Bu hafta sizlerle Emekliler Türkiye Meclisi Aktivistlerinden Sayın Ali Ersin Gür'ün bir yazısını paylaşıyorum Kendilerine teşekkür ediyorum.
Politik arenada ağzını açan herkes “demokrat ve demokrasiden yana” olduğundan dem vuruyor. Bu durum öylesine karmaşık bir hal aldı ki gelinen noktada ya bu sözü sarf edenler “demokrasinin” ne anlama geldiğini bilmiyorlar ya da bilinçli olarak hak etmedikleri böyle bir nitelendirmeyi özellikle kullanma yolunu tercih ediyorlar.
ABD Ortadoğu’ya ve Irak’a “demokrasi getireceğiz” iddiasıyla askeri müdahalelerde bulunup yerel halka karşı her türlü suçu işlerken bir yandan da kendisini demokrasinin koruyucusu pozlarıyla ortalıkta caka satmaktadır.
İşin daha da ilginci Baba Bush bir yandan “Demokrasinin küresel yayılımı terörizmle tiranlığın etkisiz hale getirilmesinde nihai güçtür” söyleminde bulunurken, diğer tarafta dünyanın bir çok anti demokratik rejimleriyle yan yana durması ve hatta ABD’nin geçmişte Türkiye, Şili, Endonezya vs. gibi ülkelerde darbeler yaptırıp temsili ve taklidi demokrasiyi rafa kaldırtması da önemli bir çelişki olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
Gerçek şu ki Bay Buşh’un demokrasi anlayışı ile bizim demokrasi anlayışımız kuzey kutbu ile güney kutbu kadar birbirine zıt ve taban tabana ters anlayışlardır. Onun için demokrasi sadece bir politik araçken bizim için demokrasi bir yaşam biçimidir. O demokrasiden, kendi iktidarını kamufle etmek ve halkı aldatmak amacıyla “temsili ve taklidi” demokrasiyi anlarken, biz demokrasi sözcüğünden Doğrudan Demokrasiyi yanı halkın gerçek manada kendi iktidarını anlıyoruz.
Burjuvazi, günümüzde gerçek demokrasi yani doğrudan demokrasinin içini boşaltarak onu yozlaştırmakta ve sahte bir uygulamayı parlak ambalajlar ve tumturaklı sözlerle halka yutturmaktadır. Gerçek demokrasi olan Doğrudan Demokrasiden bihaber geniş halk kitleleri ne yazık ki bu oltaya takılmakta ve gerçek demokrasiyi araştırıp öğrenmeyi ve yaşamında uygulamayı akıl dahi etmemektedirler.
Atina Site Devleti’nde bundan 2.500 yıl önce uygulanmış olan Doğrudan Demokrasinin, günümüzdeki bir çok ülke yönetimlerinden çok daha ileri bir demokrasi anlayışına sahipken bunu görmeyip hala temsili ve taklidi demokrasiyi benimseyip ondan yana taraf takınmak hakikaten oldukça üzücü bir durum. Gelin Pericles’in bundan 2.500 yıl önceki ünlü Cenaze Töreni Söylevi’ndeki şu sözleri hep birlikte okuyup üzerinde düşünelim; ““Şunu belirtmeliyim ki, bizim yönetim sistemimiz komşularımızın yönetim sistemlerinin (kurumlarının) bir kopyası değil; daha ziyade, onlar için bir modeldir. Devlet düzenimize (anayasamıza) demokrasi denilir, çünkü güç küçük bir azınlığın değil halkın elindedir. Yurttaşlarımız arasında anlaşmazlıkların söz konusu olduğu durumlarda, herkes yasalar karşısında eşittir; kamu görevini kimin üstleneceğinin söz konusu olduğu durumlarda belirleyici olan kişinin hangi sınıfa mensup olduğu değil, kimin işin hakkını verebileceğidir. İçinde devlete hizmet etme arzusu olduğu sürece, kimse fakir diye siyasetten dışlanamaz. Tıpkı siyasal yaşamımız gibi, günlük yaşamımız, birbirimizle ilişkilerimiz de hür ve açıktır”
Gerçek demokrasilerde temsil veya temsilci/vekil yoktur. Yurttaşlar karar alma süreçlerine kendileri bizzat aktif olarak katılır. Bu sistemde profesyonel politikacılara ihtiyaç yoktur. Yöneten ve yönetilen ayrımı yoktur. Herkes kendi kendisinin hem yöneteni ve hem de yönetilenidir. Bu sitemde işler imece usulü ortak akıl ve kolektif çaba ile yürütülür. Dolayısıyla herkes gücü ve yetenekleri oranında üretime katkı sunar ve üretilen üründen de sadece ihtiyacı kadarını alır. Kısacası Doğrudan Demokrasi Yönetim biçimi, cennetin bu dünyadaki gerçeğe en yakın uygulamasıdır. Geldiğimiz noktada gönül rahatlığıyla şunu söyleyebiliriz ki temsili ve taklidi demokrasi artık miadını doldurmuş ve günümüzün toplumsal ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Bugün küresel bazda yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel kriz, hiç şüphe yok ki temsili ve taklidi demokrasinin krizidir. Bu kriz Doğrudan Demokrasinin yeniden yaşam bulmasıyla çözülecektir ve 21.yüzyıl Doğrudan Demokrasi ile kadının yüzyılı olacaktır .
ALİ ERSİN GÜR
Politik arenada ağzını açan herkes “demokrat ve demokrasiden yana” olduğundan dem vuruyor. Bu durum öylesine karmaşık bir hal aldı ki gelinen noktada ya bu sözü sarf edenler “demokrasinin” ne anlama geldiğini bilmiyorlar ya da bilinçli olarak hak etmedikleri böyle bir nitelendirmeyi özellikle kullanma yolunu tercih ediyorlar.
ABD Ortadoğu’ya ve Irak’a “demokrasi getireceğiz” iddiasıyla askeri müdahalelerde bulunup yerel halka karşı her türlü suçu işlerken bir yandan da kendisini demokrasinin koruyucusu pozlarıyla ortalıkta caka satmaktadır.
İşin daha da ilginci Baba Bush bir yandan “Demokrasinin küresel yayılımı terörizmle tiranlığın etkisiz hale getirilmesinde nihai güçtür” söyleminde bulunurken, diğer tarafta dünyanın bir çok anti demokratik rejimleriyle yan yana durması ve hatta ABD’nin geçmişte Türkiye, Şili, Endonezya vs. gibi ülkelerde darbeler yaptırıp temsili ve taklidi demokrasiyi rafa kaldırtması da önemli bir çelişki olarak tarih sayfalarında yerini almıştır.
Gerçek şu ki Bay Buşh’un demokrasi anlayışı ile bizim demokrasi anlayışımız kuzey kutbu ile güney kutbu kadar birbirine zıt ve taban tabana ters anlayışlardır. Onun için demokrasi sadece bir politik araçken bizim için demokrasi bir yaşam biçimidir. O demokrasiden, kendi iktidarını kamufle etmek ve halkı aldatmak amacıyla “temsili ve taklidi” demokrasiyi anlarken, biz demokrasi sözcüğünden Doğrudan Demokrasiyi yanı halkın gerçek manada kendi iktidarını anlıyoruz.
Burjuvazi, günümüzde gerçek demokrasi yani doğrudan demokrasinin içini boşaltarak onu yozlaştırmakta ve sahte bir uygulamayı parlak ambalajlar ve tumturaklı sözlerle halka yutturmaktadır. Gerçek demokrasi olan Doğrudan Demokrasiden bihaber geniş halk kitleleri ne yazık ki bu oltaya takılmakta ve gerçek demokrasiyi araştırıp öğrenmeyi ve yaşamında uygulamayı akıl dahi etmemektedirler.
Atina Site Devleti’nde bundan 2.500 yıl önce uygulanmış olan Doğrudan Demokrasinin, günümüzdeki bir çok ülke yönetimlerinden çok daha ileri bir demokrasi anlayışına sahipken bunu görmeyip hala temsili ve taklidi demokrasiyi benimseyip ondan yana taraf takınmak hakikaten oldukça üzücü bir durum. Gelin Pericles’in bundan 2.500 yıl önceki ünlü Cenaze Töreni Söylevi’ndeki şu sözleri hep birlikte okuyup üzerinde düşünelim; ““Şunu belirtmeliyim ki, bizim yönetim sistemimiz komşularımızın yönetim sistemlerinin (kurumlarının) bir kopyası değil; daha ziyade, onlar için bir modeldir. Devlet düzenimize (anayasamıza) demokrasi denilir, çünkü güç küçük bir azınlığın değil halkın elindedir. Yurttaşlarımız arasında anlaşmazlıkların söz konusu olduğu durumlarda, herkes yasalar karşısında eşittir; kamu görevini kimin üstleneceğinin söz konusu olduğu durumlarda belirleyici olan kişinin hangi sınıfa mensup olduğu değil, kimin işin hakkını verebileceğidir. İçinde devlete hizmet etme arzusu olduğu sürece, kimse fakir diye siyasetten dışlanamaz. Tıpkı siyasal yaşamımız gibi, günlük yaşamımız, birbirimizle ilişkilerimiz de hür ve açıktır”
Gerçek demokrasilerde temsil veya temsilci/vekil yoktur. Yurttaşlar karar alma süreçlerine kendileri bizzat aktif olarak katılır. Bu sistemde profesyonel politikacılara ihtiyaç yoktur. Yöneten ve yönetilen ayrımı yoktur. Herkes kendi kendisinin hem yöneteni ve hem de yönetilenidir. Bu sitemde işler imece usulü ortak akıl ve kolektif çaba ile yürütülür. Dolayısıyla herkes gücü ve yetenekleri oranında üretime katkı sunar ve üretilen üründen de sadece ihtiyacı kadarını alır. Kısacası Doğrudan Demokrasi Yönetim biçimi, cennetin bu dünyadaki gerçeğe en yakın uygulamasıdır. Geldiğimiz noktada gönül rahatlığıyla şunu söyleyebiliriz ki temsili ve taklidi demokrasi artık miadını doldurmuş ve günümüzün toplumsal ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Bugün küresel bazda yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel kriz, hiç şüphe yok ki temsili ve taklidi demokrasinin krizidir. Bu kriz Doğrudan Demokrasinin yeniden yaşam bulmasıyla çözülecektir ve 21.yüzyıl Doğrudan Demokrasi ile kadının yüzyılı olacaktır .
ALİ ERSİN GÜR