Biraz eskiye gidelim bugün. Sene teee öte 1136, memleket de şu bizim Cizre, bildiğimiz İdil ile Silopi’nin arasındaki Cizre.
Neyse, biz konumuza dönelim. Cizre’nin Tor mahallesinde 1136 yılının herhangi bir gününde doğar Ebu’L İz İbni İsmail İbniRezzar El Cezeri. İslam altın çağını yaşamaktadır ve tüm dünyanın tanıdığı adıyla El Cezeri Müslüman bilim adamı ve mühendistir. Sibernetiğin ilk adımlarını atan ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen El Cezeri, ismini doğduğu ve yaşadığı Cizre’den almıştır. Aynı zamanda El Cezeri’nin çalışmalarının Leonardo da Vinci’ye ilham kaynağı olduğu fikri daima kabul görmüştür. Da Vinci kadar itibar görmez ama ne İslam aleminde ne de Hıristiyanlar arasında. Suçlu bizleriz bence, O değil.
El Cezeri’nin yaptığı otomatik makineler günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşını oluşturmaktadır. El Cami-u’LBeyn’el İlmi ve El-Ameli’enNafi fi Sına’ati’lHiyel (Mekanik hareketlerden mühendislikte faydalanmayı içeren kitap) adlı eseri, elliden fazla cihazın kullanım esaslarını ve yararlanma odaklarını çizimlerle göstermektedir. Bu kitabın özgün kopyası günümüze ulaşamadı ise de bilinen on beş kopyasından onu Avrupa’nın çeşitli müzelerinde, beşi ise Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde yer almaktadır. Basıldı mı diye sorar gibisiniz. Yok yok merak etmeyin basılmadı ama Da Vinci için filmler bile çevrildi.
Bunları biliyor muydunuz bilemem ama tam da bu günlerde yazmak istedim. Hani ataları fenle, ilimle meşgul olan bu toprağın insanlarının nasıl olurda dizi film delisi bir topluma dönüştüğüne bir bakalım istedim. Aslında bunun adına kültür devrimi deniyor. Türk toplumu yeni bir kültüre sahip oldu ama bu kültür ters devrim niteliğinde oldu ve ulusumuzu geriye götürerek yozlaşmış bir mirasın üzerine oturttu.
Bir ulusun kültürüne yapacağınız saldırılarda en önemli unsur ekonomidir. Siyaset bilimi ile yönetilir toplum ve siyaset de ekonomik doktrin ile yönetim biçimidir. Eğer toplumu zalimce yönetmek isterseniz öncelikle bollukla tanıştırıp, sonrada çaresizlikle baş başa bırakmanız gerekmektedir. Bundan on beş yıl önce bankalar birden bire evlerimize biz istemeden dahi kredi kartları göndermeye başladılar. Hatırladınız mı o günleri. Ülkeye bol miktarda ithal ürün girmeye başladı ve o Amerikan filmlerinde gördüğümüz ve ne olduğunu anlamadığımız garip sebzelerle, peynirlerle tanıştık.Siyah domates, lolorosso, endivyen, yenilebilir çiçek… Bir an da sanki hep birden emir almışlar gibi tüm kanallarda yerli diziler baş gösterdi ve lüks yaşam sanki sıradanmış gibi empozeedildi topluma. Henüz kazanamadığımız paraları kredi kartlarıyla harcar olmuştuk. Tarımda yerli tohum terk edildi, hayvancılık artan maliyetler ve şehirdeki cazip yaşantıyı görerek göç eden genç nesillerin, babalarının izinden gitmemesiyle sıfır noktasına ulaştı. İthal etler, samanlar, deli dana, şarbon…Dizilerdeki çarpık ilişkiler sevimli gibi gösterildi ve ananelerimiz, geleneklerimiz yok edildi.
Şimdi geldiğimiz nokta bu yaşadığımız son on senede. Tüm ulus yabancılara satılmış bankalara borçlu, malları ipotek altında ve yıkılmış ailelerin sevgisizlikle büyümüş çocuklarının yarını şekillendirmesini beklemektedir. Tüketeceği hayvanın etini ithal eden ulusumuz o noktadadır ki, yine o hayvanın yiyeceği samanı bile ithal etmektedir. Sınırları delik deşik, tüm komşuları ile sorunlu, iç güvenliği kalmamış güzelim ülkemizin gariban halkı için El Cezeri ancak bir Hollywood senaryosu olabilir. Gerçek değildir, öyle değil mi?
YAZARLAR
Yayınlanma: 12 Ocak 2019 - 13:23
Ufuk Cankaya yazdı... Senaryo
Biraz eskiye gidelim bugün
YAZARLAR
12 Ocak 2019 - 13:23
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir