Şöyle bir seyirteyim dedim dün akşam üstü..
Yürüdükçe açıldım; açıldıkça kafamın içinde bir yığın soru, başka dudaklarda ihtimal aradım. Bir köpek havladı ‘bebeğim ne istiyorsun’ diyecektim ki; tatlı şey ayağıma dolandı. Kokladı, sonra yüzüme baktı..
Baktı bakmasına da bi garipti..şimdiden yanıyor yavrucak kürkünün içinde. Daha sıcaklar basmadı ama soğuk toprak arıyor; gölge arıyor, meltem rüzgarlarını arıyor. Neyse efenim; benim yolum genellikle halk bahçesinden geçer. Arada bir bahçe içinde yolumu değiştiririm; kimi zaman yolumu uzatmak maksadıyla kimi zaman ağaçları saymak için..
Hiç dikkatimi çekmemişti; bizim gazetede okudum..
Çocuklar bahar bahar gülmekten gözümden yaş geldi..
Bak bak bak..ağaçlara isim veriyormuş Park Bahçeler Müdürlüğü.. Yahu sizin şehirde kesmediğiniz, kabaklamadığınız ağaç kaldı mı ki; isim veriyorsunuz. Koca koca ağaçlar birkaç kişinin insafına kurban edildi.. Hele çınar ağaçlarını hiç sorma..
Kabaklama kabaklama..
Eee nolacak; hastalıklı, her yeri ur olmuş ağaç popülasyonu yarattı bu kafa.
Olmadı kesiverdiniz.. Yalan mı. Sana bir yığın kestiğiniz, kabakladığınız (bu tanım ilgili birime ait) çınar ağacı gösterebilirim. En son tarihe tanıklık etmiş Fatih Camii önündeki çınar ağacını kuruduğu gerekçesiyle kurban ettiniz. Buradan defalarca yazdım; yıllardır ben yazmaktan yoruldum bu kafalar ağaçları kurban etmekten yorulmadı..
Kesmeyin kardeşim kesmeyin..
Bırakın ağaçlar büyüsün, serpilsin.. Yazın sıcağında yana yana gölge arıyorsunuz ya; bi durup düşün. O ağacı sen dikmedin, sen sulamadın, sen büyütmedin, sen korumadın ama sen kestin.
Hiç duymadın mı..
‘Yaş kesen baş keser.. Çocuklar..
Kıtır kıtır ağaç kesimi şehir merkezinde ormandakine nazaran daha insaflı..
Ormanlarımız hunharca kesiliyor.
Ne olduysa, kim karar verdiyse radar tepesi yine motorlu testerelerin dişleri arasında feryat figan kesilmiş.
Mesela neden..
Kim istedi bunu ? Kirazlı madeninin katlettiği alandan radar tepesinin ne farkı var..yıllar önce kesilmiş ve o zaman da yazmıştım. Biliyorum yazsak da, söylensek de değişen bir şey olmuyor ama en azından birkaç kişinin kulağına kar suyu kaçırıyorum..
İçimi soğutuyorum çocuklar ne yapayım.. Şimdi bekliyorum aklımda iki koca çınar ağacı var..
Biri Cumhuriyet Meydanında..
Atatürk Heykelinin arkasında ki çınar ağacı..
Diğeri de Halk Bahçesinin Eski Garaj kapısından girmeden önce solunuzda, kaldırımdaki zavallı. Bir sabah ya kesilmiş, ya kabaklanmış halde bulmaktan ödüm kopuyor.. Haa..
Bir de Hilton Otelin önündeki dut ağaçları bakalım ne zaman kabaklanacak..
Burada da bahane hazır zaten.. BiR: Hiton ‘efennim önümüz kapanıyor, biz şehrin turizmine katkı yapıyoruz, hallediverin şu dutcukları canım..
iKi: Kaldırıma düşen dutlardan yayalar rahatsız oluyor. Eh çok da dallanıp budaklandı, kabaklamak lazım. Bunu kafadan atmıyorum. Geçmişte bu dut ağaçları kabaklanmaktan helak oldu. Yine olursa şaşırmam, her an bekliyorum. İzleyip görelim. Meraklısına:
Bu yazıya bir nokta koymadan önce çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Çanakkale Belediyesinin parayı basıp Garanti Bankasından satın aldığı ve halk plajı haline getirerek vatandaşına hizmet verdiği Güzelyalı Halk Plajını gözünün önüne getir..
Plajın girişinde yolun üstünde kocaman meşe palamudu var.. (sanırım 2 adet). İçeride daha büyüğü; hatta çok büyük bir palamut ağacı vardı. Vardı diyorum; ne zaman ki kabaklama yapıldı sizlere ömür..
Öldü..
Sonra plaja yakın noktada başka bir palamut ağacı vardı..o da kabaklandı ve bil bakalım sonuç ne oldu. Sizlere ömür.. Büyük olan ağaç belki 200 yaşındaydı..200 yıl hiçbir şey olmamış, sonra bi kafa gelmiş ‘kabaklama’ yapmış ve koca ağaç sizlere ömür.
Kardeşim tekrar söylüyorum; kabaklamayın..
Halk Bahçesinde kabaklaya kabaklaya ağaç bırakmadınız.. Bonus:
Sen şimdi sabırla bu yazıyı buraya kadar okudun. Teşekkür hediyesi vermek istiyorum sana. Karayolları Çanakkale’de Hektor’un hazinesinin peşine düşmüş desem ne dersin..
Yarın ki yazımı okumanı öneriyorum; bu konunun perde arkasını anlatacağım..
Yürüdükçe açıldım; açıldıkça kafamın içinde bir yığın soru, başka dudaklarda ihtimal aradım. Bir köpek havladı ‘bebeğim ne istiyorsun’ diyecektim ki; tatlı şey ayağıma dolandı. Kokladı, sonra yüzüme baktı..
Baktı bakmasına da bi garipti..şimdiden yanıyor yavrucak kürkünün içinde. Daha sıcaklar basmadı ama soğuk toprak arıyor; gölge arıyor, meltem rüzgarlarını arıyor. Neyse efenim; benim yolum genellikle halk bahçesinden geçer. Arada bir bahçe içinde yolumu değiştiririm; kimi zaman yolumu uzatmak maksadıyla kimi zaman ağaçları saymak için..
Hiç dikkatimi çekmemişti; bizim gazetede okudum..
Çocuklar bahar bahar gülmekten gözümden yaş geldi..
Bak bak bak..ağaçlara isim veriyormuş Park Bahçeler Müdürlüğü.. Yahu sizin şehirde kesmediğiniz, kabaklamadığınız ağaç kaldı mı ki; isim veriyorsunuz. Koca koca ağaçlar birkaç kişinin insafına kurban edildi.. Hele çınar ağaçlarını hiç sorma..
Kabaklama kabaklama..
Eee nolacak; hastalıklı, her yeri ur olmuş ağaç popülasyonu yarattı bu kafa.
Olmadı kesiverdiniz.. Yalan mı. Sana bir yığın kestiğiniz, kabakladığınız (bu tanım ilgili birime ait) çınar ağacı gösterebilirim. En son tarihe tanıklık etmiş Fatih Camii önündeki çınar ağacını kuruduğu gerekçesiyle kurban ettiniz. Buradan defalarca yazdım; yıllardır ben yazmaktan yoruldum bu kafalar ağaçları kurban etmekten yorulmadı..
Kesmeyin kardeşim kesmeyin..
Bırakın ağaçlar büyüsün, serpilsin.. Yazın sıcağında yana yana gölge arıyorsunuz ya; bi durup düşün. O ağacı sen dikmedin, sen sulamadın, sen büyütmedin, sen korumadın ama sen kestin.
Hiç duymadın mı..
‘Yaş kesen baş keser.. Çocuklar..
Kıtır kıtır ağaç kesimi şehir merkezinde ormandakine nazaran daha insaflı..
Ormanlarımız hunharca kesiliyor.
Ne olduysa, kim karar verdiyse radar tepesi yine motorlu testerelerin dişleri arasında feryat figan kesilmiş.
Mesela neden..
Kim istedi bunu ? Kirazlı madeninin katlettiği alandan radar tepesinin ne farkı var..yıllar önce kesilmiş ve o zaman da yazmıştım. Biliyorum yazsak da, söylensek de değişen bir şey olmuyor ama en azından birkaç kişinin kulağına kar suyu kaçırıyorum..
İçimi soğutuyorum çocuklar ne yapayım.. Şimdi bekliyorum aklımda iki koca çınar ağacı var..
Biri Cumhuriyet Meydanında..
Atatürk Heykelinin arkasında ki çınar ağacı..
Diğeri de Halk Bahçesinin Eski Garaj kapısından girmeden önce solunuzda, kaldırımdaki zavallı. Bir sabah ya kesilmiş, ya kabaklanmış halde bulmaktan ödüm kopuyor.. Haa..
Bir de Hilton Otelin önündeki dut ağaçları bakalım ne zaman kabaklanacak..
Burada da bahane hazır zaten.. BiR: Hiton ‘efennim önümüz kapanıyor, biz şehrin turizmine katkı yapıyoruz, hallediverin şu dutcukları canım..
iKi: Kaldırıma düşen dutlardan yayalar rahatsız oluyor. Eh çok da dallanıp budaklandı, kabaklamak lazım. Bunu kafadan atmıyorum. Geçmişte bu dut ağaçları kabaklanmaktan helak oldu. Yine olursa şaşırmam, her an bekliyorum. İzleyip görelim. Meraklısına:
Bu yazıya bir nokta koymadan önce çok çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Çanakkale Belediyesinin parayı basıp Garanti Bankasından satın aldığı ve halk plajı haline getirerek vatandaşına hizmet verdiği Güzelyalı Halk Plajını gözünün önüne getir..
Plajın girişinde yolun üstünde kocaman meşe palamudu var.. (sanırım 2 adet). İçeride daha büyüğü; hatta çok büyük bir palamut ağacı vardı. Vardı diyorum; ne zaman ki kabaklama yapıldı sizlere ömür..
Öldü..
Sonra plaja yakın noktada başka bir palamut ağacı vardı..o da kabaklandı ve bil bakalım sonuç ne oldu. Sizlere ömür.. Büyük olan ağaç belki 200 yaşındaydı..200 yıl hiçbir şey olmamış, sonra bi kafa gelmiş ‘kabaklama’ yapmış ve koca ağaç sizlere ömür.
Kardeşim tekrar söylüyorum; kabaklamayın..
Halk Bahçesinde kabaklaya kabaklaya ağaç bırakmadınız.. Bonus:
Sen şimdi sabırla bu yazıyı buraya kadar okudun. Teşekkür hediyesi vermek istiyorum sana. Karayolları Çanakkale’de Hektor’un hazinesinin peşine düşmüş desem ne dersin..
Yarın ki yazımı okumanı öneriyorum; bu konunun perde arkasını anlatacağım..