Bugün yazımın konu başlığı “Yaşamak için yemelisin, yemek için yaşamamalısın!” diyen Marcus Tullius Cicero’nun sözünü hatırlatıyor değil mi?
Siz bana yemeden nasıl yaşayacağız tabii ki yaşamak için yiyoruz demeden, ben konuya açıklık getirivereyim hemen kelamın ilk cümlesinden… Elbette yaşamak için yemek zorundayız o ayrı, ama bir de hani neredeyse hepimiz hayatımızı yemek üzerine kuruyoruz gibi yaşıyoruz ya, işte ben o kısmına değinmek istiyorum bugün yazımda.
Yemek en temel yaşamsal faaliyetlerimizden birisi bunu zaten hepimiz biliyoruz. Peki her zaman sadece ihtiyacımız olduğu için mi yemek yiyoruz?. Gelin bu konunun üzerinde hepimiz biraz düşünelim. Mesela kızdığımızda, mesela stres altında, mesela kendimizi pek de iyi hissetmediğimiz zamanlarda, mesela yapacak daha iyi bir şey bulamadığımızda yemek yemiyor muyuz? Sadece depresif ruh hallerimizde değil, güzel bir haber aldığımızda da bunu yemekle kutlamıyor muyuz? Şunu kabul edelim ki kültürel açıdan toplumsal olarak yemek konusunda zaaflarımız olduğu bir gerçek.
Toplumsal kültürümüzde YEMEK kelimesinin üstlendiği birçok anlam var. En güzel sohbetler sofralarda edilir bizim kültürümüzde. Yemek biter üstüne yemek tarifleri verilir kadınlar arasında. Bir araya gelmek için yemekler organize edilir mesela. Yemeğe daha gidilmeden ne yesek diye saatler önceden düşünülmeye başlanır mesela. Kutlamalar bile yemekle taçlandırılır. Annelerimizin uyanır uyanmaz aklına düşen soru akşama ne pişireceğim olmaz mı?. Rejim yapanlar en çok yemek düşünenler değil midir?. Yani yatıyoruz yemek, kalkıyoruz yemek, seviniyoruz yemek, üzülüyoruz yemek. Yaşamsal dürtümüzün, duygularımızın bir ifadesi olmuş çıkmış yemek. Değil mi? Bi düşünün bakalım o halde.
Fiziksel ihtiyacımızın yanında, hatta belki de ötesinde keyfimiz için yiyoruz, yedikçe tatmin oluyoruz, tatmin oldukça bağımlılaşıyoruz ve bir bakıyoruz ki yemek yeme olayı hayatımızı planlamaya başlıyor, bizi kontrolü altına alıyor. Yemek yeme eylemi neredeyse bizim için yaşantımızın ve hayattaki sosyal olgumuzun simgesi ve nişanesi haline gelmiş gibi. Çoğumuz tok olsak bile, çok sevdiğimiz birşey önümüze konduğunda tüm duyularımız uyarılıyor ve tokluğumuza tokluk katarak keyifle önümüze konanı silip süpürüyoruz. Yapmayan var mı? Varsa bile sayılamayacak ya da fark edilemeyecek kadar azdır sanırım.
Öyle görünüyor ki bütün yollar yemeğe çıkıyor, bütün yollar yemekten geçiyor. YEMEK için bahaneler hiç bitmiyor. Hatta yemek için sürekli bahaneler üretiyoruz. Yemek yemekten arda kalan zamanlar da bize kalıyor, bize kalıyor da ne oluyor peki ?. O arada çalışıyor didiniyor, yapılacakları hallediyor sonra yine ne yiyeceğimizi düşünmeye başlıyoruz. Çünkü yemek için yaşıyoruz, neredeyse en önemli eylemimiz yemek!
Peki vücudun enerji ihtiyacı yaklaştı sinyali mi bizi yemek düşünmeye iten? Fiziksel ihtiyaçlarımız mı yemek yemenin sosyal hayatımızdaki öncelikli vazgeçilmezliğini belirleyen? Yoksa bizim keyfe olan tutkumuz mu? Yoksa hepsi birden mi? Ben bunlara keyif sürgünleri diyorum.
Keyif sürgünlerinin unuttuğu bir gerçek var ki; insan sağlıklı olmak, yaşamak için yemelidir. Yemek yaşamsal amaç değil, boş vakitlerin eğlencesi kandırmacası değildir. Yaşamak için gereklilik boyutunda sadece bir araçtır YEMEK. Gereğinden fazla yemek fiziken sağlıklı olmadığı gibi, ruhun yaşam coşkusunu da alır, bu da yetmez üstüne bedeni miskinleştirir ve hastalıklara davetiye çıkartır. Daha da vahimi yemek odaklı yaşamak insana yaradılış amacını unutturur.
İnsanın yaratılmasının, yaşamasının amacı, sadece çalışmak kalan zamanda yemek yemek ve sırtüstü yatmak değildir. Eğer böyle olsaydı, insan yaşamının bitkisel ve hayvansal bir yaşamdan ayrımı kalmazdı. Elbette yemek te yiyeceğiz, gerekirse kutlamalar da yapıp hayatın sevinçlerini lezzetlendireceğiz. Lakin bunun ölçüsü ve miktarı önemlidir. Mutluluğu bulamayan insan, yemek sofralarında hayatın tadını arıyor aslında. Anlamını yitirmiş, hayattan keyif alamayan birçok insan, keyfini besleyecek nemalar içerisinde sürükleniyor maalesef. İnsan mutluluk ve anlam arayan bir canlıdır. Gerçek arayışını yapmadığında, yapmayıp tatmin olamadığında maalesef ki bunu yapay olarak yaşayıp kendine gerçek olmayan keyfi mutluluklar yaşatmakta.
Hazır senede bir ay vücudu tüm organları dinlendirmek için tutulan orucun ayı Ramazan ayı da gelmişken, biraz düşünmenizi ve tekrar soruyu kendinize sormanızı istiyorum sizlerden. Yemek için mi yaşıyorsunuz? Yaşamak için mi yiyorsunuz? Zihinsel ve bedensel detokslu Ramazan ayı dilerim.
Saygılarımla,
Ayfer ÖZDEMİR
Uluslararası Profesyonel Yaşam Koçu ve Kişisel Gelişim Uzmanı
Bilinçaltı, NLP ve Kozmik Enerji Terapisti
Vedik Astroloji ve Bireysel Danışmanı
YAZARLAR
Yayınlanma: 21 Nisan 2020 - 10:34
Yemek için mi yaşıyoruz? Yaşamak için mi yiyoruz?
Bugün yazımın konu başlığı “Yaşamak için yemelisin, yemek için yaşamamalısın!” diyen Marcus Tullius Cicero’nun sözünü hatırlatıyor değil mi? Siz bana yemeden nasıl yaşayacağız tabii ki yaşamak için yi
YAZARLAR
21 Nisan 2020 - 10:34
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir