“Eğitim şart” mottosuyla başladığım ütopyama bu hafta da “üretim aşkı” konusunda bir şeyler yazarak devam etmek istiyorum. Önceki yazımda eğitime dair bir şeyler paylaşmıştım. Dünyamızın ve bedenimizin değerini öğreten, yaşama ve kendine saygı duyan, kendini seven bireylerin yetiştiği bir toplumda elbette bireyler üretmenin değerini ve üretimin kendilerine sağladığı maddi-manevi hazzı ve katkıyı da biliyor olacaktır. Dolayısıyla hayattan aldıklarını katlayarak hayata iade etmek konusunda da istekli olmaları gerekir.
Doğru bir şekilde eğitilen ve kendilerini, eğilimlerini, yeteneklerini iyi bilen bireyler daha 18 yaşına gelmeden net bir şekilde hangi alanda ilerlemek istediklerine karar vereceklerdir. Hayata daha hızlı ve ne istediğini net bir şekilde bilen bireylerin ne kadar verimli olup ne kadar başarılı olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Bütün sağlık sorunlarından muaf(teknolojik olarak bütün sağlık meselelerinin halledildiği bir dünyadan bahsediyorum), sorumluluk duygusu yüksek, yetenekleri ve kararları aileleri ve çevresi tarafından desteklenen ve üretmeye istekli bireyler… Kulağa harika geliyor ve düşüncesi bile insanı yükseltiyor açıkçası…
Üretim… Geniş bir konu. Dünya için üretim, insan için üretim, zamana yönelik üretim, sanatsal üretim, kültürel üretim, ekonomik üretim, düşünsel üretim… Düşündükçe açılan bir kavram. Bireyler istedikleri alanda üretebilir ve hayata farklı alanlarda katkı sağlayabilir. Ancak üretimin bir aşka dönüşmesi için eğitim faktörünün ve bireylerin bilinçlerinin yüksek olması çok önemli bir nokta elbette. Benim kurguladığım dünyada insanın değeri, yaratıcılığı, bilgi seviyesi, farkındalık düzeyi ve hayata katkısıyla ölçüldüğünden, ürettiği her neyse bireyi toplumsal olarakta yükseltmekte. Yani şöyle ki; hayata ne kadar çok katkı sağlar, ne kadar üretirseniz o kadar yükselecek ve üst noktalara çıkacaksınız. Bu durumda üretici, bilge ve olgun insanlar en tepede olacak ve diğer bireyler de onları takip ederek basamaklarını bu kavramlar doğrultusunda çıkacaklardır. Kamil insan diyebileceğimiz insanların toplumu yönlendirdiği (yönetmediği ve kontrol etmediği!) ve onlara örnek olduğu bir toplumdan bahsediyorum… Yönlendirdiği diyorum çünkü böyle bir toplumda yönetilmeye de ihtiyaç olmayacak. Zaten bir toplumda yönetilmeye ne kadar ihtiyaç varsa bilinç seviyesi de o kadar düşük demektir. Tabi bu da insanlığın bir aşaması elbette ve olmak zorunda olan bir aşama ancak benim kurgularımda topluma ve insana dair böyle bir aşama yok. Bu aşamalar önceki süreçlerde yaşanıp bitirilmiş ve toplumsal bilinç yükseltilmiş. Günümüzün en bilinçli insanı böyle bir dünya düzeninde belki de en alt basamaklarda olarak düşünebilirsiniz.
Hayatın bir alma-dengesi vardır. Kurguladığım dünyada herşeyin dengede olduğunu hayal ediyorum ben. Vermeyi isteyen insanlar kadar almaya gönüllü insanlarda var. İnsan egosunun belki sıfırlanmadığı ama en alt seviyelerde olduğu bir dünya hayal ediyorum. Maddi kaygıların, şiddetin, suçun, endişenin olmadığı, birlik bilincinin herkeste olduğu ve her bireyin “biz” bilinciyle hareket ettiği bir dünya. Üretmenin bir görev, zorunluluk olmadığı, sadece kişilerin isteğiyle olduğu, karşılığında sadece katkı sağlamanın mutluluk verdiği gerçekten insani bir toplumsal düzen.
Böyle bir toplumda yaşıyor olsaydım ben hangi konuda üretmek isterdim diye düşünüyorum… Bu bilincimle düşündüğümde insanların doğal bir ortamda yaşayabilmeleri için katkı sağlamak, doğanın içinde organik bir köy kurmak isterdim. Merkezde ortak alanların olduğu, insanların yaşam alanlarının kurulduğu binalar ve alanlar, etrafında ise sırayla evlerin ve dairenin dış tarafına doğru tarım alanlarının, meyve bahçelerinin olduğu daire şeklinde bir köy. İnsanlar bu köye hem tatil yapmak, hem doğal ürünleri ilk elden satın ve yemek için gelebilirlerdi. Minik minik evler, düzenli üretim alanları, çiftlik hayvanları, muhteşem güzellikte meyve bahçeleri… Berrak akan bir derenin ve üzerinde göz alıcı ve şirin bir köprünün olduğu, çiçeklerin her yerde rengarenk olduğu tamamen doğal bir ortam. Sistemli kurulan tarım alanları, üretmekten, toprakla ilgilenmekten hoşlanan mutlu insanlar, ürünleri daha iyi nasıl geliştirebileceklerini test edebildikleri laboratuvar, ürünlerin toplanıp saklandığı özel alanlar… Herkesin sadece “nasıl daha güzel ve faydalı ürünler yetiştirebilirim?” kaygısının olduğu teknolojik ve modern bir köy… 3-4 gün böyle bir yerde tatil yaptığınızı ve doğanın bütün tonlarını gördüğünüzü, en güzel ve canlı canlı ürünleri yediğiniz hayal edin… Cennetin dünyadaki temsili gibi bence… Emel Uğur Kırıcı
Doğru bir şekilde eğitilen ve kendilerini, eğilimlerini, yeteneklerini iyi bilen bireyler daha 18 yaşına gelmeden net bir şekilde hangi alanda ilerlemek istediklerine karar vereceklerdir. Hayata daha hızlı ve ne istediğini net bir şekilde bilen bireylerin ne kadar verimli olup ne kadar başarılı olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Bütün sağlık sorunlarından muaf(teknolojik olarak bütün sağlık meselelerinin halledildiği bir dünyadan bahsediyorum), sorumluluk duygusu yüksek, yetenekleri ve kararları aileleri ve çevresi tarafından desteklenen ve üretmeye istekli bireyler… Kulağa harika geliyor ve düşüncesi bile insanı yükseltiyor açıkçası…
Üretim… Geniş bir konu. Dünya için üretim, insan için üretim, zamana yönelik üretim, sanatsal üretim, kültürel üretim, ekonomik üretim, düşünsel üretim… Düşündükçe açılan bir kavram. Bireyler istedikleri alanda üretebilir ve hayata farklı alanlarda katkı sağlayabilir. Ancak üretimin bir aşka dönüşmesi için eğitim faktörünün ve bireylerin bilinçlerinin yüksek olması çok önemli bir nokta elbette. Benim kurguladığım dünyada insanın değeri, yaratıcılığı, bilgi seviyesi, farkındalık düzeyi ve hayata katkısıyla ölçüldüğünden, ürettiği her neyse bireyi toplumsal olarakta yükseltmekte. Yani şöyle ki; hayata ne kadar çok katkı sağlar, ne kadar üretirseniz o kadar yükselecek ve üst noktalara çıkacaksınız. Bu durumda üretici, bilge ve olgun insanlar en tepede olacak ve diğer bireyler de onları takip ederek basamaklarını bu kavramlar doğrultusunda çıkacaklardır. Kamil insan diyebileceğimiz insanların toplumu yönlendirdiği (yönetmediği ve kontrol etmediği!) ve onlara örnek olduğu bir toplumdan bahsediyorum… Yönlendirdiği diyorum çünkü böyle bir toplumda yönetilmeye de ihtiyaç olmayacak. Zaten bir toplumda yönetilmeye ne kadar ihtiyaç varsa bilinç seviyesi de o kadar düşük demektir. Tabi bu da insanlığın bir aşaması elbette ve olmak zorunda olan bir aşama ancak benim kurgularımda topluma ve insana dair böyle bir aşama yok. Bu aşamalar önceki süreçlerde yaşanıp bitirilmiş ve toplumsal bilinç yükseltilmiş. Günümüzün en bilinçli insanı böyle bir dünya düzeninde belki de en alt basamaklarda olarak düşünebilirsiniz.
Hayatın bir alma-dengesi vardır. Kurguladığım dünyada herşeyin dengede olduğunu hayal ediyorum ben. Vermeyi isteyen insanlar kadar almaya gönüllü insanlarda var. İnsan egosunun belki sıfırlanmadığı ama en alt seviyelerde olduğu bir dünya hayal ediyorum. Maddi kaygıların, şiddetin, suçun, endişenin olmadığı, birlik bilincinin herkeste olduğu ve her bireyin “biz” bilinciyle hareket ettiği bir dünya. Üretmenin bir görev, zorunluluk olmadığı, sadece kişilerin isteğiyle olduğu, karşılığında sadece katkı sağlamanın mutluluk verdiği gerçekten insani bir toplumsal düzen.
Böyle bir toplumda yaşıyor olsaydım ben hangi konuda üretmek isterdim diye düşünüyorum… Bu bilincimle düşündüğümde insanların doğal bir ortamda yaşayabilmeleri için katkı sağlamak, doğanın içinde organik bir köy kurmak isterdim. Merkezde ortak alanların olduğu, insanların yaşam alanlarının kurulduğu binalar ve alanlar, etrafında ise sırayla evlerin ve dairenin dış tarafına doğru tarım alanlarının, meyve bahçelerinin olduğu daire şeklinde bir köy. İnsanlar bu köye hem tatil yapmak, hem doğal ürünleri ilk elden satın ve yemek için gelebilirlerdi. Minik minik evler, düzenli üretim alanları, çiftlik hayvanları, muhteşem güzellikte meyve bahçeleri… Berrak akan bir derenin ve üzerinde göz alıcı ve şirin bir köprünün olduğu, çiçeklerin her yerde rengarenk olduğu tamamen doğal bir ortam. Sistemli kurulan tarım alanları, üretmekten, toprakla ilgilenmekten hoşlanan mutlu insanlar, ürünleri daha iyi nasıl geliştirebileceklerini test edebildikleri laboratuvar, ürünlerin toplanıp saklandığı özel alanlar… Herkesin sadece “nasıl daha güzel ve faydalı ürünler yetiştirebilirim?” kaygısının olduğu teknolojik ve modern bir köy… 3-4 gün böyle bir yerde tatil yaptığınızı ve doğanın bütün tonlarını gördüğünüzü, en güzel ve canlı canlı ürünleri yediğiniz hayal edin… Cennetin dünyadaki temsili gibi bence… Emel Uğur Kırıcı