Birinci sınıf öğrencilerimiz okuma-yazmayı büyük oranda öğrendiler. Okuma hızları değişkenlik gösterebilir, zaman zaman da ses ve hece hataları yapıyor olabilirler. Bu beklediğimiz bir süreç. Ancak; okuduklarını ne kadar anlıyorlar? Asıl derdimiz bu olmalı, bakın neden?
Güzel dilimizin alfabesinde 29 ses bulunur. Daha önceleri genellikle harf diyorduk ama ses temelli okuma yazma yöntemiyle artık ses ifadesini daha yaygın kullanır hale geldik. Bu sesler kurallı ve anlamlı bir şekilde yan yana gelerek heceleri, heceler de yan yana gelerek kelimeleri oluşturur. Her kelime de bir anlam taşır. Eğer kelimelerin taşıdıkları anlamları idrak etmeyle alakalı bir sorun yaşıyorsak bir duralım, sıkıntı büyük.
1. Sınıfın başlamasıyla değerli ailelerimizde öğretmenlerimizde bir heyecan başlar. Öğrencilerin çok zaman kaybetmeden okuma yazmayı öğrenmeleri arzu edilir. “elakin” ler havada uçuşur bir dönem. İlk ses grubunun tamamlanmasıyla süreç biraz daha hızlanır. Ses temelli okuma yazmanın mantığını çözen öğrenci daha sonra sırasıyla eklenen sesleri daha kolay sisteme dahil edeceğinden bir süre sonra velilerimizden ‘’Haftada iki harf veriyor artık öğretmenimiz.’’ gibisinden cümleler işitebiliriz.
Bakarak yazmalar, dikteler, hızlı okuma çalışmaları derken okuma bayramında buluveririz kendimizi. Akabinde okuma anlama çalışmaları, metinler de olaya dahil olurlar artık. Sesleri birleştirmeyi yeni halleden öğrencimiz, bu okudukları ile imtihan olmaya başlar şimdide.
‘’Ağacın dalında kaç kuş var ?’’
‘’Kerem’in dayısının otomobili hangi renk ?’’ gibi bir sürü sorunun muhatabı olmak kolay değil. Ne yazık ki işte tam da bu anda soruların bir kısmı cevapsız kalabiliyor. Eğer cevapsız kalan soruların sayısı çoksa ne yazık ki çocuğunuz okumuyor, kurallı bir seslendirme yapıyor.
Yaşanan bu sorun sadece metinlere sirayet etmekle de kalmıyor, Hayat Bilgisi dersinde ki sorulara yanıt vermek güçleşiyor, ilerleyen dönemlerde karşısına çıkacak Matematik problemleri de başa çıkılamaz hale geliyor. O zaman sizce de bu soruna yolun başındayken çözüm üretmek gerekmez mi? Gelin çözümleri birlikte arayalım.
-Öncelikle yazının bir anlamı olduğunu, bize bir şeyler anlattığını hissettirerek başlamalıyız işe. En basit örnekle evimizde ki kapının üzerine ‘’KAPI’’ yazmak bile yazıyla nesneyi eşlememize yardımcı olacaktır. İlerleyen dönemlerde düzenli olarak sözlük karıştırmanız. Türk Dil Kurumunun sıkı takipçisi olmanız da mesafe kat etmenize olanak sağlayacaktır.
-Çocuğunuzun sevdiği yiyecek, oyuncak ve materyalin yerini ona yazı ile ifade etmeniz yazıdan aldığı bilgi ile istediği sonuca ulaşmasını sağlayacağından daha dikkatli bir anlam arayışı içersine girecektir. Örneğin, oynamak istediği oyuncağın yerini ‘’Oyuncak televizyonun altında ki dolapta’’ yazarsanız, hem eğlenir hem çocuğunuzun anlama becerisini geliştirebilirsiniz.
-İnteraktif yani etkileşimli okumalar. Çocuğunuzla bir metin okurken, her cümlede ne anlatıldığını sorarak, metni bir noktada kesip devamında neler olacağını tahmin etmesini isteyerek, okuma sona erdiğinde ne anladığını özetlemesini isteyerek okuduğunu anlamasına katkıda bulunabilirsiniz. Çocuğunuz ne kadar çok okur, okuduğundan anladığını ne kadar çok anlatırsa süreç o kadar hızlı netilendirilecektir.
-Günlük yazarak duygu, düşüncelerini, yaşadıklarını yazı ile ifade eden birey yazı ile anlatabildiği için yine yazı ile daha kolay anlayacaktır.
Daha önce ki yazılarımda da belirttiğim gibi çocuklarınızı en iyi tanıyan sizler bahsettiğim örnekleri uyarlayarak ev ortamında daha işlevsel hale getirebilirsiniz.
Okuduğunu anlama konusunda ki sorunlarınız hala çözülememişse okulunuzun rehberlik öğretmenine başvurarak profesyonel bir yardım talep edebilirsiniz.
Okuduğunu anlama sadece Türkçe dersini değil, tüm eğitim sürecini olumsuz etkileyen bir problemdir.
Okuyan ama anlayamayan çocuklar, aslında seslendirirler.
YAZARLAR
Yayınlanma: 28 Mayıs 2020 - 12:55
Çocuğunuz gerçekten okuyor mu?
Birinci sınıf öğrencilerimiz okuma-yazmayı büyük oranda öğrendiler
YAZARLAR
28 Mayıs 2020 - 12:55
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir