Saat 10’dan beri gitmediğim kahvehane, meyhane kalmadı. Ama bir tane bile bilet satamadım. Bileti geçtim, kazı kazan ya da sayısal da mı olmaz. Her zaman umutsuz, dibe vurmuş ya da sarhoş insanları kollarım bilet satmak için. Çünkü bilirim; şans oyunlarına tamah edecek insanların ya umudu azalmalı ya da fazladan, eğlencesine savuracak paraları olmalı. İdealist, işinde gücünde, hayatla ve yakınlarıyla mutlu olanların benden bilet aldıklarını hiç görmedim. Benim müşterilerimin hayatlarında mutlaka bir drama vardır. Hoş, kimin yok ki? Yalnız başına oturmuş içen bir kişi varsa mutlaka yanına uğrarım. İşleri bozuk değilse bile sırf sosyalleşmek için benden bir şeyler alır. Tabi şans oyunlarına para savururken attığı caka da cabası.
Şu sıralar ülkenin hali hakikaten içler acısı. Bir ara dibe vuran insanlar çoğalmıştı da iyi satış yapıyordum. Şu sıra dibe vuranların hali o kadar içler acısı ki, “bir umuttur” diye harcayacak paraları yok. Az önce yalnız başına oturmuş, birasını yudumlayan bir adamla göz göze geldim bir kafede. Bana baktığını da görünce bilet alacağına neredeyse emin bir halde yanına gitmeme rağmen bana yüz vermeyince şaşırdım. Masasında duran defter ve kalemi sonradan görünce anladım. Tabi ya; yalnızlığını paylaşmış, hem yazacak hem de paylaşacak bir şeyler biriktirmiş insanın benimle ve şans oyunlarıyla ne işi olabilir ki?
Şu sıra ülkemiz savaş halinde. Radyo ve tv’lerde kamu spotları, ulusal birlik ve kahramanlık söylemleri içinde. İnsanlar her türlü harcamaya temkinli olur böyle zamanlarda. Altın fiyatı yükselir. Döviz ona keza. Temel ihtiyaçlar dışında harcama yapılmaz. Her türlü harcama lüks haline gelmişken, bileti de kim alsın.
“Bu akşam çekiliyor bu akşaaaaaaam!”
“Bu akşam çekiliyor bu akşaaaaaaam!”