Kendi içimden konuştuğum, sayıklayıp duyduğum bazı şeyleri paylaşması genellikle zor oluyor. Nasılsa anlamazlar veya ütopik bulurlar diye sustuklarımı anlatmanın zamanı hiç de istemediğimiz bir şekilde geldi. Ulu orta diyemesem de ortamın çakırlığını kollayıp zihinsel irtifalar yaşayınca içimden dökülüverir bazen. Neler mi? Anlatayım. Ben külliyatın, tüm bu birikimlerin, insanlığın doğayla mücadelesinin ta en başından başlayarak bu raddeye getirdiği yaşam üslubumuz, bilgi birikimleri, kültürlenmelerin her türlüsü, evrimsel gelişmeler, evrenin ölçülemezliği karşısında az olsa da atalarımızın bıraktığı bunca şey, sanat vs. İçin hep şükretmiş ve minnet duymuşumdur. Hangimiz duymayız ki. İçine düştüğümüz bir olayı bir cümlede özetleyiveren deyişlerin kıymeti ölçülebilir mi?
Lakin bazı kültürlenmeleri hiç hazmedemedim. Hiç mi hiç sevemedim. Hatta haz etmedim.
Diyelim ki hiç tehlikesi yok. Diyelim ki her şey kitabına uygun yapıldı. Bu haliyle bile bana ve çağdaşlarıma layık görülen bu yapılaşmayı sevmiyorum. Ancak yerinde hareket edebilen fenni tavukları taşıyan araçlara benziyorlar. içindeki bizler de tavuklara. teknolojinin artmasına ters orantılı bir şekilde, kapitalizmin emrine amade, rantçılara zemin olarak yapılmışlar. Evet sanat dedim. Sanat daha en baştan yenilmiş ve horlanmış, en büyük göstergesi de insan onurunu aşağılayan bu yapılar. Herkes sanatçı olamaz ya da öyle düşünmesi beklenemez. Ama herkesin estetik ve ahlaki bir beğenisi peki ala olabilir. İnsanlar boşuna mı köylere göç ediyorlar? Doğalarına uygun olan o da ondan.
Bir süredir Tayga, Tundura ve Sibirya’nın sert soğuğuna uyum sağlamış, orada yaşayan ailelerin konu alındığı belgeselleri izliyorum. Ortamları ne denli soğuk, koşullar olağan üstü zor olsa da o soğuğa rağmen doğallıkları içimi ısıtıyor. Ren geyiklerinin ardından derme çatma çadırları ve kızaklarıyla konup göçüyorlar. Menülerinde genellikle geyik eti ve donmuş balık var. 96 yaşında ama geyik güden ayakta dinç bir kadın gördüm. Geyiğe binince santor’a(mitolojide yarı at yarı insan) benzeyen insanların özgürlüğüne ve macera anlayışlarına imrendim. Şahane hikayeleri var. Kırmızı yüzlü geyik postuna sarılmış minnoş bebekleri anlatmakla bitiremem Bu yüzden kısa keseceğim. Ben herhangi bir Tayga ‘lı göçmenin deprem gibi sıradan bir doğa olayında hayatını kaybettiğini sanmıyorum. Evleri onlara düşman değil, bir yuva. Ben elbette çadırlarda konar göçer yaşayalım demiyorum. Ama güvenli, mutlu ve estetik yaşamanın başka bir yolu var. Olmalı. Bu gibi kulübeli, karlı, yabani hayatlı, maceralı belgesellerin neden tutkunu olduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. Yuvalarınız olması gerektiği gibi güvenli, mutlu ve sımsıcak olsun.
YAZARLAR
Yayınlanma: 18 Şubat 2023 - 09:00
YUVA
Kendi içimden konuştuğum, sayıklayıp duyduğum bazı şeyleri paylaşması genellikle zor oluyor
YAZARLAR
18 Şubat 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir