Uzun bir yoldan gelmiş de son durağı burasıymış gibi, elinde çıkınıyla buraların yabancısı olduğu belli, antik çağdan Rabsod kılıklı bir adam tam önüme oturdu. Deniz; çalkantılarıyla küçük tepecikler oluşturup, o tepeciklerin zirvesine gelince de tükürüp ifrazatını atıyor. Yaşını almış olmanın haklılığıyla ellerini arkasına bağlamış ağır adımlarla ilerlerken, etrafa şüpheci bakışlar atan adamın öteki yürüyenleri engellemesine hiç kimsenin aldırmadığına bakılırsa, adamı haklı bulan sadece kendisi değil. Başkalarının yiyip içtiklerine bakarak sipariş verenlerin olduğu özgüvensiz ve bir o kadar da güvensiz bir yerde oturup içecek bir şey istedim. Sobanın kurum akıtan borularına, yarısı kesilip, bilinen bir su markasının şişesi asılmış. Marka yöneticileri bunu görseler nasıl yorumlarlardı kim bilir... Çocukluğumda babamın, kahve önüne kamyonetiyle balık satmaya gelen satıcıdan aldığı balıkları hep birlikte yerken, her balığa “bunu benim yeme ihtimalim ne acaba” diye bakardım. Kendimi değerli yapmak ve balığa kendimi affettirmek için “ne şanslı balık” diye tuhaf oyunlar türettiğimi de hatırlıyorum. Eski Afrika yerlilerinin tek vücut olalım diye atalarını yemesine benzer bir şey. Aynı oyunu şu bunaltan havada başıma üşüşen sinekler için de oynasam şu bunaltıdan kurtulabilir miyim acaba? Acemi olduğu daha ilk görünüşte belli olan garson elinden tepsiyi düşürdü. Yere düşen tepsiyi tutmaya çalışırken kolunu uzattığı anda gömleğinin kıvrılmış kollarını gördüm. Kareli gömlekteki koyu renkli iri düğmeler bok böceği yapışmış gibi görünüyordu. Tepsiyi yakalamaya çalışırken ağzı hafif sağ yana kaydı. Zamanla azalmış dişlerinden geri kalan boşluklar göründü. Bu da onu konuşurken veya bu gibi kazalarla karşılaştığında yüksek sesle hayıflandığında ağzından tükürükler saçmasına yol açıyor. Tam yere inmeden yalpalayan tepsinin kenarlarına vuran ışık garsonun yüzüne yansıdı.
Masalardan birinde kendisine ya da başkalarına işlerinin yolunda olduğu mesajını verip itibar ve saygınlık kazanma peşinde olan, ellerinde küçük koyu renkli deri çantalarıyla, şişman, bıyıklı, kibirli, garsonla kaba konuşan adamlar var. Yanlış bir şey deseler veya yapsalar onları kibarca bozmaktan keyif alacağımı düşünüyorum. Hemen önümde; rüzgardan savrulan ince sarı saçları gözüne gelmesin diye toplarken elini alnına siper etmiş, yüzüne, zorlanmış ve bıkkın bir ifade takmış genç bir kız var. Kendisini nazlı, zarif ve ilgiye ihtiyacı var gibi gösterip bir şeyler sormaya hazırlanıyor. En başından beri türümüzün erkeği bu tuzağa her zaman düşer. Sonunda kendisini irice bir hayvan avlamış mağarasına tek başına taşırken, yarım saattir yol tarif ederken veya bir kadının bavulunu taşırken bulur.
Denizi ilk defa gördüğüm ve sırtımdaki tüylerin ürperdiği günü hatırlıyorum. Uzaktan geçen gemilerin aralarındaki mesafe, olduğumuz yerden anlaşılmadığı için, babam “Nasıl? Çarpışacaklar gibi değil mi?" ya da gövdesi incecik göründüğünden, “İçine su girer mi sence?" deyip beni eğlendirirken kendi çocukluğundan kalma şaşkınlıkları benimle paylaştığını anlardım.
Şimdi denizin üzerinde rüzgara karşı mücadele veriyormuş gibi yapıp aslında avlayacağı müstakbel martıları kollayan bir martı var. Gölgesinin çok uzaktaki bir tepeye veya bir bulutun üzerine düştüğünü hayal edince martının devasa bir boyut kazandığını düşünmek hem sıkıcılığa sürreal bir hava katıyor, hem de benim için muzip bir oyun. Geçen hafta da aynı yere uğramış garsona adını sormuştum. Bu defa ona adıyla hatta yanına bey katarak seslenmem hem onu hem de diğer müşterileri şaşırttı. Amiyane şekilde “bakar mısın, canım baksana” diyenleri, yeknesaklığın bizzat üreticileri gibi görüyorum. Sonrasında bana garsonun rağbetinin farklı olduğunu görünce mutlu oluyorum. Aslında herkes durumun farkında. Buna rağmen sırf herkesle mutabakat kurmak için diğerleri gibi davranıyorlar. Geçenlerde küçük bir öğrencim “Hocam şu elalemin çocukları var ya, ha işte! Onlar tespit edilmiş" deyip espri yapınca çok güldüm. Etrafımdaki ailelerin ve yalnız oturanların hikayelerini düşünmemenin aklımda daha da derin bir hikaye oluşturduğunu düşündüm bir an. Sıradanlığa değer yüklemek bu olmalı. Biraz da olasılığın sonsuzluğundan kaynaklı bir değer bu.
Etrafınızda uçuşan arılara tepki vermezseniz size zarar verme ihtimalleri daha az. Ya yuva yeri arıyordurlar ya yiyecek bir şeyler ve yahut müstakbel çiftini...Ne kadar sade ve yalın yaşıyorlar. Karmaşadan uzak, anlaşılır. Kaygılarım böyle sade olsaydı ergenliğimde. Beni anlamayan ebeveynlerim var diye ne yıllarca baş ağrısı çekerdim ne de anksiyetelerimden kaynaklı çarpıntılar... Arılara imreneceğim hiç aklıma gelmezdi diye kendi kendime gülümsediğimi fark edip kendimi topluyorum. Ne olur ne olmaz birisi laf eder filan...
YAZARLAR
Yayınlanma: 02 Ekim 2021 - 09:00
Arılara imrenmek
Uzun bir yoldan gelmiş de son durağı burasıymış gibi, elinde çıkınıyla buraların yabancısı olduğu belli, antik çağdan Rabsod kılıklı bir adam tam önüme oturdu
YAZARLAR
02 Ekim 2021 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir