Musiki alanında ülkemizin yetiştirdiği çok değerli üstadların, icrakarların çoğu hayatını kaybetse de, sanat hayatına ilk adım attığı günden beri zirvenin en tepesinde bayrağını dimdik tutan ve üstüne bir başkası bir daha asla gelmeyecek olan bir sanatçımız ile Cumartesi gününe merhaba diyeceğiz. Peki koltuğunu yıllardır kaptırmayan gelmiş, geçmiş ve gelecek yıllarda saygı duyulan, duyulacak olan sanatçı kim? Gelin hep beraber alt satıra geçerek öğrenelim.
Bülent Erkoç, 9 Haziran 1952 yılında İstanbul’da dünyaya gözlerini açmıştır. Memur bir babanın ve ev hanımı bir annenin tek oğlu olan Erkoç, çok küçük yaşlarda musiki dersleri almak için yola çıkmıştır. Melahat Pars, Rıdvan Aytan ile bir müddet özel musiki eğitimi alarak birikimine birikim katmış, sesini daha fazla duyurabilmek için ise İstanbul Konservatuvarında da ek olarak iki ay boyunca eğitim almıştır. Aldığı bu eğitimler sonucunda, artık karşımızda akademik terbiye vasıtası ile sesini doğru kullanabilecek ve duruşu ile göze hitap eden bir ‘’Diva’’ durmaktadır. Ününün İstanbul semalarında yavaş yavaş duyulması ile birlikte ilk sahne deneyimini 1970 yılında Üsküdar’da dönemin ilk aile gazinolarından Özlem Aile Gazinosu çatısı altında yaşamıştır.
Erkoç, gazino sahnesinin tozunu yutmuştu. Artık merdivenleri ikişer, ikişer çıkmaktaydı lakin öyle bir gün geldi çattı ki kendisi bile neler olacağını bilemiyordu. 1974 yılı içerisinde bir Cuma günü cemaat ile birlikte cami çıkışında iki koluna siyah ceketli adamlar girmiş, daha ne olduğunu anlayamayan Bülent Erkoç, siyah, cilalı ve upuzun bir limuzine bindirilmişti. Erkoç gideceği yeri tam kestiremese de hayatının dönüm noktası olacak olan, zirvenin rüzgarını tatmaya başlayacağı Büyük Maksim Gazinosu’na götürülmekteydi.
Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan ve o dönemde Aslan’ın en yakın arkadaşı Müjdat Gezen’in huzuruna bırakılan Erkoç, o akşam itibari ile artık İstanbul’un Assolisti olmuş ve sadece bunun ile kalmayarak ünlü tiyatrocu Gezen’in isteği üzerine soyadı Ersoy’a dönüştürülmüştür.
Gazinoların dipsiz bir kuyu olduğunu geçtiğimiz köşe yazılarımda bahsetmiştim…
1974 yılı öncesi ve sonrası sahnelerin vazgeçilmezi olan Maksim’in assolisti Gönül Akkor, Maksim’de kendisi ile aynı mevkiide assolist olarak görev yapacak olan genç delikanlıyı (Ersoy’u) istememiş kuliste Fahrettin Bey ile tartışmaya girmiştir. Fahrettin Bey ise bu kavga sırasında Akkor’a ‘’Ya kabul edeceksin ya da burayı terk edeceksin!’’ diyerek Bülent Ersoy’un önündeki ilk engeli de aşmıştır. Bülent Ersoy’un gazino hayatı sürmeye devam ederken çıkardığı plaklar ile tüm Anadolu’ya sesini duyurmuş ve satılan plaklar ile maddi refahını elde etmeye başlamıştır. ‘’Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’’, ‘’Dert Çekmeye Gidiyorum’’ gibi her okuduğu şarkı ile seyircisini, dinleyicisi mest etmiş ve başarı grafiğinin çubuğunu hep yukarda tutmuştur. Yetmişli yıllarda; o dönemdeki müzik piyasasında pop, arabesk ve fantezi gibi ticari şarkılar revaçta olmasına karşın bir albümünde ismini verdiği Itrî'nin "Tut-î Mucize-I Gûyem" gibi eserlerden oluşan koyu klasik bir uzunçalar yapmış, bu ilk uzunçalar çalışması müzik piyasasında satış rekoru kırmıştır. 1980 – 1989: Yasaklı Dönem Her sanatçı başarı yolunda zorluk çekmiştir ama Ersoy hem oturduğu tahtından ayrı kalmamak için çabalamış hem de cinsel kimliğinin getirisi olarak şahsına yapılan linçlere karşı göğsünü germiş, Türkiye topraklarında yaşayan musiki severlere kendini kabullendirmiştir. Bülent Ersoy tüm zorluklara rağmen 80'li yıllarda Beddua, İtirazım Var, Yüz Karası, Düşkünüm Sana, Mahşeri Yaşıyorum, Yaranamadım gibi dönemin popüler müzik türü olan Arabesk müzik tarzında albümler yaparak o dönemin ruhunu yansıtan şarkıları başarıyla seslendirerek yüksek satış grafikleri yakalamıştır. Ersoy, Beddua, Yüz Karası gibi aynı adlı sinema filmlerinde de rol alarak birikimine birikim ekleyerek, başarısına başarı katarak ilerlemiştir. Ağustos 1980 yılında seyircisinin ısrarına dayanamayarak sahne performansı sırasında göğüslerini açması kendisine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dava açılmasına sebep olmuştur. Bu dava Ersoy’yu küplere bindirmiş, Buca Kordon’da evine gelen hakime hakarette bulunması kendisinin tutuklanarak bir müddet Buca Cezaevinde hapis yatması ile sonuçlanmıştır. Bu olayların üstüne 12 Eylül darbesi sonucu Kenan Evren’in talimatı ile Bülent Ersoy başta olmak üzere tüm transseksüel ya da kadın kıyafetleri ile sahne performansı sergileyen erkeklere sahne yasağı gelmiştir. 8 yıl seyircilerinden, hayranlarından mahrum kalan Ersoy’a bu süreçte birçok ülkeden vatandaşlık teklifi vaad edilse de kendisi kabul etmeyerek ‘’Vatanıma hizmet etmek istiyorum’’ diyerek tahliye edileceği günü beklemiştir. Bu süreçte ne kadar memleket hasreti çekse de 8 yıl Avrupa’da ikamet eden Ersoy Avrupa’da birçok büyük konserler vermiş, filmler çekmiş ve kendini tüm dünyaya tanıtma fırsatı bulmuştur. Cinsiyet Değiştirme Dönemi 8 Ocak 1988’de tahliye edilen Ersoy, artık cinsiyet değiştirmek için kararlıydı. Çalıştığı gazinonun (Maksim Gazinosu) patronu ve ‘’Gazinocular Kralı’’ lakabı ile bilinen Fahrettin Aslan’a Londra’da ameliyat olacağını ve ameliyatından hemen sonra kendisine para göndermesini teklif eder. Aslan bu talebi kabul etse de Bülent Ersoy’un annesi bu haberi bir şekilde duyar ve gazinonun kapısının önüne kalın bir Kuran-ı Kerim ile gider. Fahrettin Bey’e ‘’Bu Kuran’a el basacaksın ve o parayı Bülent’e göndermeyeceksin’’ diyerek ameliyat parasının gönderilmesine izin vermemiştir. Ersoy bu sırada ameliyatını olmuş ve paranın gelmeyeceğini duyunca hastanede bir müddet hapis yatarak Türkiye’de dost bildiği bir aileden para isteyerek taburcu edilmesini sağlamıştır. Kenan Evren döneminin etkisi bitmesine rağmen Türkiye cinsiyet değişikliğini tanımıyordu. 1983’te Danıştay’ın Bülent Ersoy’un "hukuken erkek olduğuna ve gazinolarda ancak erkek kıyafeti ile sahneye çıkabileceğine" karar vermişti. 'Pembe nüfus kağıdı' alması yıllar sonra, sahne yasağını da kaldıran dönemin başbakanı Turgut Özal'ın öncülüğünde 1988'de çıkartılan, cinsiyet değiştirmeye izin veren kanun sayesinde oldu. 1990 ve Sonrası
1989 yılının son aylarında Adana’da verdiği konser sırasında bir seyircisinden gelen ‘’Çırpınırdı Karadeniz’’ adlı isteği okumadığı için kurşunlanarak bir böbreğini kaybetmiştir. Kendisini bu olayda ‘’Sanat Gazisi’’ olarak görmüştür. 1990 yılları ve günümüze kadar Ersoy’un hayatını etikileyecek büyük bir engel ya da zorluk çıkmamıştır. Çıksa bile artık nerede nasıl davranacağını bilmiş, ona göre adımlarını sağlam atmıştır. Sağlam adımları sayesinde yurt içinde, yurt dışında binlerce konser veren Ersoy, 2011 yılında Aşktan Sabıkalı, Alaturka 95 albümü (Türk musikisine büyük katkı sağlamıştır.), 1997 yılında Maazallah… gibi birçok başarılı projeye imza atarak zirvedeki yerini kimseye kaptırmamıştır. Bülent Ersoy Türkiye’de çektiği zorluklar karşısında güçlü durması ile tüm Dünya’da örnek alınacak bir sanatkar olmuştur. Cinsel kimliğini, transseksüel kavramını bilmeyen bir topluma kabul ettirmiş, ve 51 yıllık sanat hayatı ile kendisine hayran bıraktırmıştır. Bir başka Bülent Ersoy bu topraklara gelmeyeceğini de göstermiştir. Bu yazımın bile Bülent Ersoy için eksik olduğu kanaatindeyim. Kendisine sağlıklı uzun ömürler dilerim.
1974 yılı öncesi ve sonrası sahnelerin vazgeçilmezi olan Maksim’in assolisti Gönül Akkor, Maksim’de kendisi ile aynı mevkiide assolist olarak görev yapacak olan genç delikanlıyı (Ersoy’u) istememiş kuliste Fahrettin Bey ile tartışmaya girmiştir. Fahrettin Bey ise bu kavga sırasında Akkor’a ‘’Ya kabul edeceksin ya da burayı terk edeceksin!’’ diyerek Bülent Ersoy’un önündeki ilk engeli de aşmıştır. Bülent Ersoy’un gazino hayatı sürmeye devam ederken çıkardığı plaklar ile tüm Anadolu’ya sesini duyurmuş ve satılan plaklar ile maddi refahını elde etmeye başlamıştır. ‘’Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’’, ‘’Dert Çekmeye Gidiyorum’’ gibi her okuduğu şarkı ile seyircisini, dinleyicisi mest etmiş ve başarı grafiğinin çubuğunu hep yukarda tutmuştur. Yetmişli yıllarda; o dönemdeki müzik piyasasında pop, arabesk ve fantezi gibi ticari şarkılar revaçta olmasına karşın bir albümünde ismini verdiği Itrî'nin "Tut-î Mucize-I Gûyem" gibi eserlerden oluşan koyu klasik bir uzunçalar yapmış, bu ilk uzunçalar çalışması müzik piyasasında satış rekoru kırmıştır. 1980 – 1989: Yasaklı Dönem Her sanatçı başarı yolunda zorluk çekmiştir ama Ersoy hem oturduğu tahtından ayrı kalmamak için çabalamış hem de cinsel kimliğinin getirisi olarak şahsına yapılan linçlere karşı göğsünü germiş, Türkiye topraklarında yaşayan musiki severlere kendini kabullendirmiştir. Bülent Ersoy tüm zorluklara rağmen 80'li yıllarda Beddua, İtirazım Var, Yüz Karası, Düşkünüm Sana, Mahşeri Yaşıyorum, Yaranamadım gibi dönemin popüler müzik türü olan Arabesk müzik tarzında albümler yaparak o dönemin ruhunu yansıtan şarkıları başarıyla seslendirerek yüksek satış grafikleri yakalamıştır. Ersoy, Beddua, Yüz Karası gibi aynı adlı sinema filmlerinde de rol alarak birikimine birikim ekleyerek, başarısına başarı katarak ilerlemiştir. Ağustos 1980 yılında seyircisinin ısrarına dayanamayarak sahne performansı sırasında göğüslerini açması kendisine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dava açılmasına sebep olmuştur. Bu dava Ersoy’yu küplere bindirmiş, Buca Kordon’da evine gelen hakime hakarette bulunması kendisinin tutuklanarak bir müddet Buca Cezaevinde hapis yatması ile sonuçlanmıştır. Bu olayların üstüne 12 Eylül darbesi sonucu Kenan Evren’in talimatı ile Bülent Ersoy başta olmak üzere tüm transseksüel ya da kadın kıyafetleri ile sahne performansı sergileyen erkeklere sahne yasağı gelmiştir. 8 yıl seyircilerinden, hayranlarından mahrum kalan Ersoy’a bu süreçte birçok ülkeden vatandaşlık teklifi vaad edilse de kendisi kabul etmeyerek ‘’Vatanıma hizmet etmek istiyorum’’ diyerek tahliye edileceği günü beklemiştir. Bu süreçte ne kadar memleket hasreti çekse de 8 yıl Avrupa’da ikamet eden Ersoy Avrupa’da birçok büyük konserler vermiş, filmler çekmiş ve kendini tüm dünyaya tanıtma fırsatı bulmuştur. Cinsiyet Değiştirme Dönemi 8 Ocak 1988’de tahliye edilen Ersoy, artık cinsiyet değiştirmek için kararlıydı. Çalıştığı gazinonun (Maksim Gazinosu) patronu ve ‘’Gazinocular Kralı’’ lakabı ile bilinen Fahrettin Aslan’a Londra’da ameliyat olacağını ve ameliyatından hemen sonra kendisine para göndermesini teklif eder. Aslan bu talebi kabul etse de Bülent Ersoy’un annesi bu haberi bir şekilde duyar ve gazinonun kapısının önüne kalın bir Kuran-ı Kerim ile gider. Fahrettin Bey’e ‘’Bu Kuran’a el basacaksın ve o parayı Bülent’e göndermeyeceksin’’ diyerek ameliyat parasının gönderilmesine izin vermemiştir. Ersoy bu sırada ameliyatını olmuş ve paranın gelmeyeceğini duyunca hastanede bir müddet hapis yatarak Türkiye’de dost bildiği bir aileden para isteyerek taburcu edilmesini sağlamıştır. Kenan Evren döneminin etkisi bitmesine rağmen Türkiye cinsiyet değişikliğini tanımıyordu. 1983’te Danıştay’ın Bülent Ersoy’un "hukuken erkek olduğuna ve gazinolarda ancak erkek kıyafeti ile sahneye çıkabileceğine" karar vermişti. 'Pembe nüfus kağıdı' alması yıllar sonra, sahne yasağını da kaldıran dönemin başbakanı Turgut Özal'ın öncülüğünde 1988'de çıkartılan, cinsiyet değiştirmeye izin veren kanun sayesinde oldu. 1990 ve Sonrası
1989 yılının son aylarında Adana’da verdiği konser sırasında bir seyircisinden gelen ‘’Çırpınırdı Karadeniz’’ adlı isteği okumadığı için kurşunlanarak bir böbreğini kaybetmiştir. Kendisini bu olayda ‘’Sanat Gazisi’’ olarak görmüştür. 1990 yılları ve günümüze kadar Ersoy’un hayatını etikileyecek büyük bir engel ya da zorluk çıkmamıştır. Çıksa bile artık nerede nasıl davranacağını bilmiş, ona göre adımlarını sağlam atmıştır. Sağlam adımları sayesinde yurt içinde, yurt dışında binlerce konser veren Ersoy, 2011 yılında Aşktan Sabıkalı, Alaturka 95 albümü (Türk musikisine büyük katkı sağlamıştır.), 1997 yılında Maazallah… gibi birçok başarılı projeye imza atarak zirvedeki yerini kimseye kaptırmamıştır. Bülent Ersoy Türkiye’de çektiği zorluklar karşısında güçlü durması ile tüm Dünya’da örnek alınacak bir sanatkar olmuştur. Cinsel kimliğini, transseksüel kavramını bilmeyen bir topluma kabul ettirmiş, ve 51 yıllık sanat hayatı ile kendisine hayran bıraktırmıştır. Bir başka Bülent Ersoy bu topraklara gelmeyeceğini de göstermiştir. Bu yazımın bile Bülent Ersoy için eksik olduğu kanaatindeyim. Kendisine sağlıklı uzun ömürler dilerim.