Canlarım; aşklarımın yeganeleri. Özlediniz değil mi beni. Kaç yıl oldu, görüşmedik, konuşmadık. Artık haftada bir gün buradayım. İster Kalem Gazetesinden okuyun, ister internet sayfasından.
Yalnız bir değişiklik yaptım.
Artık sizden de dedikodu istiyorum. Duyduğunuz, bildiğiniz ne varsa paylaşın canım, hep birlikte eğlenelim.
Haydi bakalım güzel bir dedikodu ile başlayalım; acıkmışsınızdır siz.
Politik-acı mı desem, siyasetçi mi yoksa iş adamımı yoksaaa bürokrat mı. Aman aman şimdi beni topa koyarlar Allah korusun, İş İnsanı diyeyim.
Kadın bir kurumda çalışıyor. Kocası geceleri balık mı tutuyormuş yoksa balığa mı çıkıyormuş. Kadın da ne yapsın evde tek başına canı sıkılır tabi. Sıkı can çabuk çıkmaz derler ama kazın ayağı öyle değil. Kadın Tiktok, İnstagram, Facebook falan derken biriyle selamlaşır.
DM’den yürüme derler ya işte öyle bir şey. Kadın önce korkar ama sonra ısrarlar devam edince vakit geçsin diye takılır. Geceler uzun, yalnızlık da zor tabi.
Bizimkiler muhabbeti ilerletir. Adam girişini yapar ve Bozcaada’da yemek yemeyi teklif eder. Kadın çalıştığını falan söyler ama bir yandan da o heyecanı yaşamak ister. Şeytan dürtüyor anlayacağınız.
Hemen cevap vermez. Düşünürken taşınırken imdadına kurumu yetişir. Kader ağlarını örmüş bir kere. Bir günlük Bozcaada görevi çıkar. Kadının etekleri zil çalar ama bunu adama nasıl söyleyecek. Bekler ve adam DM’den yazar. Kadına bir fırsat yaratıp Perşembe günü Bozcaada’da buluşma teklif eder.
Aman Allah. Kadının görevlendirmesi de Perşembe günüdür.
Bu konuşma üzerine kadın işkillenir.
Acaba kurumdan biri olabilir mi bu yazıştığı kişi. Herkese kuşku ile bakmaya başlar. Kim olabilir diye koca binadaki her gördüğüne çaktırmadan bakar. Bu adam kendisini tanıyor olabilir miydi. Acaba şu anda durduğu yer geri dönülmesi gereken yer olabilir mi ?
Bütün cesaretini topluyor ve adama tamam diyor.
Adam kendisini adada bekleyeceğini söylüyor ve bir yer seçiyorlar.
Yerin adını söylemeyeyim şimdi, orası bende kalsın boş yere afişe olmasın. Sonra kaçak kesim merkezi falan diye dedikodusu çıkar.
Neyse Perşembenin gelişi Çarşambadan belli. Ne demiş atalarımız sayılı gün çabuk geçer. Günler akıp gitmiş ve o gün gelip çatmış.
Bozcaada’nın yolunu tutan bizim hanımefendi içindeki korkuyu yenmek için çaba harcarken hop feribotta aynı kurumdun emekli olan biriyle karşılaşır. Zaten öyle değil midir ne kadar kaçarsan arkandan gelir. Karşılıklı konuşurlar ve sen nereye falan lakırdısından sonra ayrılırlar.
Bizimkini yine bir düşünce alır ve içinden allahım bu adam olmasın diye dua eder.
Plajın en tenha yerine oturur ve yanına kimin geleceğini merak içinde bekler. Bir yandan da dua eder. Yaşını başını almış olgunluk dönemini yaşayan kadın utanmasa kendine beyaz atlı prens beklediğini itiraf edecek.
Plajın karşı ucundan biri kendisine doğru gelir. Uzun boylu, keten gömlekli ve ayağında şortla yanından geçer gider. Reyhan - adı tabi ki de bu değil, kimse üzerine alınmasın – keşke bu olsaydı diye hayal kurar. Adam hem yakışıklı hem karakteristik bir yüzü vardı.
Saatine baktı ve gecikti dedi içinden.
Tam bu sırada yüzüne vuran gölgeye baktı ve birden irkildi.
Ağzından istem dışı aman Allahım olamaz sözü çıktı. Gülümsemeye çalıştı ama beceremedi. Kekeledi ve ayağa kalktı.
Adam gitmesinden korktu. Elini tutmak istedi ama Reyhan buna karşı çıktı. Oysa içindeki ateş bu adam için harlıyordu. Takılmış plak gibi tekrar tekrar nasıl olur nasıl olur dedi olgunluğun zaptedemediği titrek sesiyle.
Şekerler takipte kalın, biraz da merak edin.
VİLDAN ABLA