Gidemeyenler, kalamayanlar… Kimileri onların hikayelerini anlatır, kimileri dinler. Dinlerim derseniz haydi anlatayım o zaman.
Sami dükkânı ilk açtığında beldeydi burası. Sonra nasıl oldu pek anlayamadılar amma mahalle oldu. Gerçi dükkânı ilk açtığında lastikçi namıyla açmıştı. Yamasıydı, fitiliydi uğraşıp gidiyordu. Küçük yerde yeni lastik alan pek alan olmaz zaten. Lastik yarılıp parçalanana kadar kullanırlar, parçalanmadan akıllarına gelirse de ya ilçeden ya da şehirden yenisini alırlardı. Alırlar ama Sami’nin hatırını umursayan kim? Tarlada lastik patladı Sami koş, sibop hava kaçırdı Sami yetiş. Yeni lastik almaya gelince Sami yok.
Hal böyle olunca ‘’Lastik işinin yanına bir de yıkama yağlama ilave edelim bari,’’ dedi Sami. Yazın hiç olmazsa düğüne giden olur, bayrama giden olur arabasını yıkatır. Yıkatır da biz de çorbamızı kaynatırız. Yıkama da akmasa da damladı. Arada işgüzarlar çıkıp ‘’Sen rahatsız olma Sami ben bir su tutup giderim,’’ demiyor değillerdi amma küçük yer kimsenin de kalbini kırmak istemiyordu Sami.
Lastikti, yıkamaydı, yağlamaydı derken ufak tefek tamiratlar da yapmaya başlamıştı. Kimisinin balatasını değiştiriyor, kimisinin gaz ayarını yapıyor derdi olana yardımcı olmaya çalışıyordu. Yalnız araba sanmayın ha. Traktöründen, su motoruna, ilaç makinesinden, balya makinesine kim ne getirirse derleyip toplayıp işini görüyordu. Köylü milleti lakap takmasını iyi bilir. Samiye de ‘’Derman Sami’’ deyiverdiler. Derman Sami Aşağı, Derman Sami yukarı…
O yaz köye televizyoncular gelecek dediler. Köy köy gezip memleket tanıtırlarmış işte. Birkaç araba köy meydanına durduğunda millet çok rağbet göstermişti hatta. Muhtar önde, televizyoncular peşlerinde onun evinde pişirdiler bunun evinde yediler. Gideceklerine yakın arabaları bozulunca muhtar ‘’Hiç telaşa gerek yok. Derman Sami halleder,’’ deyip televizyoncuları Sami’nin dükkâna getirmişti. Küçücük dükkânda on çeşit iş görüldüğüne bakınca başta hayret etmişler, işlerinin görüleceğine de pek ihtimal verememişlerdi. Sami ‘’Bu tamam,’’ deyince birbirlerine bakakaldılar. Kameranın önünde boy göstereni ‘’Yahu usta biz bu işi şehir yerinde belki üç günde yaptıramazdık, maşallah nedir sendeki bu marifet,’’ diye şaşkınlığını dillendirmişti. Sami ‘’Ne yaptık ki beyim? Bunda bir şey yok. Biz nelerini hallettik evvel Allah. Neticede çıraklıktan yetişmeyiz.’’ Diye kenara çekildi. Adam ‘’Burayı ustandan mı devraldın yani?’’ diye sordu. Sami ‘’Yok beyim, benim çıraklığım büyük sanayiden. Küçük yerde sefil olmayalım diye babam orta ikinin yazında, halamın yanına yolladı. Orada eniştenin bir ahbabının yanında sanayide çırak durduk. Kamyon, kamyonet, otobüs, minibüs tamir ederdik. Tahsil hayatı orada bitti zaten. Yaşım 17-18 ya vardı ya yoktu ustanın da benle akran sayılır bir kızı vardı. Arada sırada dükkâna yemek getirirdi. Gel zaman git zaman ben ona vurulmuşum. Sanki onunda ban gönlü var gibi sezdim bir ara. ‘’Nereden bildin diyeceksin?’’ şimdi. Aslında bildiğim falan da yok belki bana öyle gelmiştir. Neyse askerlik kağıtları gelip de bize yol görünecek gibi olunca ben daha fazla dayanamadım. Halimi bir anlatayım dedim. Bunun yemek getireceği vakti kestiriyordum zaten. Derdimi anlatacak bir mektup yazıp yazıhanedeki masanın üzerine koydum. Usta çalışırken yazıhaneye pek girmezdi. Sabah akşam üst baş değiştirmeye bir de yeme gelince yemek yemeye. Kız ha geldi ha gelecek diye beklerken usta ‘’Bizimkilerin işi var, yemek gelmeyecek, git şuradan bir şeyler söyle,’’ demesin mi? Yazıhaneye girip zarfı almaya çok çabaladım ama nafile. Mecbur yemekleri söylemeye gittim. Ben gelene kadar da usta yazıhaneye girmiş, zarfı bulmuş, yazdıklarımı okumuş. Ben daha kapıdan girerken şamarı patlatması bir oldu. Yerle bir etti beni. ‘’Bak sen şu ite,’’ diye bağırdığını hatırlarım peşimden başkada bir şey hatırlamam. O gün döndüm köye. O gün tövbe ettim şehre. Sonra çok gitmek istedim, belki bir gün ustam haber salar, ‘’Gelsin,’’ der diye çok bekledim. Ne çağıran oldu ne gidebildim,’’ dedi.
Muntazam bir sessizlik… Televizyoncu ‘’Yahu Usta sen bizi mahvettin ama, iki gündür etrafı boşuna gezmişiz. Senin hikayen bize yetermiş,’’ dedi.
Sami güldü ‘’Hikâye deme beyim,’’ dedi. ‘’Üzülürüm.’’
Bu haftayı da Gökdemir İhsan ile noktalayalım kıymetli okur.
"Ne gülüyorsun? İsimleri değiştirince anlatılan senin hikâyendir."
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 13 Ekim 2022 - 09:24
Ben, Anlatayım O Zaman
Gidemeyenler, kalamayanlar… Kimileri onların hikayelerini anlatır, kimileri dinler
YAZARLAR
13 Ekim 2022 - 09:24
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir