Meğer bu gün gergin bir mevsime uyanan bordo süveterli, küçük sabah öğrencilerinin okula gitme saatinde dönmüşüm sabah yürüyüşümden.
Ben yürüyüşe gidiyorum. Bizim köyde hiç kimse yürüyüşe gitmez. Bizim köyde hiç kimse çim de ekmez. Bizde buğday ekilir, arpa, yulaf... İşe yarayan, ekmek yapılan buğday varken sırf süs için çim ekiyorsa birisi hali vakti yerinde olmalı. Yürüyüş yapmak da buna benziyor. Annem duysa yürüyüşe gittiğimi, “Tarlada çalış neden boş yere (haybeye) yürüyorsun ki" derdi. Doğada spor yapan hayvan olmadığını düşünecek olursak haklı gibi.
Deniz kıyısına vardım. Adım attıkça ayağımın altından kayan kum hızımı yavaşlatıyor. Bir karıncaca erozyon olabilecek küçük ayak izlerim, ben uzaklaştıkça arkamda daha da küçülüp sonunda yok oluyor. Sahil ıslak, sahil turkuaz kokuyor. Taşlar sahilde yıkanıyor durmadan. İlk günden beri. Yuvarlanmaktan pürüzsüz, dalga vurdukça lir sesi çıkaran taşlar... Bir yazardan sistem harici bir yazı okurken, sistem dışı göz yaşı döken arkadaşıma ağlıyorum günlerdir. Sabahaddin Ali'yi konuşuyoruz sonra. Çarklarına çomak soktukları tarafından dövülerek öldürülüşünü.... İçinden duble kadehler dolusu boğaz mavisi akan şehirde yaşıyoruz.
Sabah saatlerinde bordo süveterli, beyaz gömlekli, saçları tokalı, kaldırımlarda arkalarında çantalarını sürükleyen küçük otobüs yolcuları maskelerinden soluksuz okullarına gidiyorlar. Okula gittiğim günlerden buyana epey zaman geçmiş olmalı ki hepsi bana ters yönde yürüyor. Sahil taşlarını yıkayan ince billur dalgaları büyüten bir şilep sızıyor boğazdan. Birazdan lodos çıkar.
Ağı dağı kaynak suyundan su gelmeyecekmiş şu sıralar. Ağı zehir mi demekti? Aceleci sarı taksiler dar sokaklarda cirit atıyor. Zaten onlar böyle durmadan her zaman hızla geçiyorlar. Sarı, zehir zemberek ifrazat atığı renkleriyle.
Burası Çanakkale.Savaşlarla anılan , şimdilik küçük şehrimizde yaşarken Ece Ayhan'ı, Teoman Alpay'ı bolca anıyoruz ki, sevgi, barış olsun. Barışın şehri, sanatın şehri olsun. Ama öylesine çok değerli varlıkla yüklü ki şehir; ihmal edilmiş, zihin ardı edilmiş yığınla güzellik atıl bekliyor.
Bu bankta ne zaman otursam ekim ayı lodosunda saçlarım uçuşurdu. Artık saçlarıma yağmur bile seyrek düşüyor. Burası kordon boyundaki en güzel evlerden biri. Madam Keti'nin köşkü. Sanat evi. Adı değişti. Birbirinden değerli sanatçıların eserleri sergilenirdi burada. İbrahim Balabanla, Ekrem kahramanla burada tanıştım. Lütfü Cülcül: Ressam mı olacaksın, neden buradasın git evine resim yap o zaman demişti bana bu sanat evinde. Şimdilerde pek sanat eseri sergilenmiyor, öylesi değerli sanatçılar da gelmiyor. Bazen hobi yapan kişiler sergi açıyor o kadar. Savaşlarla anılan barışın şehrine sanat lazımken bu güzide insanlar neden gelmiyor. Kim küstürdü onları.
Sabahın ilk saatleri. Ben yürüyüşe gidiyorum. Notos gene boğazın üstünde. Güneyli Notos. Şilepler de geçiyor arada. Balıkçılar filan... Hep yerli yerindeler. Birde şu bordo süveterli minikler okullarına maskesiz gidebilse. Gülmekten kocaman açılmış ağızlarını görsek.
Burası barışın şehri. Sevgi barış ve huzurla. Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 17 Ekim 2020 - 10:00
Barış'ın şehri
Meğer bu gün gergin bir mevsime uyanan bordo süveterli, küçük sabah öğrencilerinin okula gitme saatinde dönmüşüm sabah yürüyüşümden
YAZARLAR
17 Ekim 2020 - 10:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir