Gelişmemiş toplumlarda dikkat çeken en önemli dört unsur nedir diye sorarsanız, cevabım çok net: Bilim yerine hurafelere inanmak, örgütsüzlük, güce tapma ve otoriterleşmek derim. Bu her dört olumsuz unsur birbirini besler ve tetikler. Oysa ki gelişmiş çağdaş toplumlarda durum bunun tam tersidir. Oradaki belirleyici dört unsur, bilim, örgütlenme, eşitlik ve demokrasidir.
Son günlerde sonuçlarıyla birlikte yaşamakta olduğumuz ve bundan sonra da daha uzun bir süre yaşamımızı etkilemeye devam edecek olan 6 Şubat Maraş depremi bize gösterdi ki bilime aykırı yaşam, paraya ve güce tapmak, örgütsüzlük ve demokrasiden uzaklaşmak sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda büyük yıkımlara ve bunun sonucu kitlesel ölümlere de yol açmaktadır.
Eğer belediyeler fay hattının geçtiği alanları imara açmayıp, oralarda yapılaşmaya ruhsat ve iskan vermemiş olsaydı ülkemizde yaşanan depremlerin sonuçları bu kadar yıkıcı olur muydu? Müteahhitler zemin analizlerine, mühendislik ve mimari bilgilere uygun yapı imal etse, demir, çimento ve malzemeden çalmasaydı bu kadar çok bina yıkılır mıydı? Japonya’da benzer depremlerde kimsenin burnu kanamazken bizden neden binlerce can kaybı yaşanıyor? Yapı Denetim Şirketleri gerçekten inşaat süresince gerekli denetimi ciddi bir şekilde yapmış olsa bu binalar bunca insana mezar olur muydu? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmiş olsaydı, kocaman ilçe ve şehirler yerle bir olup haritadan silinir miydi? Peki bu kurumlar ve kurumları işgal edenler neden görevlerini hakkıyla yerine getirmedi? Bunları denetleyecek ve hukuken hesap soracak bir yer veya güç yok mu? Eğer ki yoksa böylesi bir mekanizmayı oluşturmak mümkün müdür?
Bize göre tüm bu olumsuzlukları denetleyip frenleyecek en etkili güç, BİLİNÇLİ VE SORUMLULUK SAHİBİ YURTTAŞLARIN ÖRGÜTLÜLÜĞÜDÜR. Aslında insanları öldüren deprem değil, cehalet, ihmal, bilgisizlik ve tedbirsizliktir. Aslolan, depremde göçük altında kalanları ölü veya diri olarak çıkarmak değil, deprem gerçekleşmeden önce her türlü tedbiri alarak depreme dayanıklı yapılaşmaya gitmek olmalıdır. Bunun için de yasal mevzuat kadar, yasaların uygulanması için toplumsal baskı uygulayacak bilinçlenmiş örgütlü kesimlere ihtiyaç var. Deprem bölgesi olan ülkemizde dikey yapılaşma yerine tek katlı yatay yapılaşmaya ağırlık vermenin de kısmen çözüm olabileceğini düşünüyoruz.
Örgütlenmiş her türlü kötülüğün karşısına ÖRGÜTLENMİŞ İYİLİĞİ çıkaramadığımız müddetçe ne yazık ki ocaklarımızda ağıt, meydanlarımızda hıçkırıklarımız, feryat ve figanlarımız eksik olmayacaktır. Yıkıcı sorunlarla uğraşmak yerine, ÖNLEYİCİ TEDBİRLERE odaklanmak, hem maliyeti düşürecek ve hem de yaşamımızla ödediğimiz ciddi bedellerle karşılaşmamış oluruz.
Bugün yaşamakta olduğumuz bütün bu olumsuzlukların müsebbibinin örgütsüzlük olduğunu görememek büyük bir aymazlıktır. Toplumun tüm kesimleri gibi nüfusu 13.9 milyona varan emeklilerin de bir araya gelerek sendikalaşması gerekir. 1939 Büyük Erzincan depreminden beri her seferinde aynı manzara ile karşılaşıyoruz. Deprem ve sonrasından en çok olumsuz etkilenenlerin ise çocuk, kadın ve yaşlılar (emekliler) olduğunu biliyoruz. Ülkemiz ne yazık ki deprem kuşağında yer almakta olup Marmara Depreminin de eli kulağındadır. Yine aynı çığlık, yine aynı feryat-figan ve yine aynı manzaralarla karşılaşmak istemiyorsak BİR AN ÖNCE SENDİKAL ÖRGÜTLLENMEYE HIZ VERİP, ETKİN, YAYGIN, KİTLESEL VE GÜÇLÜ BİR EMEKLİLER SENDİKASI KURMALIYIZ. Aksi takdirde daha çok ağlar ve daha çok ağıtlar dinleriz. Son sözümüz şu olsun: Örgütlü kötülüğe karşı, Örgütlü İyilik..!
YAZARLAR
Yayınlanma: 17 Şubat 2023 - 09:00
DEPREM VE SENDİKAL ÖRGÜTLENME ÜZERİNE
Gelişmemiş toplumlarda dikkat çeken en önemli dört unsur nedir diye sorarsanız, cevabım çok net: Bilim yerine hurafelere inanmak, örgütsüzlük, güce tapma ve otoriterleşmek derim
YAZARLAR
17 Şubat 2023 - 09:00
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir