Bankalar neden var? Hiç düşündünüz mü?
Bankalar var olma sebebi, insanların maddi varlıklarını güvence altına alma ihtiyaçlarıdır. Bu güvence altına alma esnasında, vatandaşların mevduatlarını topluca biriktirebilecekleri bir sistem gerekliliği kendince ortaya çıktı ve bankaların (ilk olarak Tapınak Şövalyeleri başka bir amaçla bankacılık faaliyetlerine başlamışlardı) ihtiyacı karşılamaları hasıl oldu. Bu sayede bir noktada toplanan para ile bankalar da iştirak sahibi olarak yatırıma yöneldiler ve toplum yararına bir güç meydana geldi.
Vatandaş parasını bankaya veriyor, banka da bu para ile işletmeler kuruyor ve vatandaşa iş imkanı sağlıyor, bu işlerden kazandığı paralar ile de vatandaşın kendisine emanet ettiği paraya faiz ödeyerek yine halka bir katma değer kazandırıyordu. Yani bir zamanlar… Şimdi sistem tamamen değişti. Bankalar artık yatırım yaparak istihdam yaratmıyorlar. Artık ülkemizde çok küçük bir kesim bankaya para yatıracak ve o paranın faizi alacak kadar zengin. Bankaya para yatırılsa bile kısa zamanda o paralar ihtiyaçlar sebebi ile geri çekiliyor. Artık sistem tersine dönmüş durumda. Günümüzde bankalar vatandaşa para veriyorlar ve vatandaş bankalara faiz veriyor. Tedavülde dolaşan para miktarı o kadar az ki, vatandaşın eline bankaya yatıracak kadar para geçmiyor bile. Hatta hatta, vatandaş artık harcayacağı parayı bankalardan kredi yöntemi ile almak zorunda kalıyor. Vatandaşın cebine bankalar para yerine kredi kartlarını yerleştirdiler. Gelirlerinin birkaç katı limite sahip kredi kartları ile vatandaşlar geleceklerini bir günde ipotek altına alarak bankalara karşı faiz borçlusu durumuna düşüyorlar. Yüz liralık ayakkabıyı yedi takside bölerek satın alan vatandaş hem faizi takside böldürünce tatmış oluyor hem de, kredi kartının ekstresinde ki en az ödeme tutarını ödeyerek bir kez daha kalan tutar için faiz ödüyor. Yüz liralık ayakkabı yedi taksit yerine en az ödeme tutarları yatırılarak sahip olunduğu için on beş ay sonra falan biten yüz liralık borcun maliyeti yüz elli liraya ulaşıyor. Ayakkabıyı üreten, satan, satın alan bile bu kazancı elde etmezken, ayakkabıyı hiç görmeyen banka en güzel kazancı elde ediyor. Vatandaşın iliğini kemiren bu sistemin yaratıcısı olan emperyal güçler sayesinde bu gün dışa bağımlı ekonomimizin içinden çıkılamaz sıkıntısını yaşıyoruz. Bu sıkıntıyı aşmamız için milli sermaye ile donanmış devlet bankalarımızın yeniden yatırıma girmelerini sağlamalıyız. Madencilik alanın da faaliyet gösteren ETİBANK nerede? Böyle bir devlet bankamız varken niçin altın ve bor rezervlerimizi yabancı sermaye tarumar eder ki? Ama yok artık ETİBANK. Sadece ETİBANK mı? SÜMERBANK nerede? Hani arazileri, hani fabrikaları? Halkın yararına olan bankalarımıza ne oldu? Oysa ki o iki bankanın da adını Mustafa Kemal ATATÜRK bilerek ve isteyerek, kasten, tarihi gözümüze sokmak istercesine koymuştu. Neredeler?
Geçmişimize, sermayemize, işimize ve aşımıza sahip çıkamadık. Topraklarımız yabancılara satıyoruz. Suriyelisi, Afganlısı çöreklendiler vatanımıza. Uykudan uyanmak ve sahip olamadıklarımızı yeniden elde etmek için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Bankalar var olma sebebi, insanların maddi varlıklarını güvence altına alma ihtiyaçlarıdır. Bu güvence altına alma esnasında, vatandaşların mevduatlarını topluca biriktirebilecekleri bir sistem gerekliliği kendince ortaya çıktı ve bankaların (ilk olarak Tapınak Şövalyeleri başka bir amaçla bankacılık faaliyetlerine başlamışlardı) ihtiyacı karşılamaları hasıl oldu. Bu sayede bir noktada toplanan para ile bankalar da iştirak sahibi olarak yatırıma yöneldiler ve toplum yararına bir güç meydana geldi.
Vatandaş parasını bankaya veriyor, banka da bu para ile işletmeler kuruyor ve vatandaşa iş imkanı sağlıyor, bu işlerden kazandığı paralar ile de vatandaşın kendisine emanet ettiği paraya faiz ödeyerek yine halka bir katma değer kazandırıyordu. Yani bir zamanlar… Şimdi sistem tamamen değişti. Bankalar artık yatırım yaparak istihdam yaratmıyorlar. Artık ülkemizde çok küçük bir kesim bankaya para yatıracak ve o paranın faizi alacak kadar zengin. Bankaya para yatırılsa bile kısa zamanda o paralar ihtiyaçlar sebebi ile geri çekiliyor. Artık sistem tersine dönmüş durumda. Günümüzde bankalar vatandaşa para veriyorlar ve vatandaş bankalara faiz veriyor. Tedavülde dolaşan para miktarı o kadar az ki, vatandaşın eline bankaya yatıracak kadar para geçmiyor bile. Hatta hatta, vatandaş artık harcayacağı parayı bankalardan kredi yöntemi ile almak zorunda kalıyor. Vatandaşın cebine bankalar para yerine kredi kartlarını yerleştirdiler. Gelirlerinin birkaç katı limite sahip kredi kartları ile vatandaşlar geleceklerini bir günde ipotek altına alarak bankalara karşı faiz borçlusu durumuna düşüyorlar. Yüz liralık ayakkabıyı yedi takside bölerek satın alan vatandaş hem faizi takside böldürünce tatmış oluyor hem de, kredi kartının ekstresinde ki en az ödeme tutarını ödeyerek bir kez daha kalan tutar için faiz ödüyor. Yüz liralık ayakkabı yedi taksit yerine en az ödeme tutarları yatırılarak sahip olunduğu için on beş ay sonra falan biten yüz liralık borcun maliyeti yüz elli liraya ulaşıyor. Ayakkabıyı üreten, satan, satın alan bile bu kazancı elde etmezken, ayakkabıyı hiç görmeyen banka en güzel kazancı elde ediyor. Vatandaşın iliğini kemiren bu sistemin yaratıcısı olan emperyal güçler sayesinde bu gün dışa bağımlı ekonomimizin içinden çıkılamaz sıkıntısını yaşıyoruz. Bu sıkıntıyı aşmamız için milli sermaye ile donanmış devlet bankalarımızın yeniden yatırıma girmelerini sağlamalıyız. Madencilik alanın da faaliyet gösteren ETİBANK nerede? Böyle bir devlet bankamız varken niçin altın ve bor rezervlerimizi yabancı sermaye tarumar eder ki? Ama yok artık ETİBANK. Sadece ETİBANK mı? SÜMERBANK nerede? Hani arazileri, hani fabrikaları? Halkın yararına olan bankalarımıza ne oldu? Oysa ki o iki bankanın da adını Mustafa Kemal ATATÜRK bilerek ve isteyerek, kasten, tarihi gözümüze sokmak istercesine koymuştu. Neredeler?
Geçmişimize, sermayemize, işimize ve aşımıza sahip çıkamadık. Topraklarımız yabancılara satıyoruz. Suriyelisi, Afganlısı çöreklendiler vatanımıza. Uykudan uyanmak ve sahip olamadıklarımızı yeniden elde etmek için daha ne kadar bekleyeceğiz?