Hayatı yaşarken çözümleme derdine düştüğümüzde (ki çoğu kişinin böyle bir derdi olduğundan da emin değilim) ihtiyacımız olan ilk şey kavramlar ve onların doğru anlamlarıdır diye düşünüyorum.
Ne demek mi istiyorum. Hemen anlatayım. "Bilmemek" bir durumdur. Bir şey (bu nesne ya da soyut-somut herhangi bir şey olabilir) hakkında bir fikrimiz olmadığı anlamına gelir. Ama "Bilmediğini bilmemek" bu bilmiyor olduğumuzun farkında olmadığımız bir başka durumu anlatır. Örneğin size bir kalemi gösterip bu nedir? Diye sorsam ve sizin kalemle ilgili bir fikriniz yok ise buna bilmiyorum diye yanıt verirsiniz. Ben de bilirim ki siz bunun kalem olduğunu bilmiyorsunuz. Ama siz kaleme telefon diye bir yanıt verirseniz bu sefer iki farklı durum ortaya çıkar. Bunlardan ilki hem kalem olduğunu bilmediğiniz durumudur. Hem de (telefon yanıtı ile ilgili olarak) bilmediğinizi de bilmiyor olduğunuz durumudur. Buradan hareketle çoğumuzun özdeş sandığımız cahil ve gafil kavramları arasındaki fark ortaya çıkar. Cahil kendisi dışındaki şeyleri bilmeyen kişiye tanımlı bir sıfatken gafil kendisinden de bir haber kişilere tanımlı sıfat halini alır. Bu bizi "Arif" ve "Alim" arasındaki ayrıma da götürür ki arif gafilin zıttı alim ise cahilin zıttıdır.
Aslında yaşadığımız bütün toplumsal meselelerin kaynağında da bu mühim püf noktası ve nüans vardır.
Aristoteles’in "insan doğası gereği bilmek ister" sözü bize felsefenin, büyülü ve görkemli dünyasına ait o dış kapıyı hafifçe aralarken o antrede karşımıza ilk çıkan unsur bilmek, bilmemek ve bilmediğini bilmemek kavramlarıyla kendisini gösterir. Ve işte oradan felsefenin çok gizemli nefes kesen ve adeta zamanı durduran harika bir yolculuğu başlar.
Ne demek mi istiyorum. Hemen anlatayım. "Bilmemek" bir durumdur. Bir şey (bu nesne ya da soyut-somut herhangi bir şey olabilir) hakkında bir fikrimiz olmadığı anlamına gelir. Ama "Bilmediğini bilmemek" bu bilmiyor olduğumuzun farkında olmadığımız bir başka durumu anlatır. Örneğin size bir kalemi gösterip bu nedir? Diye sorsam ve sizin kalemle ilgili bir fikriniz yok ise buna bilmiyorum diye yanıt verirsiniz. Ben de bilirim ki siz bunun kalem olduğunu bilmiyorsunuz. Ama siz kaleme telefon diye bir yanıt verirseniz bu sefer iki farklı durum ortaya çıkar. Bunlardan ilki hem kalem olduğunu bilmediğiniz durumudur. Hem de (telefon yanıtı ile ilgili olarak) bilmediğinizi de bilmiyor olduğunuz durumudur. Buradan hareketle çoğumuzun özdeş sandığımız cahil ve gafil kavramları arasındaki fark ortaya çıkar. Cahil kendisi dışındaki şeyleri bilmeyen kişiye tanımlı bir sıfatken gafil kendisinden de bir haber kişilere tanımlı sıfat halini alır. Bu bizi "Arif" ve "Alim" arasındaki ayrıma da götürür ki arif gafilin zıttı alim ise cahilin zıttıdır.
Aslında yaşadığımız bütün toplumsal meselelerin kaynağında da bu mühim püf noktası ve nüans vardır.
Aristoteles’in "insan doğası gereği bilmek ister" sözü bize felsefenin, büyülü ve görkemli dünyasına ait o dış kapıyı hafifçe aralarken o antrede karşımıza ilk çıkan unsur bilmek, bilmemek ve bilmediğini bilmemek kavramlarıyla kendisini gösterir. Ve işte oradan felsefenin çok gizemli nefes kesen ve adeta zamanı durduran harika bir yolculuğu başlar.