Her şeyden önce müjdelerin yasallaşmasını mı takip edeyim, yoksa akşam evde ne yiyeceğimi mi düşüneyim? Siyasetin içine, yediden yetmiş yediye bir şekilde çekildik. Peki bu konuların ne kadarını konuşmak istiyoruz? Bizleri temsil edenlerin çeşitliliği mi az? Demokrasinin hangi evresinden, kime meydan okuyoruz?
Demokrasi, devletlerin halkıyla iletişim kurmasıdır. Öyle değil mi? Halkın talep, istek ve şikayetlerini dikkate almaktır. Demokrasi, halkın talep, istek ve şikayetleri sayesinde parayı korur. Mesela her ülke demokratikleşmeye, rasyonaliteye uygun değildir. Devletler halklarını sadece son 200-300 yıldır dinliyor. Bunu da zorunlu oldukları için yapıyorlar. Devletler imkan buldukça ve halkı buna müsait oldukça egemenliklerini tekrardan semavi güçlere dayandıracaktır, bu yol tutmazsa ideolojilerle harmanlayacaktır. İdeolojiler de dinler gibi düşünceleri kısıtlar. Şeklini değiştiren ideolojiler dünyevi boyutta da karşımıza çıkabilir. Bu açıdan da oldukça tehlikelidir. Bazı dinler sekülerleşemez. Sekülerlik, dinsizleşme de değildir. Sekülerlik ve rasyonalite gündelik düşüncelerin mitolojiden ya da ilahiyattan ayrılmasıdır. Mesela, İslamiyet toplumsal yaşamda herşeye kural koyan bir din olduğu için ülkemiz rasyonelleşemez, nedenlerine semadan cevap bekler ve sorunlarını alın yazılarında arar. Bu yüzden Türkiye' nin demokratikleşmesi oldukça zordur ancak imkansız değildir.
40' lı yıllarda tek parti yönetimiyle idare edilen Türkiye' de savaş ekonomisi de tek elden yönlendiriliyordu. Aslında iktidarın önünde Birinci Dünya Savaşı gibi bir örnek bulunmaktaydı. O dönemde alınan tedbirlere rağmen karaborsa ve vagon ticareti nedeniyle bazı kesimler servetlerine servet katarken halkın en temel ihtiyaçları bile karşılanamamıştı. O zamanki devlet yönetimi de çeşitli kanunlar çıkararak ekonomik sıkıntıları çözmeye çalıştı. 1942 yılında çıkarılan ve dünya kamuoyuna mal olan Varlık Vergisi ile zenginlerin ve özellikle de gayrimüslimlerin mallarına el konuldu.
İşte bu yılların önemli bir kanunu da "Milli Korunma Kanunu" oldu ve bu kanunla ülke içinde karaborsanın önüne geçilmesi ve halkın temel ihtiyaçlarının karşılanması amaçlandı.
Sonuçta büyük tüccar ve büyük toprak sahipleri daha da zenginleşmiş, polisiye önlemler bir işe yaramadığı gibi hırsızlık, karaborsa ve vurgunlar artmış, halkın temel maddelere ulaşımı bile problemli hale gelmiştir.
Bu dönemde yaşananlar, üretimi artıracak tedbirlerle küçük üreticiyi ve köylüyü desteklemek yerine devletin iktisadi hayatın her alanına müdahaleci yaklaşımının olumlu bir sonuç vermediğini göstermiş oldu. Nitekim savaşa girmeyen Türkiye, "müdahaleci yöntemler ve vurgunculuk nedeniyle" İkinci Dünya Savaşı’nda % 365 enflasyonla dünyada enflasyonun en fazla olduğu ülke olmuştu.
Son olarak şunu da hatırlayalım. CHP' nin "devletçi" politikalarını eleştirerek iktidara gelen Adnan Menderes iktidarı da ekonomik krizle baş edemeyince MKK' yı biraz revize ile yeniden uygulamaya koymuş, karaborsaya son vermek için ağır cezalara başvurmuş ancak hiçbir tedbir çözüm olmayınca büyük bir devalüasyon sonrasında IMF ile anlaşmak zorunda kalmıştı.
İyi haftalar.
YAZARLAR
Yayınlanma: 16 Ocak 2023 - 09:00
Demo
Her şeyden önce müjdelerin yasallaşmasını mı takip edeyim, yoksa akşam evde ne yiyeceğimi mi düşüneyim? Siyasetin içine, yediden yetmiş yediye bir şekilde çekildik
YAZARLAR
16 Ocak 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir