Herkesin hayatta kalma yöntemleri vardır. Nefesini nasıl kullanacağını, hangi çizgide ilerleyeceğini kişi kendisi belirler. Diğer bir yandan da hayatı yaşayarak öğreniyoruz. Tecrübelerimiz kararlarımıza yön veriyor.
Aslında hayvanlardan bir farkımız yok. Onlar gibi yaşıyoruz. Barınma ihtiyacımızı sağlıyoruz, karnımızı doyuruyoruz, kendi aramızda hiyerarşi kurmaya çalışıyoruz. Daha bir sürü şey... Ama en çok kendi küçük dünyamızı oluşturup onu yaşıyoruz. Bu küçük dünyada, bizi hayata bağlayan insanlarla yol alıyoruz. Bu durum bazen kendimize ait bir hayat yaşamanın önüne geçiyor. Ne umutlarla, ne hayallerle yaşıyorduk oysa...
Büyürken kendi kıyafet seçimimizi yapmamız, hangi mesleği yapmak istediğimiz, ayakkabı rengimize karar vermemiz...
Çevremizdeki insanların inancına inanmak, ideolojisini benimsemek, karakterini kopyalamak ve aynı hayatı yaşamak zorunda değiliz. Kendimize değer vermek, kim olduğumuzu oluşturacaktır. Çevre baskısı denen şeyle sınırlarımızı (gelenekler, görenekler, inançlar gibi etmenlerle) aşma hakkı veriyoruz. Mesela, kişiyi her hangi bir konuda toplumsal uyuma zorlama, çevre baskısına dönüşmüş oluyor. Örneğin; evlilik, toplumun büyük bir kısmınca sosyal açıdan uygun görülen ve herkes için kesinlikle gerçekleştirilmesi gereken bir olgudur. Fakat kişiye evlenmesi için ısrar edilmesi ve kişinin hayatına müdahale edilmesi bir çevre baskısıdır.
Tabi bir de küçük yaşta evlendirme var!
Baskısız olarak oluşan kimliklerimizin, toplumun genel anlayışıyla çeliştiği anda omuzlarımıza bindirdiği yük ortada değil mi? Doğduğumuz andan ölümümüze kadar etkileşim içinde bulunduğumuz toplumun, değer yargılarıyla yarattığı bireyler canımızı yakmıyor mu? Mesela, mini etek giyen bir kadına bakan adamın, kızını aynı sebepten namus kisvesi altında dövmesi.
Özgürlüklerin, yaratıcılığın ve üretimin azalması. Toplumun genelinden farklı olan insanların dışlanmasıyla saldırganlığın artması...
Birine eşim olacak diye güvenmek istersin ama sonun olabilir. Ailene boyun büker inancı doğrultusunda yaşayabilir miyim dersin ama sonun olabilir.
28 Yaşındaki Avukat eski nişanlısı tarafından öldürüldü.
Genç bir insanın inanç özgürlüğüne ve özgür iradesine gasp edilmesi ne kadar doğru? Sonuçları ortada... Çocuklarımız bizlerin kölesi değil! Çocuğumuz gelip inancıma göre yaşamak istiyorum diyebilir tam tersi de olabilir, anne baba olarak bizim asıl görevimiz onlara kendimizi dayatmak değil, zor günlerinde arkasında olduğumuzu bilmesini sağlamaktır, inançlar da inançsızlık da genç bir zihne zorla empoze edilmemelidir.
Her birimiz mutluluk için neden aramak durumunda kalıyoruz. Hayatı zorlaştırmanın kimseye hayrı yok. Kendimizi, kendimizle vakit geçirmeyi daha çok önemsemeliyiz.
Zayıf gördüğümüz canlılara zarar vermek ne din ve inançla açıklanır ne de yasalarla...
İyi haftalar.
YAZARLAR
Yayınlanma: 17 Ocak 2022 - 09:58
Beş vakit yas
Herkesin hayatta kalma yöntemleri vardır
YAZARLAR
17 Ocak 2022 - 09:58
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir