Her bir köşe yazımda, sizleri sadece Türk Sanat Musikisi eserleri ile tanıştırıyorum. Birkaç okurumun bana ‘’Ayrımcılık mı yapıyorsun?’’ demesi üzerine, bugün sizleri Anadolu’muzun medarıiftiharı, Neşet Ertaş hocamızın Türk Halk Müziği dalındaki Zahidem adlı eserinin hikayesi ile tanıştıracağım.
Neşet Bey’i bu satırlara sığdırmak bana göre ayıp olacağı için kendisinin hayatından ufak bir kesit ile esere geçiş yapmak istiyorum. Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası bağlama üstadı Muharrem Ertaş ile doğduğu günden beri meşk etmiş, sanatçı kişiliğinin temellerini babası ile atmıştır. Ertaş, etkilendiği tek kişinin babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler. Bu durumu şu şekilde ifade eder; "Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız. Kırşehir ve ardından 2 yıl da Kırıkkale'de bulunduktan sonra 1957 yılının sonunda İstanbul'a gelerek Şen Çalar Plak'ta ilk plağını Neden Garip Garip Ötersin Bülbül adı ile babası Muharrem Ertaş'a ait bir türküyle çıkarır. Halk tarafından çok beğenilen bu plağı diğer plak, kaset ve halk konserleri takip eder. 2 yıl İstanbul'da çalıştıktan sonra Neşet Ertaş Ankara'ya yerleşir ve sahne hayatına burada devam etmiştir. Uzun yıllar sonra inzivaya çekilen sanatçı İzmir’e yerleşir. 25 Eylül 2012 tarihinde ise İzmir'de tedavi gördüğü hastanede ileri evrede prostat kanseri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Zahidem… Neşet Ertaş’a ait olan bu parçayı her dinlediğimizde yaşanmışlıklarımıza dönüyor ya da sevdalılarımızı hatırlıyoruz. Sevdalısı olduğu birine bu güfteyi besteleyen Ertaş, yıllar sonra bu eser hakkında yorum yapan Ertaş’a Zahide’nin kim olduğu sorulduğunda: ‘'Herkesin bir Zahide'si var. Sevdim kavuşamadım... Zahide'm türküsünü çığırdım... Türkü çok tutuldu... Sonra baktım, başka türkücüler, Zahide'm türküsüne yeni yeni dörtlükler eklemeye başladılar... Zahide'm türküsü uzadıkça uzadı.. Sanki destan olup, çıktı... Meğer, herkesin bir Zahide'si varmış.’’ cevabını vermiştir.
Halk arasında “Zahidem” adıyla ün yapan türkünün şairi Neşet Bey olarak bilinse de Aşık Arap Mustafadır. 1901 yılında Çiçekdağı’na bağlı Orta Hacı Ahmetli köyünde dünyaya gelen Mustafa, babasını annesini çok küçük yaşlarda yitirmiştir.
İlk önce bir akrabasının himayesinde, daha sonraları da onun bunun yanında büyümüştür.
Arap Mustafa’nın babası düğünlerde, toplantılarda “Koca Oyunu” adı verilen oyunda “Arap” rolünü üstlenirdi. Bu nedenle Mustafa’ya da “Arap” lakabı takılmıştır. Kimsesiz kalan Arap Mustafa 10 yaşına gelince Yukarı Hacı Ahmetli köyünden Hacı Bürozadeler’den Mehmet’e çiftçi durdu. Zaman içinde çalışkan, babayiğit, giyimine özen gösteren yakışıklı bir delikanlı olan Arap Mustafa, Ağasının yeni yetişen Zahide’ye gönlünü kaptırdı. Fakir ve kimsesiz olduğundan bu sırrını bir türlü açığa vuramadı.
20’sinde askere giden Mustafa’nın aklı, deliler gibi sevdiği Zahide’de kalmıştı. Köydeki dostlarına mektuplar göndererek Zahide’den haber almaya çalışan Arap Mustafa, Zahide’nin başka biriyle evlendirildiğini ve düğününün de bir hafta sonra olacağını duyunca üzüntüsünü aşağıda içli mısralara dökmüştür. Türküyü Neşet Ertaş plağa okuyup tanıtmıştır.