Yorgun
Hava karardıktan nice sonra avlu kapısının sesini duyduk. Annem camdan bakıp ‘’Baban geldi,’’ diye seslendi. Babam avlunun geniş kapılarını açıp atımızın yuları elinde bahçeye girip ahıra doğru yöneldi. Atımızı arkasındaki arabadan ayırdı, üstündeki koşumları söktü, samanını önüne sürüp suyunu doldurdu. Sofranın başında ne kadardır beklediğimizi bilemediğim annem ve ben babamı beklemeye devam ettik. Nihayet evin kapısı usulca açıldı babam içeri girdi. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Annem babamın ceketini aldıktan sonra ‘’Yine dermanın kalmamış, Zülküf Ağaya mı gittin?’’ diye sordu. Zülküf Ağa ilçenin ileri gelen esnaflarındandı. Kendi arabaları ve haftalıkla çalışan arabacıları da olmasına rağmen fazladan iş olduğunda babamı çağırır işini gördürürdü. Yalnız her pazarlık edişlerinde ‘’Hamaliye yok Galip Efe sen sadece abayı çekeceksin bizim adamlar gerisini halleder,’’ der işin başına varınca türlü bahanelerle o yükü babama çektirirdi. Babam ‘’Ona gittim tabi ya eziliyoruz büzülüyoruz ama paramızı peşin alıyoruz,’’ deyip sofraya oturdu.
Annemin daha önce iki kere ısıttığı tarhana çorbası, bulgur pilavı ve turşudan oluşan yemeklerimizi yedik. Babam köşesine çekilip bana doğru ‘’İrfan’ım koç yiğidim şu Yorgun’a bir bak da gel hele,’’ diye seslendi. Yorgun ailemizin geçim kaynağı, babamın yoldaşı, bazen hepimizden çok kıymet gördüğünü düşündüğüm atımızın adıydı. Bu atı babam adını bilmediğim köylerden birinden alıp getirdiği bir akşam vakti annem haline bakıp ‘’Aman Galip Efendi ne yorgun at bulup gelmişsin böyle,’’ demiş ve hayvancağız daha kapımızdan girerken yeni ismine kavuşmuştu. Yorgun, kahverengi, çok kalıplı olmayan, uysal bir hayvandı. Babam aldığı zamanlar da yaşı vardı. Ama babam onu adam etmek için elinden geleni yapmıştı. Arabaya bağlı, üstünde koşumlarıyla katiyen bırakmaz, ağır yük taşıtmaz, gıdasına çok önem gösterirdi. Avluya çıkıp göz ucuyla baktım Yorgun her zamanki yerinde, her gün biraz daha yorgundu…
Ertesi gün annem evin işleriyle meşgul olurken ben de ona yardım ediyordum, vakit ikindiye yakındı. Avlunun kapısı açıldı, babam başı önde eve doğru yöneldi. Büyük kapılar açılmamış arkasından Yorgun belirmemişti. Durumun vahametini anlamamız çok sürmedi. Annem hemen koştu ‘’Bu ne hal Galip Efendi?’’ diye sordu. Babam kapının dibine çöktü ‘’Çaldılar,’’ diyebildi. Annem daha da şaşırmış ‘’Neyi çaldılar, Yorgun’u mu gündüz vakti kim at çalar?’’ diye sorularını peş peşe sıraladı. ‘’Babam ‘’Zülküf Ağa’nın deposuna hırsız girmiş. Biz de yük götürdük. Biz bir yandan yükleri indirirken kansızlar soteye durmuşlar, boşluğumuza getirip Yorgun’u da alıp kaçtılar,’’ dedi ve ağladı, uzun uzun için için ağladı…
Eve gelmeden önce Jandarmaya gidip şikayetçi olmuş babam, Zülküf ağa da şahit olmuş babama durumu anlatmışlar. Yorgun’u, arabayı, hırsızları tarif etmişler. Jandarma komutanı ‘’Buluruz Galip Efe sıkma canını,’’ deyip teselli vermiş babama. Zülküf Ağa ‘’Hadi Allah’a emanet ol,’’ deyip daha jandarmanın bahçesinde ayrılmış babamın yanından.
Sabah uyandığımı gören annem usulca ‘’Hişt sessiz ol, baban sabaha kadar uyumadı yeni daldı sayılır,’’ diye işaret etti. Başımı salladım. Camdan bahçeye baktım. Ne araba vardı, ne yorgun. Babamın dünkü hali, göz yaşları beni de üzmüştü ama şimdi gördüğüm boşluk derinden yaralamıştı. Yorgun yokken babam kahveye çıkmadı. Belki bir iş verir diye Zülküf Ağa’nın önünde gezinmedi. Camdan köşedeki boşluğu izledi, sigarasını birbirine ekledi. Tam üç gün böyle geçti. Dördüncü gün avlu kapısı çalınınca annem ‘’Galip Efendi kapı çalıyor,’’ diye seslendi. Babam bana bakıp gözleriyle kapıyı işaret edip beni kapıya yolladı. Kapıyı açtım, gelen muhtar Zahit Ağa’nın oğluydu ‘’İrfan babana söyle karakola gidecekmiş, babam söyledi,’’ dedi ve gitti. Koşarak eve girdim ‘’Baba koş karakoldan çağırmışlar,’’ dedim. Babam ceketini sırtına geçirdiği gibi fırladı, ‘’Ben de gideyim mi?’’ der gibi annemin gözlerinin içine baktım, gözlerini yumdu, izin verdi. Ben de babamın peşinden fırladım.
Karakolun bahçesine yaklaşınca babam bana baktı, ben babama baktım babam beni kucağına alıp bir hava fırlattı. Yorgun, karakolun bahçesinde çam ağacının altına çakılmış duruyordu. Arabamızda ayrı bir köşedeydi. Önlü arkalı karakola girdik. Komutan ‘’Buluruz demedik mi Galip Efe, özünüz aydın. Yalnız araba biraz dağılmış askerler zor getirdi. Onu bir elden geçir,’’ dedi Babama birkaç kağıt uzattı babam parmak bastı, bahçeye çıkıp Yorgun’u aldık. Babam arabayı almak için biraz müsaade istedi. Neşeyle eve geldik. Annem kapıda bekliyordu ‘’Çok şükür Galip Efendi, çok şükür,’’ deyip önce Yorgun’u sonra beni sevdi, öptü okşadı.
O akşam babam kart horozlardan birini kesip anneme ‘’Pişir şunu da güzel bir yemek yiyelim,’’ dedi. Annem güç bela horozu pişirdi, afiyetle yedik. Güzel de bir çay içtikten sonra annem yataklarımızı yaptı. Babam ‘’İrfan’ım Koç Yiğit’im Yorgun’a bir bak da gel hele,’’ dedi. Daha önce olsa ofuldardım ama bu sefer gönüllüce çıktım bahçeye, ağıra doğru yürüdüm. Kapıyı açtım, ayın ışığı açılan kapıdan içeri doldu. Gözlerimi sıkıca yumdum, dizlerimin üzerine çöktüm ‘’Yetiş baba,’ diye bir çığlık atmışım.
Yorgun yerdeydi…
Her zamanki yerindeydi..
Her zamankinden daha yorgundu…
Gözleri kapalıydı…
***
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu bayramlar dilerim.
Selametle…
YAZARLAR
Yayınlanma: 20 Nisan 2023 - 08:00
Yorgun
Yorgun Hava karardıktan nice sonra avlu kapısının sesini duyduk
YAZARLAR
20 Nisan 2023 - 08:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir