Korkusuzca vurun; bir tane ağaç bırakmamacasına, bir tane vahşi hayvan barındırmamacasına, bir gram yeşil kalmamacasına kadar vurun. Vurun ki kim güçlü görsün bu millet, vurun ki sizin sözünüzün üstüne söz, kararınızın üstüne karar olmadığını görsün cümle alem. Bu ülke için alınacak kararlardan dolayı kimseye hesap vermeyeceğinizi, kimseye eyvallah etmeyeceğinizi, yeri geldiğinde masaya yumruğu vurup istediğinizi herkese ve her şeye rağmen yapacağınızı gösterin.
Kim ki bu millet, kim ki bu Çanakkale halkı? Hadlerine mi düşmüş karşı çıkmak, istememek, eleştirmek ve sorgulamak? KİMSİNİZ SİZ EY ÇANAKKALE HALKI? Düğünlerde altın takmayı biliyorsunuz, ahşap masalarda oturmayı biliyorsunuz, kağıt kullanmayı biliyorsunuz da hiç düşünmüyorsunuz nereden geliyor bunlar. Siz sığ düşünüyorsunuz ama o kadar sığ düşünmeyenler var bu ülkede Allah razı olsun. Onlar olmasa Kazdağları denilen yer bom boş duracaktı, 3-5 hayvan yaşayacak diye ekonomik değeri göz ardı edilecekti, kimsenin gidip görmediği bir yer olarak kalacaktı; hem de yemyeşil kalacaktı.
Hem duymuyor musunuz milletvekilleri çıkıyor, bakanlar çıkıyor, makamlı kimseler çıkıyor tek bir kalemden satırlara dökülmüşçesine diyor ki; “Orası Kazdağları değil, 40 km uzak Kazdağlarına” E tamam o zaman niye bu kadar gürültü çıkarılıyor? 3-5 tane ağaç kesildi diye bunca tantana niye? İçme suyuyla ne alakası var hem? Siyanür zararlı bir şey değil bir kere, alıp da içmezsen ölmezsin bile. Bugüne kadar etrafınızda siyanürden ölen kimse gördünüz mü? O zaman siyanüre karşı olmanız dahi mantığa uymuyor.
Kanadalı firma 200.000 ağaç kesmiş. Külliyen yalan, resmi rakam 13.000. Sırf karalamak için yalan bile söylüyorsunuz. Velev ki 200.000 ağaç kesilmiş olsun, ne değişir ki? Ağaç bu yahu, kökü bizde. Hem Kanadalı firma bile kesmemiş, bizim Orman İşletmelerimiz kesmiş ve sıra sıra dizmiş kütükleri. Maden çıkarmayı ise yerli ve milli Bigalı bir firma yapacakmış. Ne güzel işte; bizim vatandaşımız iş bulacak, para kazanacak, istihdam yaratılacak ve insanlar evine ekmek götürecek. O zaman Kanadalı firma ne iş yapacak diye mi soruyorsunuz? O da onların bileceği iş, misafirdir başımızın üstünde yeri vardır.
Ayrıca o sapsarı altına ulaşmak kolay mı? O çeyrek altınlar, o bilezikler, o Trabzon burmaları, o külçe külçe altınlar. Sarı, sapsarı, altın sarısı… İnsan duyunca bile hoş oluyor. Neler neler yapılmaz o altınla? “Keşke benim olsa” diye de mi düşünmüyorsunuz?
SARI mı YEŞİL mi? SARI… Yeşil zaten var her yerde; evde var difenbahyalarımız, menekşelerimiz, orkidelerimiz, begonyalarımız. Sokaklarda parke taşı arası baş atmış yemyeşil otlarımız var, tek tük ağaçlarımız ve boğazın öte tarafında yemyeşil milli parkımız. Oysa sarıya dair bir şeyimiz yok; ne banka kasasında altınlarımız, ne kollarımızda boğum boğum bileziklerimiz, ne de boynumuzda gerdanlıklarımız. Anca bir alyans ama o da işte adettendir diye. Bize sarı lazım, çil çil Cumhuriyet altınları lazım bize. Cumhuriyetin kendi gitti ama altını kaldı yadigar. Cumhuriyet’e dair en çok neyi seversiniz deseler, altınını severiz diyecek bir topluma döndüysek eğer o zaman biz sarıyı seçeriz, yeşil de neymiş?
Kanadalı firma altını komple götürüp bize de birkaç kilo bırakacakmış diye feryat eden vatan hainlerine ne demeli. Bre gafiller, bre kendini bilmezler ya hiç bırakmasaydı daha mı iyiydi? Ya üstüne bir de borçlu çıksaydık? “Az veren gönülden verirmiş” diye düşünüp mutlu olacağınıza bir de Kanadalı firmayı kötülüyorsunuz. Aslında çözüm çok basit ve bu çözüm yüzyıllardır uygulanan bir pratikte saklı. Düşünülmesi ve söylenmesi gereken “KAZDAĞLARI’NA SAHİP ÇIKALIM” değil “BUNA DA ŞÜKÜR” olmalı ki büyüklerimiz gönül rahatlığıyla dilediklerini yapabilsinler ve biz de mutlu mesut yaşamaya devam edelim.
YAZARLAR
Yayınlanma: 06 Ağustos 2019 - 11:52
Vurun Beline Kazdağlarının
Korkusuzca vurun; bir tane ağaç bırakmamacasına, bir tane vahşi hayvan barındırmamacasına, bir gram yeşil kalmamacasına kadar vurun
YAZARLAR
06 Ağustos 2019 - 11:52
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir