Gerçek bazen bir tokat gibi kendisini hissettirir. 2023 yılında yapılan son seçimler, bir gerçekliği tüm çıplaklığıyla önümüze serdi. Ülkedeki tüm mevcut partiler “parlamento endeksli” olup, toplumun demokratikleştirilmesi ya da demokrasinin toplumsallaşması gibi bir kaygı ve istemlerinin olmadığına bir kez daha tanık olduk. Bu partilerin söylemleri farklı olsa bile ortaya çıkan pratik sonuç tam da yukarıdaki tespitimizi doğrular mahiyettedir. Seçime katılan hiçbir parti, “halkın temsilcisi veya vekili” olacak adayların belirlenmesi sürecinde “halkın” fikrini ve olurunu almadı. En basit şekliyle bir önseçim yaparak kimlerin milletvekili adayı olacakları ve listedeki sıralamanın belirlenmesinde kendi tabanlarına dahi danışmadı. Böylece partinin “en tepesindeki” muktedir, yanına aldığı 3-5 kişi ile birlikte tüm aday listelerini kendisi belirledi. Bu durumu bir cümle ile özetleyecek olursak; Halktan korkarak halk adına halkçılık yapmak olarak tanımlayabiliriz. Bu durum bizim; Parlamentoya endeksli olmayan, iç ilişkilerinde doğrudan demokrasi ve doğrudan demokratik katılımı savunup uygulayacak bir demokratik siyasal oluşuma ihtiyaç olduğu tespitini yapmamıza neden oldu.
Partiler dışındaki Sivil Toplum Kuruluşları, sendikalar ve derneklerin durumu da içler acısı bir hal. Egemen siyasal irade bir yandan çeşitli yollarla toplumu örgütsüzleştirmeye çalışırken bir diğer yandan da varolan sendika, dernek ve STK’ları kendisine entegre etmek için çeşitli yol ve yöntemleri kullanıyor ve görünen o ki bu çaba oldukça da başarı sağlamış durumda. Örneğin enflasyonun %150’lere vardığı bir ortamda memur ve emeklilere verilen %25’lik zammı ayakta alkışlayan sendika başkanlarına tanık olduk. Son 1 ayda paramızın %30 civarında develüe edildiği bir ortamda, %34’lük bir artışla açlık sınırının da altında tespit edilen asgari ücreti memnuniyetle karşılayan konfederasyon başkanlarını tanık olduk
Görünen o ki iktidar sadece sarayda üretilmiyor. Egemen irade, irili ufaklı tüm kurum ve kurallarıyla ve her türlü irili-ufaklı araç ve mekanizmalarla iktidarını her an ve her gün yeniden ama yeniden üretiyor. Egemen ideoloji ile donatılmış “makul vatandaşlar” da bu iktidarın taşıyıcıları işlevini görüyor.
12 Eylül Darbesinden beri “etkisiz eleman” konumundaki Türkiye Solunun durumu ise içgüveyinden de daha kötü durumda. Kendisini yenileme kabiliyetini gösteremeyen ve sürekli kendi kendisini tekrarlayan ve üretici olmayan solun “eski” anlayışla “yeni dünyayı” tanımlaması ve bugünün somut koşullarında önemsenir etkili bir güç olma şansı yoktur.Yeni dünyayı ancak yeni bir zihinsel yaklaşım ve ona uygun yeni bir örgütlenme modeli ve mücadele anlayışını benimseyip uygulayanlar değiştirip dönüştürebilirler.
Özcesi şu ki, günümüzde “demokrasi güçlerinden” bahsetmenin ne kadar doğru olup olmadığı tartışmasından bağımsız olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz . Ülkemiz demokrasi güçleri bu dağınık ve pejmürde haliyle “Saçların tarümar gözlerinde nem, ateşe benzerdin küle dönmüşsün” şarkısındaki sevgiliyi anımsatıyor.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, umutsuz ve çaresiz olmadığımızı da vurgulamak isterim. Henüz çok zayıf ve cılız da olsa dipten gelen dalganın uğultusunu duyuyor ve gücünün yaratıcı yıkıcılığını sezinliyoruz. Hiç şüphe yok ki 21.yüzyıl, doğrudan demokrasi ve kadının yüzyılı olacaktır. Bu iki olgu, eski olan her ne varsa tamamını tarihin çöplüğüne gömecektir. Yaşayanlar ve ömrü yetenler bu tespitimizin gerçekleşmesine tanık olacaklardır. Ya Barbarlık Ya da Doğrudan Demokrasi.
YAZARLAR
Yayınlanma: 03 Temmuz 2023 - 09:00
Ülkemizdeki Demokrasi Güçlerinin Pejmürdeliği
Gerçek bazen bir tokat gibi kendisini hissettirir
YAZARLAR
03 Temmuz 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir