Hayatımızda, her sabah yeni bir sayfa açıyoruz. Çoğu kez, yeni ama temiz olmayan bir yeni sayfa oluyor. Güne başlarken, günaydınımızın yerini yaşadığımız kaygılar, endişeler alıyor ve karşılaşabileceğimiz tehlikeler içimizi kemire kemire bitirip moralimizi bozuyor. Kontrol edebileceğimiz, yön verebileceğimiz durumlarla bir şekilde başa çıkabiliyoruz. Peki bize sunulan hayat şartlarıyla nasıl başa çıkacağız? İtaat etmek, kabullenmek bize nefes alma şansını verir mi? Mevzu sadece nefes almakta değil. Barınma ihtiyacı ve refah bir yaşam ortamında yaşamak istemek hakkımız. Hakkımız olanın uygulanmasını istemek için kadere mi, kedere mi inanmalıyız?
Evden dışarı çıkınca kafamıza bir şey düşebilir, inşaat çalışmaları sokağımıza verdiği zarardan dolayı özür dilemeyebilir, foseptik çukuruna düşebiliriz. Gıdamız bizi hasta edebilir, kesilen ormanları seyrederken susuzluktan yakınabiliriz. Bir gün kaza kurşununa kurban gidebiliriz ve katilimiz kesinlikle bulunamaz. İnsan olarak başımıza daha bir sürü şey gelebilir. Yer yüzünün başına gelebilecekler ise her canlıyı ve asıl evimiz olan dünyayı da etkileyecektir. Belki bugün değil ama yarın daha büyük krizlerle baş etmek zorunda kalabiliriz. Hangi kötülükten korunalım? Nereden başlayalım, öncelik olarak neyi kurtaralım? Öyle bir noktaya sürüklendik ki, inancımızla sınanıyoruz.
Şehircilik Bakanı: "Bilim insanlarımıza 'Fay hattına ne kadar mesafede bina yapmamız lazım?' diye sordum. Dünya literatüründe 15 metre olduğunu söylüyorlar. 'Biz 500 metreden aşağıya yanaşmasak' dedim, "Çok iyi yaparsınız" dediler." Demiş. Daha önce de, "Asgari ücretliler hem kira hem konut kredisini nasıl ödeyecek?" sorusuna Bakanın yanıtı şöyleydi: "Biraz eşinden, dostundan borç alarak, biraz ek mesai yaparak bu bedeli karşılayabilir."
Yaşayacak başka dünyamız, en azından şuan yok. Yıllar önce planlanarak yapılması gereken binaları şu gün incelemek ve güçlendirmeleri o kadar yüzeysel olacak ki üzülmemek elde değil. Şuan köyler de tek katlı evler de yaşamakta garanti değil. Köylerin imara açılan yerlerinde de hayatta kalmamız kesin değil, yaşamımızın sona ermesi için yangın çıkması tek başına yeterli.
Şehirde yaşamak birçok konuda avantajlı gibi görünebilir. Tabi ilk olarak kiranı ödeyebilirsen. Barınamıyoruz, koca dünyaya sığamıyoruz.
Yaşatmakla değil, mezara gömmekle övünüyoruz. Muhtaç bırakıp yardım etmek, planlanmış cinayet olmuyor mu?
Hükümetin; imar barışı (yıkık dökük binaların sahipleri) ile para karşılığında barıştığı bir ülkede, yarınlardan söz etmek ne kadar mümkün?
Bizler, o yaşamak denen rüya varya işte tam olarak onu beceremiyoruz...
İyi haftalar.
YAZARLAR
Yayınlanma: 27 Şubat 2023 - 09:00
Yaşamak diye bir şey var ve...
Hayatımızda, her sabah yeni bir sayfa açıyoruz
YAZARLAR
27 Şubat 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir