Köleliğin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Köle, hürriyetine sahip olmayan, başkalarının hükmü altında bulunan ve para ile alınıp satılan kişilerdi. Çok eski tarihlerden beri savaşta esir düşenler, ağır suç işleyenler, borcunu ödeyemeyenler, korsanlar tarafından kaçırılanlar köle kabul edilir, köle pazarlarında satılırdı. Erkek kölelerin çocukları da köle olur.
İlk kanunlar İngiltere’de ve ABD’de 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, 1807 yılında çıkarılmış, daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izlemişti. Avrupa'da İngiltere'den sonra köleliği ilk kaldıran Osmanlı İmparatorluğu'dur. Osmanlı'da kölelik, Sultan Abdülmecid döneminde 1847’de bir fermanla yasaklandı. Yasaklamalarla sadece prangalı kölelik kaldırıldı. Sanayi devrimlerinden sonra belki de, sahiplerinin büyük şirketler olduğu prangasız kölelik başladı. Günde 10-12 saat düşük ücretlerle çalışan, hemen hemen özel hayatları olmayan, ailelerine vakit ayıramayan, hayatının yarısından çoğunu çalışarak geçiren yarı modern kölelik dönemi birçok ülkede hala devam ediyor. Dini buyruklarla yönetilen bazı ülkelerde hala kadın köle pazarları kuruluyor. MİLENYUM ÇAĞI
2000 yılında sözde milenyum çağına girdik. Milenyum çağları biner yılda bir olduğu kabul edilmiş. Milenyum yılında ve sonrasında doğanlar ‘Z’ kuşağı olarak adlandırıldı. Bu kuşak, teknoloji ve internetin hızla gelişmesiyle birlikte, benim ‘dijital firavun’ olarak adlandırdığım dönemin içinde. Bu dijital firavunun köleleri sadece ‘Z’ kuşağı değil. Hemen hemen her yaştaki çoğu kişi sosyal medya ve internetin bağımlısı olmuş durumda. Bu öyle sağlıksız bir durum haline geldi ki, iki saat internet kesilse çoğu kişinin ruhsal dengeleri bozuluyor. Sağa sola sataşmaya başlıyorlar. İnternete karşı falan değilim. İnternet artık çağımızın vazgeçilmez bir veri tabanı. Birçok işimizi internet üzerinden haledebiliyoruz. Bu insanlık için büyük bir kolaylık. Banka işleri, faturalar, bazı resmi evrak işleri, sevdiklerimizle görüntülü konuşarak hasret gidermek, bazı belgelerin internet üzerinden gönderilmesi ve alınması buna benzer ve vaktimizi alacak çoğu işimizi internet üzerinden yapıyoruz. Dünyadaki bütün gelişmelerden anında haberimiz oluyor. Bu da kendimize ayıracak daha çok vaktimizin kalmasını sağlıyor. Peki bu boş vakitlerimizi ne kadar verimli kullanabiliyoruz? DİJİTAL PRANGALI MODERN KÖLELERİZ
Hayatımızı kolaylaştırarak özel hayatımıza daha çok vakit ayırmamızın önünü açan kuşkusuz internete erişim. O internet denilen dijital firavun aynı zamanda sosyalleşmek için kalan zamanımızı da bizden sosyal aracılığıyla çalıyor. İşimizde, evimizde, aile ziyaretlerinde, arkadaşlarımızla buluştuğumuzda başımızı akıllı telefonlardan kaldıramıyoruz. Adeta sosyal medyanın kölesi olmuş durumdayız. Wifi dijital prangamız oldu ve bizi internete bağladı. Dijital prangamızı bir türlü koparıp sosyal medyadan kurtulamıyoruz.
Akşama kadar akıllı telefonlar elimiz altında. Günde yüzlerce kez ekranını açıp bakıyoruz kim ne yapmış ne paylaşmış diye. Herkes, yediği-içtiğini, gezip-tozduğunu, en kötü ve en mutlu anlarını anında sosyal medyada paylaşıyor. Bunda artık genç, orta yaş ve yaşlı sınırlaması yok. Eline akıllı telefon alan ve internet bağlantısı olan herkes adeta sosyal medya fenomeni olma peşinde. Bir paylaşımda bulunuyoruz ve o paylaşımı kaç kişinin gördüğünü öğrenmek için belki de onlarca kez telefondan kontrol ediyoruz. Artık mutluluklar ve moralimizin ne kadar düzgün ya da kötü olduğu beğeni sayılarına bağlanmış durumda, bu vazgeçilmezlik tam bir dijital kölelik gibi. Bağımlıyız, alkol sigara bağımlısı gibi sosyal medya bağımlısı olmuşuz hem de buna bizi hiç kimse zorlamadan. Birçok insancıl duygu ve düşüncelerimizi internet denilen dijital firavun adeta kontrol altın almış gibi. Her şeyi dengeli ve ihtiyacımız kadar tüketmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü hayatımız ve hayatımızın içindeki zamanımız çok değerli ve önemli.
