Komün, ortaklaşma ve paylaşma çerçevesinde oluşturdukları belirli değerler doğrultusunda yaşamayı tercih eden ve belirli sayıda üyesi bulunan topluluktur. Kelime, Latincede "paylaşmak" demek olan ‘communis’ kökünden geliyor. Bir de ütopya var, birbirine yakın olsalar da ayrıldığı çok noktalar var. Kavramlardan çok bu çağda komün ya da ütopik bir yaşam sürdürülmesi mümkün olabilir mi biraz buna değineceğim.
Ütopya, gerçekte mevcut olmayan, ileriye yönelik tasarlanan ideal toplum biçimi anlamına geliyor ve kökeni yunanca. Ütopya terimi Yunanca “ou-topos” kelimesinden geliyor. Bu da kelimenin tam anlamıyla ‘yer yok’ demek ve var olmayan bir yeri temsil ediyor. Bu kelime ilk kez Thomas More’un romanı ‘Utopia’da kullanılmıştır. Bu ünlü romanın hikayesi, huzurlu ve pastoral bir hükumete sahip bir adada geçer ve 15. ve 16. yüzyıllardaki siyasi organizasyonu eleştirir.
Thomas More'un yazdığı Utopia isimli kitabıyla dünya çapında yaygınlaştığı biliniyor. Ütopyalar, bugünü değil geleceği anlatıyor. Yani ütopya bugün gerçekleşmesi mümkün olmayan, imkansız olan tasarımları açıklıyor. Bu yaşam şeklinin tam karşıtı da Distopya. Ütopik toplum anlayışının antitezi olarak kullanılıyor. Yani distopik bir toplum, otoriter ve baskıcı bir sistem olarak ifade edilir. İlk kez John Stuart Mill tarafından kullanan kavramda 'kötü bir yer' anlamı anlatılır. Distopyada baskıcı toplum beraberinde kişilerin özel hayatlarının olmaması durumunu da getirmektedir. Yani bireyler, baskıcı düzene sonsuz boyun eğme halindedir. George Orwell'in 1984 adlı kitabı edebiyattaki önemli distopik eserler arasında yer alıyor.
Toplumsal ve devlet şeklinde mümkün değil ama kişi ya da kişiler bazında yarı ütopik bir yaşam pekala mümkün olabilir. Öncelikle bir arazi satın almak gerekiyor. Anne-babadan kalma tarla varsa tabi ki de iş o zaman daha kolay. Görüldüğü gibi yarı ütopik bir yaşam kurmak için bile kapitalist sisteme boyun eğmek zorunda kalıyoruz. Orta yaşlarda bir çift için 5 dönümlük bir tarla yeterlidir. Araziyi edindikten sonra öncelikle bir yapmak gerekir. Bu taş yapının maliyetine 50 bin lira diyelim. Civarda akan dere yoksa su sorunu artezyen ile çözülebilir. Elektrik için komple güneş enerjisi sistemi 15 bin lirayı bulur. Bir dönüme dikilecek olan 30 ile 35 zeytin fidanı 3-4 yıl sonra zeytin ve yağ ihtiyacını karşılayacaktır. Başlangıç olarak 4 saanen keçisi ve 10 tavuk yeterlidir. Kış aylarında sebze ihtiyacını karşılayacak 50 metrekare sera uygun olur.
Eğer tütün içmek alkol almak gibi alışkanlıklar var ise. Arazinin kenarlarına çitlere saracak şekilde şaraplık üzüm veren asma dikilebilir. Yerden tasarruf sağlanmış olur. Tütün 30 metrekarelik bir yer yeterli olacaktır. Şeftali, kiraz, armut, erik gibi bazı meyve ihtiyaçlarını karşılamak için 250 metrekarelik alan yeter de artar bile. Sistemin tam rayına oturması üç ya da dört yıl alacaktır ama ondan sonra düşünsenize elektrik, su, cep telefonu, doğalgaz vs. vs. faturası yok. Bütün bunları başarabilmek için en az yün bin lira para gerektiğini de unutmamak gerekiyor. İstesek de istemesek de ucundan kenarından kapitalist sisteme bulamak zorundayız.
Kim böyle bir yaşam sürmek ister bilemiyorum. Medeniyet dediğimiz kalabalığa öyle alışmışız ki, birkaç günlüğüne köyde bulunsak hemen şehre gitmek için can atıyoruz. Yarı komün sistemimizde sosyalleşmek ya ada çok sıkılmamak için kütüphaneye üye olunarak kitap alınabilir. Ya da civar köylere hafta sonları geziler düzenlenebilir. İllaki de televizyon izlemek istenilirse alınabilir. Acil durumlar içinde eski bir cep telefonu bulundurmalıdır. Görüldüğü gibi insanın artık kendini teknolojiden tamamen soyutlayıp doğanın içinde yaşaması pek mümkün gibi görünmüyor.
Çanakkale’de yarı komün yaşam sürenlerin olduğunu biliyorum. Biga’nın bir köyünde, dedelerinden kalma tarlaları işleyen gençler var. Kendilerinin pek bilinmesini istemiyorlar. Dört yıl önce onlardan biriyle tanışmıştım. Kimi mühendis, kimi müzisyen çeşitli meslek kollarında çalışırken bütün işlerini bırakıp köye yerleşmişler. Eski bir evi restore edip orada yaşıyorlar. Tarlalarda ürün yetiştirip internet üzerinden satıyorlar ve az da olsa gelir elde ediyorlar. En son köy okuluna bir kütüphane kurduklarını öğrenmiştim. Bayramiç’in bir köyü yakınlarında bir anne ile oğlunun yalnız yaşadıklarını duymuştum. Çocuk daha ilkokula gidiyormuş. Herkesten uzak bir yaşam sürüyorlarmış.
Özellikle bu pandemi döneminde köyde doğa ile iç içe yaşamanın önemi bir kez daha anlaşılmış oldu.
YAZARLAR
Yayınlanma: 02 Ekim 2020 - 10:00
Yarı komün bir yaşam mümkün mü?
Komün, ortaklaşma ve paylaşma çerçevesinde oluşturdukları belirli değerler doğrultusunda yaşamayı tercih eden ve belirli sayıda üyesi bulunan topluluktur
YAZARLAR
02 Ekim 2020 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir