“Nosso Lar adındaki ruhani bir şehirde yaşayan doktor André Luiz'nin hayatı.... Doktor André Luiz ölür ve arafta Umbral adında bir yerde uyanır. Buradan kurtarılıp Nosso Lar'a kaçırılır. Burada herkes kardeşçe, huzur içinde yaşamaktadır.”
Bu yazımda bir film önerisi yapmak istiyorum. Neden bu filmi önermek istediğimi de açıklayayım. Birkaç gün önce genç bir anne olan (2 çocuk sahibi 28 yaşında) bir yakınımı trafik kazasında kaybettim. Çok üzüldüm ve ölümü bu kadar yakınımda ve aniden hissetmenin şokunu hala yaşamaktayım. Daha öncesinde yakınımda bu kadar etkilendiğim bir kayıp yaşamadım diyebilirim ve “ölüm” hakkında yeniden düşünmeye başladım. Aslında kasvetli, üzücü ama her şeye rağmen hayatımızın içinde bir kavram. Belki de hatırlamak yerine hiç unutmamamız gereken bir kavram. Yaşamı anlamlı kılan şey ölümün her an yanı başımızda oluşu zaten. Ondan korkmak yerine onu da sevgiyle ve kabullenerek yaşamımıza almamız gerekiyor aslında. Tabi bunları yazmak kolay, birde madalyonun diğer tarafı var ki orada da acı var. Hissettiklerimiz, gidenin arkasında kalanlar, çocuklar, boşluk… Söylemek başka yaşamak bambaşkadır her zaman. Allah bu zorlu tekamül yolunda herkese sabır, huzur ve mutluluğu çoğaltma, acıları azaltma gücü versin inşallah… Giden gitti ve ruhu özgür ya da başka bir boyutta. Acı çekenler ise geride kalanlar. Eşi ve çocukları için zor bir dönem başlıyor… Çocuklar ve eşi belli bir anlaşma yaparak geldiler dünyaya ama bunu hatırlamadıkları için yaşadıkları acı çok daha şiddetli olacaktır. Onun yokluğuyla büyüyecekler, olgunlaşacaklar ve onu yaşamları boyunca özleyecekler…
Gelelim filme… Neden bu filmi önerdim? Çünkü ölüme bakış açımızı değiştiren bir film. İzlediğim, çok şey öğrendiğim ve etkilendiğim özel filmlerden birisi. Ölümü nasıl görüyoruz ve ona ne anlam yüklüyoruz? Ölümün sonrasında ne var? Ölüm korkutucu mu yoksa ruhun gerçek özgürlüğüne kavuşması mı? Sorular sorular… En iyisi filmi izleyin ve ölüm hakkında farklı bir bakış açısı edinin. Emin olun daha iyi hissedecek ve gidenlerden ziyade kalanlar için üzülmek gerektiğini göreceksiniz :)
Eğer ölüm kötü olsaydı Mevlana “ölüm günüm, düğün günüm” der miydi hiç? E o zaman demek ki korkacak bir şey yok! Korkmamızın sebebi sadece ölümün ardındaki şeyi bilmememiz ya da hatırlayamamamız. Hatırlasaydık defalarca dünyaya gelip gittiğimizi bilirdik. Hatırlasaydık ölümün sadece bir geçiş olduğunu anlar ve ondan korkmazdık belki de… Dünya hayatı bir rüya hali ama canımızın yandığı, fiziksel acı çektiğimiz, bazen bulutların üstünde mutluluktan uçtuğumuz bazen de zorlayıcı bir rüya oluyor zaman zaman. Öğrenmemiz gerekene odaklanmalıyız, dersimizi alıp bir sonraki aşamaya geçmeliyiz ama gündelik hayatın içinde bütün bunları unutuyoruz işte. İNSAN kelimesinin “unutan” demek olmasının da bir anlamı olsa gerek. Unutmasak yaşam daha da zor olabilir belki de…
Yaşam süremizin ne kadar olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz, bilmememiz de en iyisi sanırım. Kalan zamanımızı en güzel, en verimli şekilde yaşamakla, sevgiyi ve güzellikleri çoğaltmakla, egoyu ve öfkeyi, kini azaltmakla, paylaşmakla, acıyı yeri geldiğinde bir öğretmen gibi görmekle, olayların içindeki bilgiyi farketmekle ve tekamül etmekle sorumluyuz. Ee o zaman yaşayalım… Savaşa, kötülüklere, hastalıklara, acılara rağmen gülümseyerek ve inatla severek yaşayalım ;) Sevgiyle ve ışıkla… Emel Uğur Kırıcı
Gelelim filme… Neden bu filmi önerdim? Çünkü ölüme bakış açımızı değiştiren bir film. İzlediğim, çok şey öğrendiğim ve etkilendiğim özel filmlerden birisi. Ölümü nasıl görüyoruz ve ona ne anlam yüklüyoruz? Ölümün sonrasında ne var? Ölüm korkutucu mu yoksa ruhun gerçek özgürlüğüne kavuşması mı? Sorular sorular… En iyisi filmi izleyin ve ölüm hakkında farklı bir bakış açısı edinin. Emin olun daha iyi hissedecek ve gidenlerden ziyade kalanlar için üzülmek gerektiğini göreceksiniz :)
Eğer ölüm kötü olsaydı Mevlana “ölüm günüm, düğün günüm” der miydi hiç? E o zaman demek ki korkacak bir şey yok! Korkmamızın sebebi sadece ölümün ardındaki şeyi bilmememiz ya da hatırlayamamamız. Hatırlasaydık defalarca dünyaya gelip gittiğimizi bilirdik. Hatırlasaydık ölümün sadece bir geçiş olduğunu anlar ve ondan korkmazdık belki de… Dünya hayatı bir rüya hali ama canımızın yandığı, fiziksel acı çektiğimiz, bazen bulutların üstünde mutluluktan uçtuğumuz bazen de zorlayıcı bir rüya oluyor zaman zaman. Öğrenmemiz gerekene odaklanmalıyız, dersimizi alıp bir sonraki aşamaya geçmeliyiz ama gündelik hayatın içinde bütün bunları unutuyoruz işte. İNSAN kelimesinin “unutan” demek olmasının da bir anlamı olsa gerek. Unutmasak yaşam daha da zor olabilir belki de…
Yaşam süremizin ne kadar olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz, bilmememiz de en iyisi sanırım. Kalan zamanımızı en güzel, en verimli şekilde yaşamakla, sevgiyi ve güzellikleri çoğaltmakla, egoyu ve öfkeyi, kini azaltmakla, paylaşmakla, acıyı yeri geldiğinde bir öğretmen gibi görmekle, olayların içindeki bilgiyi farketmekle ve tekamül etmekle sorumluyuz. Ee o zaman yaşayalım… Savaşa, kötülüklere, hastalıklara, acılara rağmen gülümseyerek ve inatla severek yaşayalım ;) Sevgiyle ve ışıkla… Emel Uğur Kırıcı