Haftaya teknoloji ve internetten bağımsız bir yarı komün yaşamın mümkün olup olamayacağı konusunda yazmayı düşünüyorum. Belki de daha mutlu ve huzurlu yarı komün bir yaşam mümkündür. Arada dijital pranganız olan wifi bağlantılarını koparın.
İlk kanunlar İngiltere’de ve ABD’de 19. yüzyılın ilk çeyreğinde, 1807 yılında çıkarılmış, daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izlemişti. Avrupa'da İngiltere'den sonra köleliği ilk kaldıran Osmanlı İmparatorluğu'dur. Osmanlı'da kölelik, Sultan Abdülmecid döneminde 1847’de bir fermanla yasaklandı. Yasaklamalarla sadece prangalı kölelik kaldırıldı. Sanayi devrimlerinden sonra belki de, sahiplerinin büyük şirketler olduğu prangasız kölelik başladı. Günde 10-12 saat düşük ücretlerle çalışan, hemen hemen özel hayatları olmayan, ailelerine vakit ayıramayan, hayatının yarısından çoğunu çalışarak geçiren yarı modern kölelik dönemi birçok ülkede hala devam ediyor. Dini buyruklarla yönetilen bazı ülkelerde hala kadın köle pazarları kuruluyor. MİLENYUM ÇAĞI
2000 yılında sözde milenyum çağına girdik. Milenyum çağları biner yılda bir olduğu kabul edilmiş. Milenyum yılında ve sonrasında doğanlar ‘Z’ kuşağı olarak adlandırıldı. Bu kuşak, teknoloji ve internetin hızla gelişmesiyle birlikte, benim ‘dijital firavun’ olarak adlandırdığım dönemin içinde. Bu dijital firavunun köleleri sadece ‘Z’ kuşağı değil. Hemen hemen her yaştaki çoğu kişi sosyal medya ve internetin bağımlısı olmuş durumda. Bu öyle sağlıksız bir durum haline geldi ki, iki saat internet kesilse çoğu kişinin ruhsal dengeleri bozuluyor. Sağa sola sataşmaya başlıyorlar. İnternete karşı falan değilim. İnternet artık çağımızın vazgeçilmez bir veri tabanı. Birçok işimizi internet üzerinden haledebiliyoruz. Bu insanlık için büyük bir kolaylık. Banka işleri, faturalar, bazı resmi evrak işleri, sevdiklerimizle görüntülü konuşarak hasret gidermek, bazı belgelerin internet üzerinden gönderilmesi ve alınması buna benzer ve vaktimizi alacak çoğu işimizi internet üzerinden yapıyoruz. Dünyadaki bütün gelişmelerden anında haberimiz oluyor. Bu da kendimize ayıracak daha çok vaktimizin kalmasını sağlıyor. Peki bu boş vakitlerimizi ne kadar verimli kullanabiliyoruz? DİJİTAL PRANGALI MODERN KÖLELERİZ
Hayatımızı kolaylaştırarak özel hayatımıza daha çok vakit ayırmamızın önünü açan kuşkusuz internete erişim. O internet denilen dijital firavun aynı zamanda sosyalleşmek için kalan zamanımızı da bizden sosyal aracılığıyla çalıyor. İşimizde, evimizde, aile ziyaretlerinde, arkadaşlarımızla buluştuğumuzda başımızı akıllı telefonlardan kaldıramıyoruz. Adeta sosyal medyanın kölesi olmuş durumdayız. Wifi dijital prangamız oldu ve bizi internete bağladı. Dijital prangamızı bir türlü koparıp sosyal medyadan kurtulamıyoruz.
Akşama kadar akıllı telefonlar elimiz altında. Günde yüzlerce kez ekranını açıp bakıyoruz kim ne yapmış ne paylaşmış diye. Herkes, yediği-içtiğini, gezip-tozduğunu, en kötü ve en mutlu anlarını anında sosyal medyada paylaşıyor. Bunda artık genç, orta yaş ve yaşlı sınırlaması yok. Eline akıllı telefon alan ve internet bağlantısı olan herkes adeta sosyal medya fenomeni olma peşinde. Bir paylaşımda bulunuyoruz ve o paylaşımı kaç kişinin gördüğünü öğrenmek için belki de onlarca kez telefondan kontrol ediyoruz. Artık mutluluklar ve moralimizin ne kadar düzgün ya da kötü olduğu beğeni sayılarına bağlanmış durumda, bu vazgeçilmezlik tam bir dijital kölelik gibi. Bağımlıyız, alkol sigara bağımlısı gibi sosyal medya bağımlısı olmuşuz hem de buna bizi hiç kimse zorlamadan. Birçok insancıl duygu ve düşüncelerimizi internet denilen dijital firavun adeta kontrol altın almış gibi. Her şeyi dengeli ve ihtiyacımız kadar tüketmeyi öğrenmeliyiz. Çünkü hayatımız ve hayatımızın içindeki zamanımız çok değerli ve önemli.
Haftaya teknoloji ve internetten bağımsız bir yarı komün yaşamın mümkün olup olamayacağı konusunda yazmayı düşünüyorum. Belki de daha mutlu ve huzurlu yarı komün bir yaşam mümkündür. Arada dijital pranganız olan wifi bağlantılarını koparın.