Okul kıyafetlerimi çekmişim üstüme jilet gibi. Panayırdan mı aldık, tuhafiyeci Kadriye Teyzeden mi hatırlayamayacağım ama ilk günler önlüğün yakasının boynumu ne kadar acıttığını unutamam.
Bir tarafımda annem diğer tarafımda babam, ortalarında ben… Tam Türk Filmlerindeki gibi bir sahne, okulun yolunu tuttuk. Okul yolu çok düz gitmese de yolculuk heyecanlı… Yolda bizim gibi duygularını henüz o zaman kestiremediğim aileler…
Ailecek okulun bahçesine tüm heyecanımızla giriş yaptık. Sınıflar çoktan belli olmuş, listeler asılmış. Şimdiki gibi öğretmen seçeyim sınıfım şu olsun muhabbetleri de yoktu.
Biz yolumuza ‘’B’’ şubesi ile devam edecektik. Öğrenciler sıra olmuş, ben ise o kadar çocuğu daha önce bir arada hiç görmediğimden heyecanımın yanına birde endişe ekledim. Annem benim de sınıfımın sırasına geçmem yönünde telkinlerde bulunsa da, ben içimi kaplayan endişe ile reddettim. Aynı zamanda okulda çalışan aile dostumuz Sebahat Teyze ‘’Sıraya girmeyen çocuklar okula da giremez,’’ deyince inadım kırılıp kendimi ait olduğum yerde buldum.
Tek kelimeyle mükemmel oryantasyon… Hızlandırılmış bir uyum süreci…
Sıra tamamlandıktan sonra en öne öğretmenimiz, Semra Öğretmen geçti. Onunla ilk orada karşılaştık. 5 yıl boyunca bize emek verecek, bizim için çabalayacak, birer motif gibi ilmek ilmek işleyecek kıymetli öğretmenimizin içten karşılamasıyla sınıfımızın yolunu tuttuk. Bir kısmını anasınıfından, bir kısmını mahalleden tanıdığım, bir kısmı ile ise yeni tanışacağım 20 civarında arkadaşım olmuştu. Onlarla kaynaşmamızda birkaç saati ya buldu ya bulmadı.
Her şey sanırım planlandığı gibi gidiyordu. Tenefüs zili çalınca koşarak tüm ekipmanlarında materyal olarak demirin tercih edildiği parka gidiyor, kimi zaman arka bahçedeki çam ağaçlarının altında koşturuyorduk. Tekrar derse gireceğimiz zaman ise bahçe kapısının hemen yanında yer alan, yan yana 5 ya da 6 musluğu olan çeşmeden su içmek için sıraya giriyorduk. Su içerken kimi öğrenciler itişip kakışsa da aralarında yükselen bir ses ‘’Su içene yılan bile dokunmaz,’’ diyor ve ortama dinginlik hâkim oluyordu.
Öğle aralarında hızlıca evimize gidip öğle yemeğimizi yiyor vakitlice dersimize yetişiyorduk.
Aradan geçen zaman baktığımda ‘’Beklide böylesine şanslı olan son öğrencilerdik,’’ diyorum. Şimdi eldeki imkanlar o zamanlarla kıyaslanamaz elbette ama uzun süreler uyum sorunu çekmeyen, okul sorunu yaşamayan çocuklardık.
Fikri Amca şimdi tatilde olmasa o da birkaç kelam eder ‘’Her dönemin kendine has güzellikleri var evlat, takma bunları kafana,’’ der, kendisi öğrenciyken boynuna astığı silgilerden falan bahsederdi.
Bu haftayı da Mustafa Çiftçi ile noktalayalım kıymetli okur.
‘’Yavrum okumak biraz inat işidir. İşi inada bindirmezsen okuyamazsın.’’
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim.
Kalın sağlıcakla.
YAZARLAR
Yayınlanma: 08 Eylül 2022 - 09:05
Bir uyum haftası
Okul kıyafetlerimi çekmişim üstüme jilet gibi
YAZARLAR
08 Eylül 2022 - 09:05
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir