İsa'dan önce 700 yıllarındayız. Yunanlılar üç yüzyıldan beri derebeylik çağını yaşamaktadırlar. Mal edinenlerle mal edinemeyenler yerlerini almışlar, sınıflar doğmuş, tedirginliklerinin nedenlerini henüz kavrayamıyorlar ama eşitlik ve özgürlük içinde geçen eski altın çağalarının özlemini çekmeye başlıyorlar. Ozan Hesiodos şöyle yakınıyor:
Heyhat, demek ki gökyüzünün beni/AIçakça yaşanılan bu kederli zamana atması gerekiyormuş/Bu çağ daha önce ya da daha sonra gelemez miydi?/Oysa bugün yeryüzünde bet bereketin kalktığı/Acı ve kederli bir yokluk çağı yaşıyoruz/Zeus'un görevlendirdiği, gece ve gündüz/Çalışan insanlar türlü sıkıntılar içinde bocalıyor/Ama yakında Zeus, insanın beşikten çıktığı an/Yaşlandığı bu çağı mezara sokacaktır/Bu çağ ki çocukları babadan, babaları çocuklardan uzaklaştıran/Kimsenin kimseye saygı duymadığı, görevlerin unutulduğu/Kimsenin dostu ve konuğu kalmadığı bu çağ son bulacak/Amansız saldıranlar anıları hiçe sayacak, hakka karşı/Alay ederek bir tek canlı bırakmayacaklar/İşte o zaman, gök kubbeye doğru birlikte/Utanç ve Nemesis, gövdeleri parlak giyitlerle, uçacaklar/İnsanın kendilerini sürüp attığı uzak yerlere gidecekler/Tanrıların gösterecekleri yere yerleşecekler/Bizse burada acılar içinde kalacağız/Yırtıcı kuşlar gibi güçlüler güçsüzlere saldıracak.
Özlemi çekilen bu altın çağ nasıl bir çağdır? Yüzyıllarca önce, kuzeyden gelerek Balkan yarımadasının güneyine inen İyon, Dor ve Eolya boyları buraları ele geçirerek yerleştiler. Çobanlıkla geçiniyor, eşitlik ve özgürlük içinde yaşıyorlardı. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktu. Herkes doğadan ortakça ve eşitçe payını alıyordu. Bolluk vardı ve yoksulluk bilinmiyordu. Düzeni, doğal yasalar sağlıyordu. Devlet, yasa, dış ve iç baskılar yoktu. Hemen hiçbir suç işlenmiyor, buna karşı da hiçbir ceza düşünülmüyordu. Mutluydular. Öylesine mutluydular ki, altın çağın özlemi, sonraları Kutsal Kitaplarda bile dile getirilmiştir. Altın çağ, Tevrat’ta Eden bahçeleri (cennet) olarak belirtilir. İnsan, buradan, bir hırsızlık sonunda kovulmuştur. İşte Hesiodos bu çağın özlemini çekmektedir. Çiftçi çocuğudur. Kardeşi Perses, soylu kişilerden seçilen yargıçlara para yedirerek mallarının üstüne oturmuştur.
Ey Perses, kulağına küpe et diyeceklerimi: Karnını doyur da öyle kalkış kavga dövüşe/ Başkalarının malı için, gücün yetmeyecek bir daha/Bunu yapmaya, neyse burada bitirelim kavgamızı/ Artık üleştik mirasımızı, ama çok şeyleri/Çalıp götürdün, hediye yiyici baylara/Yaltaklanıp iyice, gönüllüdür onlar böyle işlere/Budalalar bilmiyorlar yarımın bütünden ne kadar çok olduğunu/ Ebegümecinde ve çiriş otunda ne büyük yarar bulunduğunu.
Artık suçlar ve cezalar vardır. Ama ne suçlar cezalardan ürkmekte, ne de cezalar suçları önleyebilmektedir. Bu yüzden insanlar, töresel nitelikler edinmek, örneğin Hesiodos'un dediği gibi, yarımın bütünden çok olduğunu bilmelidirler. Yakında Yunan topraklarında boy gösterecek olan töreci düşünceler, ezenleri önlemekten çok ezilenleri teselliye yarayacak olan töresel kuralları hazırlayacaklardır. Şimdilik Tanrı'ya yalvarmaktan başka yapacak bir şey yoktur:
Fakat sen uzak tut deli yüreğini bunlardan/Gücün yettiği kadar kurban sun ölümsüz Tanrılara/Saf ve temiz olarak, yak güzel but parçalarını/Ayrıca şarap tütsü sunarak dost kıl kendine/Yatacağın vakit yatağına, bir de kutlu ışık çıkınca/Ta ki sana dost olsun yürekleri ruhları/Ta ki satın alasın başkasının malını, değil seninkini başkası.
Artık mal kavgaları vardır, yasalar vardır. Yaşanılan bu yeni çağda, altın çağa göre nedenleri bir türlü anlaşılmayan bir sürü dalavereler dönmektedir. Eşitlik bozulmuş, insanların kimi güçlenirken kimi güçsüzleşmiştir. (Bu yazıda Orhan Hançerlioğlu’nun Düşünce Tarihi adlı eserinden alıntılar yapılmıştır.)
YAZARLAR
Yayınlanma: 26 Kasım 2021 - 09:02
Altın Çağ
İsa'dan önce 700 yıllarındayız
YAZARLAR
26 Kasım 2021 - 09:02
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir