen cetveller hazırlıyor. Ekliptik ile ekvator arasındaki 23° 27′ lik açıyı, 1 dakika 40 saniye farkla 23° 28′ 40″ şeklinde bularak o tarihte ilk kez gerçeğe en yakın ve doğru dereceyi hesaplıyor Takiyüddin efendi. (Takiyüddin’e ait el yazmalarının bir kısmı Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nde bulunmaktadır. Enstitü’nün UNESCO ile (Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Organizasyonu) birlikte yürüttüğü “Memory of the World” projesi çerçevesinde, Takiyyüddin’e ait el yazmalarının da içinde bulunduğu 821 Türkçe, 414 Arapça ve 102 Farsça, toplam 1337 eser mikrofilmleri çekilerek CD- Rom üzerinde kataloglanmaktadır. Takiyüddin’in diğer eserleri ne yazık ki başka kütüphanelerin raflarındadır. )
Toplumun içinden böyle ilim insanları çıksa da bu durum toplumun da ilim ışığında aydınlandığını göstermiyor maalesef bu gün olduğu gibi o gün de. Takiyüddin efendi yaptığı bunca çalışmaya rağmen hurafelerle yönetilen toplumun kurbanı olmaktan kurtulamıyor. Takiyüddin Rasathanesi sadece üç yıl hizmet verebiliyor bilime. Bir iddia o ki Rasathanenin kurulmasından birkaç ay sonra bir kuyruklu yıldız görülüyor ve III.Murat bu yıldız hakkında kehanet istiyor Takiyüddin’den. Takiyüddin efendi de bu yıldızın mutluluk ve saadetin müjdecisi olduğunu söylüyor. Ne yapsın adam, “yıldız işte, yörüngesi falan var, kendince akıp gidiyor” dese olur mu hiç, illa atacak bir şey, o da mutluluk diliyor aklınca işin sonunda olmasını da dileyerek. Ancak bir yıl sonra İstanbul’da büyük bir veba salgını oluyor. Çuvalladın Takiyüddin. Takiyüddin’e destek olan Hoca Sadettin’e ters giden Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi’de fırsat bu fırsat basıyor dedikoduyu; “o rasathane de meleklerin bacaklarını seyrediyorlar” diye. Eh, siyaset bu illa çamur olacak, olacakta işte o vakit bile atılan çamur belden aşşaaa. Tam da bu esnada İstanbul’da bir büyük deprem olur mu? Olur. Artık halk saray önündedir. III.Murat için yapılacak fazlaca bir şey yoktur ve emir verilir. Denizden yapılan top atışlarıyla ve halkın sevinç nidaları ile 22 OCAK 1580 günü Takiyüddin Rasathanesi yıkılır. Bu olaydan beş yıl sonra Takiyüddin efendi hayata gözlerini yumduğunda 64 yaşındadır ve o gün kendisine ait olan Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu arazi kimsesi olmadığı için devlete kalır.
Halk; ilimden uzak, cahilliğini hurafelerle pekiştirerek yaşayan bir durumda iken TEK ADAM olan Padişah’ın yönetim kolaylığı ile felakete doğru gittiğinin bilincinde olmadan o gün sevinç nidaları ile yıkılan geleceğini seyretmişti.
YAZARLAR
Yayınlanma: 30 Kasım 2018 - 14:33
Ufuk Cankaya yazdı... Rasat
Dolmabahçe Sarayı’nı bilirsiniz
YAZARLAR
30 Kasım 2018 - 14:33
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir