Tıpkı bu günlerde olduğu gibi, mart ayında da olsa, bahardan ödünç alınmış kaçamak günlerden birinde Kapadokya'daydım. Çok erken saatlerde uyanıp kobalt mavisi örtüyü öylece tüm etrafımda çepeçevre görmeye bayılıyordum. Dümdüz sonsuz maviyi, görünmez bir elle, sapından teker teker koparılmış papatya yapraklarına benzer balonların yükselişlerini izlediğim bir mağara otelin çatısında, hayaller kuruyordum. Her tarafta akşamdan kalma bir sessizlik ve tarihi bir ağırbaşlılık hakimdi.
Sabahları tarlaya gidip akşamları hep aynı saatte eve dönen, birlikte ıspanaklı börekler pişirdiğimiz sımsıcak bir aile vardı. O günlerde sık seyahat ettiğimden yerimi yurdumu kaybetmiş ve belki de aslında bulmuştum. Araf'ta bir yerde, kimi zaman bir otobüs camının önünde, bazen bilmediğim bir şehrin otogarında alışılmadık bir saatte olmanın yalnızlık hüznüyle, bir çay ocağına oturmuş tanımadığım kişiler arasında, yalnız, bir masada çay simit yiyordum. O zamanlar fark etmiştim aynı dili konuşan insanların görünmez bağını, paylaşılan güzide zamanların pekiştirdiğini. Bir birinin hemen her şeyini bilen o insanlar bir yabancı geldiğinde onu tanımak, bilmek, güvenmek istiyorlardı. Nerelisin? diye sorduklarında daha da iyi anlarsınız oranın yabancısı olduğunuzu. Çoğu zaman nereli olduğunuzu sormaları sizi benimsemek için, menşeinizi referans yapmak istemelerindendir. İlk kez gördüğüm yerlere ve insanlara şaşkın şaşkın bakarken, gerçekle dejavuyu karıştırıyor, Dostoyevski romanlarından fırlamış karakterlerle ahbaplık ediyordum. Eski püskü küçük bir motosiklete her şeyini sığdırmış, bütün ülkeyi kasaba kasaba gezip saat tamir eden, karşılığında da tavuk ve ekmek alan o kocaman cesur amcayı da o zamanlar tanımıştım. Amca diyorum çünkü altmışlarını geçmişti. Cesur oluşu da kilosuna ve hastalığına aldırmadan dağ bayır, nehir ova, demeden gezip mesleğini icra etmesindendi.
Biz yaşarken farkında olmadan hayat da bize garip ironiler, şakalar hazırlıyor gibi. Zamanla hiç mi hiç işi olmayan bir adamın usta bir saatçi olması... Gerçeği anlamak için bulduğunu okuyup araştıran, gezen birini de düş ile gerçeği karıştıracak denli iflah olmaz bir hayalperest yapması... Mayanızda göçmenlik, muhacırlık olduğu halde yerleşik hayatı benimsetmek için sizi yumuşak taşların olduğu bir şehirde yaşatıp taş ustası yapması da hayatın bir şakası olmalı. Kimi zaman da küçük bir tutkunuz vardır saklı bir yerlerde. Bağlama çalmak mesela. Ya da yemek pişirmek... Bir gün bütün her şeyinizi kaybedip dibe vurduğunuzda geriye hiç bir şey kalmadığında asıl zenginliğinizi fark edip onun sayesinde yeni bir başlangıç yapıp geçiminizi onunla sağlamak durumunda kalırsınız.
Belki de bu bir ipucudur. Kim bilir... Gerçeği bulup çıkarabilmek için ters okumalar yapmak gerekiyordur belki. Ancak o zaman kıyıya köşeye sinmiş anlam kırıntılarını fark edebiliriz. Yalnızlığımıza, zayıflığımıza, yitikliğimize çareler bulabilmek için.
YAZARLAR
Yayınlanma: 06 Mart 2021 - 10:00
Anlam kırıntıları
Tıpkı bu günlerde olduğu gibi, mart ayında da olsa, bahardan ödünç alınmış kaçamak günlerden birinde Kapadokya'daydım
YAZARLAR
06 Mart 2021 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir