Hafta başında Gelibolu Yarımadası’nda orman yangını çıktı. Öğleden sonra çıkan orman yangını ertesi günü kontrol altına alınarak söndürülebildi. Yapılan açıklamada 450 hektarlık alanın yandığı bildirildi. Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında da Eceabat’ta orman yangını çıkmış 200 hektarlık ormanlık alan yanmıştı. Son yangında üç köy büyük ölçüde etkilendi. Yüzlerce dönüm buğday tarlası yangınla kül oldu. Çiftçilerin bir yıllık emekleri gözlerinin önünde uçup gitti. Herkes bölgeden çekilince üretici kendi dertleriyle baş başa kaldı.
GAZETECİ Mİ? TİYATROCU MU?
Burada değinmek istediğim olayın başka bir boyutu var. Yangından sonra internet haber sitelerine çok ilginç bir fotoğraf düştü. Yanmış bir buğday tarlası içinde, dizlerinin üzerine çökmüş, elleri başında, kırmızı donlu, saçları ensesinde bağlı, pahalı spor ayakkabılı, tarlasının yanmasından dolayı yas tuttuğu imajı veren bir fotoğraf. Fotoğrafı ilk görenler, bu kişinin tarla sahibi bir köylü olduğu fikrine kapıldı. Ama işin aslı hiç de öyle değildi. Bu bir ajans muhabiriydi. Fotoğraf çok tepki toplayınca, ajans bir hikaye uydurup, fotoğrafın öyküsünü haberleştirdi. Yapılan ayıbı örtmek istediler. Tahminlerime göre, muhabire bir fotoğraf gerekiyordu. Ne tür fotoğrafın etki yapacağını çok iyi biliyordu. Tarlada üzgün gibi görünüp arkadaşlarına fotoğrafını çektirdi. Arkadan göründüğü için tanınmayacaktı. Ama hiç de öyle olmadı. Bu arkadaş köylülerin acısından beslenmek istedi. Bir nebze de olsa bunu başardı ama başarısı çok kısa sürdü. Siz o insanların acısını anlayamazsınız. Siz köylünün bir yılık emeğinin boşa gittiğinde neler hissettiğiniz asla bilemezsiniz. Siz buğdayı tarlada görürsünüz, çiftçi onun tohumundan hasadına kadar tarlanın içindedir. Felaketlerin yaşandığı durumlarda, bazı kişilere ağlayan çırpınan insan fotoğrafı gerekiyor. Onların fotoğrafını çekemeyince de kendiniz bir senaryo uydurursunuz. Gözyaşının her damlasıyla beslenmek istiyorsunuz. Bu hiç etik değil. Yapılan o insanların acısına ortak olmak değil, onları rencide etmektir. Mesleğinizi yozlaştırıyorsunuz. Kendinizden utanmalısınız. Devlet, yangından zarar gören çiftçilerin zararlarını kuruşu kuruşuna karşılamalıdır. Umarım bir daha böyle yangınlar olup insanlar perişan olmaz. SUSUZ ÇALIŞAN ÇAMAŞIR MAKİNESİ
Tam bu yaşanan olaya sinirlerim bozulup küfrederken, ulusal yayın yapan bir televizyon kanalında, İstanbul’da su kesintileri olduğu yönünde yapılan bir haber sosyal medyada çok konuşulmaya başladı. Sözde haber kanalı, 90’lı yıllarda kentteki su kesintilerini hatırlatarak, günümüzde de su kesintilerin devam ettiği ve vatandaşların perişan olduğu vurgulanıyordu. Muhabirin anons yaptığı evin içinde çalışan çamaşır makinesi dikkatli izleyicilerin gözünden kaçmadı ve bu haberin yalan olduğu deşifre edildi. Güler misin ağlar mısın? Haberin İstanbul Belediyesi’ni karalamak için olduğu her halinde belli oluyor. Bu maksatlı yapılan haberin nedeni ise, belediyenin muhalefet partisinden olması. Bu sözde basın kuruluşlarının ne kadar yozlaştırıldığına güzel bir örnektir.
Geçtiğimiz günlerde muhalif 2 televizyon kanalına 5’er gün ceza verilmesi de çok konuşulmuştu. İstiyorlar ki, biz ne yaparsak yapalım kimse bizi eleştirmesin. Biz her şeyi yaparız ama siz yapamazsınız. Ya herkes bizden olacak, bizden olmayanlar cezalandırılacak. Ya bizdensin, ya da yoksun. Zihniyet bu. HIZLI VE AŞIRI NORMALLEŞTİK
Haziran ayında kademeli olarak başlatılan normalleşme sürecine değinmeden de edemeyeceğim. Son günlerde, sanki pandemi yokmuş gibi yaşamaya başladık. Virüssüzlüğe alışmış gibi olduk. Normalleşme sürecinde uyulması gereken kurallar hiçe sayılıyor. Parklar plajlar insanlarla dolup taşmaya başladı. Çanakkale kent merkezinde insanların nefes almak için gittiği Yeni Kordon eski günlerine dönmüş gibi. Kordona çıkan birçok kişi maske takmadığı gibi, kucak kucağa oturarak sosyal mesafe kuralına da pek uymuyor. Kalabalık ortamlarda kontrol için bulunan polis ve bekçiler de sadece maske takmayan ve sosyal mesafe kuralına uymayan kişileri sadece uyarıyor. Ceza yazılmadığı için kurallar caydırıcılığını yitiriyor. Sen ne kadar dikkat edersen et, karşındaki kişi maske takmandan dolaşıyorsa hep risk daha çok vardır. Kısacası büyük bir rehavete kapılmış durumda herkes. BİR YIL SONRA GELSENİZ NE OLUR!..
Geçtiğimiz hafta başında Gaziantep ile Çanakkale arasında uçak seferlerinin başladı. Tesadüftür ki, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca corona vakalarının en çok rastlandığı 3 ilden birinin Gaziantep olduğunu açıkladı. Akabinde yine tesadüftür ki, Gaziantep Valisi Davut Gül, kentteki yeni tip koronavirüs vakalarının üçte ikisinin Şahinbey ilçesinde olduğunu belirtti. Bu açıklamalar Çanakkalelileri çok endişelendirdi. AK Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin yaptığı açıklamada, uçak seferlerini eleştirenleri algı operasyonu yapmakla suçladı. Kimsenin algı falan yaratmaya çalıştığı yok, Çanakkaleliler sadece endişeli. Bu kentte yaşayanlar aydındır, mutlu ve huzurludur, bu kent 24 saat canlı ve hareketlidir ama bu şehirde yaşayanların içine bir kurt düşmüştür. Bunu değiştiremezsiniz. Kim ister ki huzurunun kaçmasını. Görüş, öneri ve eleştiriler için iletişim: [email protected]
Burada değinmek istediğim olayın başka bir boyutu var. Yangından sonra internet haber sitelerine çok ilginç bir fotoğraf düştü. Yanmış bir buğday tarlası içinde, dizlerinin üzerine çökmüş, elleri başında, kırmızı donlu, saçları ensesinde bağlı, pahalı spor ayakkabılı, tarlasının yanmasından dolayı yas tuttuğu imajı veren bir fotoğraf. Fotoğrafı ilk görenler, bu kişinin tarla sahibi bir köylü olduğu fikrine kapıldı. Ama işin aslı hiç de öyle değildi. Bu bir ajans muhabiriydi. Fotoğraf çok tepki toplayınca, ajans bir hikaye uydurup, fotoğrafın öyküsünü haberleştirdi. Yapılan ayıbı örtmek istediler. Tahminlerime göre, muhabire bir fotoğraf gerekiyordu. Ne tür fotoğrafın etki yapacağını çok iyi biliyordu. Tarlada üzgün gibi görünüp arkadaşlarına fotoğrafını çektirdi. Arkadan göründüğü için tanınmayacaktı. Ama hiç de öyle olmadı. Bu arkadaş köylülerin acısından beslenmek istedi. Bir nebze de olsa bunu başardı ama başarısı çok kısa sürdü. Siz o insanların acısını anlayamazsınız. Siz köylünün bir yılık emeğinin boşa gittiğinde neler hissettiğiniz asla bilemezsiniz. Siz buğdayı tarlada görürsünüz, çiftçi onun tohumundan hasadına kadar tarlanın içindedir. Felaketlerin yaşandığı durumlarda, bazı kişilere ağlayan çırpınan insan fotoğrafı gerekiyor. Onların fotoğrafını çekemeyince de kendiniz bir senaryo uydurursunuz. Gözyaşının her damlasıyla beslenmek istiyorsunuz. Bu hiç etik değil. Yapılan o insanların acısına ortak olmak değil, onları rencide etmektir. Mesleğinizi yozlaştırıyorsunuz. Kendinizden utanmalısınız. Devlet, yangından zarar gören çiftçilerin zararlarını kuruşu kuruşuna karşılamalıdır. Umarım bir daha böyle yangınlar olup insanlar perişan olmaz. SUSUZ ÇALIŞAN ÇAMAŞIR MAKİNESİ
Tam bu yaşanan olaya sinirlerim bozulup küfrederken, ulusal yayın yapan bir televizyon kanalında, İstanbul’da su kesintileri olduğu yönünde yapılan bir haber sosyal medyada çok konuşulmaya başladı. Sözde haber kanalı, 90’lı yıllarda kentteki su kesintilerini hatırlatarak, günümüzde de su kesintilerin devam ettiği ve vatandaşların perişan olduğu vurgulanıyordu. Muhabirin anons yaptığı evin içinde çalışan çamaşır makinesi dikkatli izleyicilerin gözünden kaçmadı ve bu haberin yalan olduğu deşifre edildi. Güler misin ağlar mısın? Haberin İstanbul Belediyesi’ni karalamak için olduğu her halinde belli oluyor. Bu maksatlı yapılan haberin nedeni ise, belediyenin muhalefet partisinden olması. Bu sözde basın kuruluşlarının ne kadar yozlaştırıldığına güzel bir örnektir.
Geçtiğimiz günlerde muhalif 2 televizyon kanalına 5’er gün ceza verilmesi de çok konuşulmuştu. İstiyorlar ki, biz ne yaparsak yapalım kimse bizi eleştirmesin. Biz her şeyi yaparız ama siz yapamazsınız. Ya herkes bizden olacak, bizden olmayanlar cezalandırılacak. Ya bizdensin, ya da yoksun. Zihniyet bu. HIZLI VE AŞIRI NORMALLEŞTİK
Haziran ayında kademeli olarak başlatılan normalleşme sürecine değinmeden de edemeyeceğim. Son günlerde, sanki pandemi yokmuş gibi yaşamaya başladık. Virüssüzlüğe alışmış gibi olduk. Normalleşme sürecinde uyulması gereken kurallar hiçe sayılıyor. Parklar plajlar insanlarla dolup taşmaya başladı. Çanakkale kent merkezinde insanların nefes almak için gittiği Yeni Kordon eski günlerine dönmüş gibi. Kordona çıkan birçok kişi maske takmadığı gibi, kucak kucağa oturarak sosyal mesafe kuralına da pek uymuyor. Kalabalık ortamlarda kontrol için bulunan polis ve bekçiler de sadece maske takmayan ve sosyal mesafe kuralına uymayan kişileri sadece uyarıyor. Ceza yazılmadığı için kurallar caydırıcılığını yitiriyor. Sen ne kadar dikkat edersen et, karşındaki kişi maske takmandan dolaşıyorsa hep risk daha çok vardır. Kısacası büyük bir rehavete kapılmış durumda herkes. BİR YIL SONRA GELSENİZ NE OLUR!..
Geçtiğimiz hafta başında Gaziantep ile Çanakkale arasında uçak seferlerinin başladı. Tesadüftür ki, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca corona vakalarının en çok rastlandığı 3 ilden birinin Gaziantep olduğunu açıkladı. Akabinde yine tesadüftür ki, Gaziantep Valisi Davut Gül, kentteki yeni tip koronavirüs vakalarının üçte ikisinin Şahinbey ilçesinde olduğunu belirtti. Bu açıklamalar Çanakkalelileri çok endişelendirdi. AK Parti Gaziantep Milletvekili Ali Şahin yaptığı açıklamada, uçak seferlerini eleştirenleri algı operasyonu yapmakla suçladı. Kimsenin algı falan yaratmaya çalıştığı yok, Çanakkaleliler sadece endişeli. Bu kentte yaşayanlar aydındır, mutlu ve huzurludur, bu kent 24 saat canlı ve hareketlidir ama bu şehirde yaşayanların içine bir kurt düşmüştür. Bunu değiştiremezsiniz. Kim ister ki huzurunun kaçmasını. Görüş, öneri ve eleştiriler için iletişim: [email protected]