Dünya nüfusu 8 milyar oldu

Dünya nüfusu bugünlerde 8 milyara ulaştı. Öngörüler, bu artışın pik yaptıktan sonra düşmeye başlayacağı yönünde. İnsanlık tarihi nüfus patlamaları, savaşlar, salgınlar ve iklim değişikliği gibi pek çok olaya tanıklık etti. Dünya nüfusunda Sanayi Devrimi'nin ardından hızlı bir yükseliş yaşanmakta. 1800'lerde 1 milyara çıkan nüfus Kasım 2022'de 8 milyara ulaştı. Küresel çapta doğum oranlarında düşüş yaşanıyor ancak dünya nüfusunda artış sürüyor. Peki, 8 milyar insan dünya için ne anlama geliyor? Nüfusbilim uzmanlarının görülerine göre, İnsanlık, zamanın bir noktasında herkes için geçerli tek bir ideal yaşam biçimi hedefliyor olsaydı tek bir ideal nüfus da olabilirdi. Tek tek bireylerin daha uzun ve sağlıklı yaşadıkları, istedikleri sayıda çocuk sahibi oldukları ve kendileri için ideal gördükleri bir coğrafyada yaşamlarını sürdürdükleri bir nüfus yapısı olmalı. Veriler bir süre daha nüfusun yavaşlayarak artmaya devam edeceği ve 2030 yılında 8,5 milyar civarına ulaşacağını gösteriyor. Nüfusun 2050 yılında 9,7 milyar civarına yükselmesinin ve en kalabalık haline yani 10,4 milyara 2080’li yıllarda ulaşması öngörülüyor. İnsan nüfusunun artmasının daha fazla yerleşim alanı, tarımsal üretim ve fabrika üretimi anlamına geldiği, tatlı su kaynağı paylaşımında kişi başına düşen miktarın, ormanlık alanın ve vahşi doğanın da azalması anlamına geliyor.
Nüfus artışı türümüzün devamı isteğimizden doğduğu biliniyor. Bu durumun çok temelde üretim ve tüketim arasındaki denge gibi iktisadi ve siyasi ihtiyaçlar içeriyor. Bu ihtiyaç, hangi iktisadi, siyasi ve sosyal ilişkiler içinde dünyanın neresinde yaşadığımızla ilgili karmaşık bir durum. Bu nedenlerle, aynı dönemde bir ülkenin azalan, diğerinin artan nüfusu demografik bir problem olarak tarif edilmekte. Dünya nüfusunun 8 milyarı geçmesiyle toplam tüketimimizin ve doğaya verdiğimiz zararın her geçen gün artacağı bilinen bir gerçek.
BM Nüfus Fonu'nun raporuna göre, nüfusun 7 milyardan 8 milyara yükselmesi sürecinde nüfus artışının yarısından fazlasını üstlenen 10 ülke mevcut. Buna en büyük katkıyı yapan ülke açık ara Hindistan. Hindistan'ı Çin ve Nijerya takip ediyor. Dünya nüfusu 2037'de 9 milyara ulaşacak ve bu süreçte Asya ile Afrika başı çekecek. Dünyanın en kalabalık ülkeleri ise sırayla, Çin, Hindistan, ABD, Endonezya, Pakistan, Nijerya, Brezilya, Bangladeş, Rusya ve Meksika. Tahminler, 2100 yılında Türkiye'nin 107.1 milyon, Almanya'nın 83.2 milyon ve Fransa'nın 69.6 milyon nüfusa ulaşacağı yönünde. Dünya nüfusunun tarihsel değişimini inceleyen çalışmaların, M.Ö. 10 binli yıllardan beri nüfusun arttığını gösterdiği biliniyor. Daha yakın dönemlere odaklanacak olursak nüfus büyüklüğündeki hızlı değişim dünya nüfusunun 1 milyara ulaştığı 1800’lerden sonra yaşandı. Nüfusun en hızlı artığı dönemlerin ise 1960’lar olduğunu kaydediyor. Uzmanlar bu artış hızını büyük oranda tıptaki gelişmeler olarak izah ediyor.
Amerikan Doğal Tarih Müzesi'nin ilgili kılavuzunda insan nüfusu yükseldikçe doğal kaynakların kullanımının da arttığına vurgu yapılarak, aile planlamasının önemine işaret ediliyor. Kılavuzda ayrıca, tüketimin azaltılması, kirliliklerin kontrol altına alınması ve yaşam alanların korunmasının dünyanın geleceği için büyük önem taşıyor. Dünya nüfusuna eklenen bir sonraki 8 ila 9 milyar arası kişiden 920 milyonunun, alt-orta ve düşük gelirli ülkelerde yaşaması öngörülüyor. Çin'in nüfusunun zirveye ulaşması ve ardından azalmaya başlaması bekleniyor. Hindistan'ın 2023'te, "dünyanın en kalabalık ülkesi" olarak Çin'i geride bırakacağı tahmin ediliyor. Nüfus artışının genel olarak yavaşlamasının, çalışma yaşındakilerin oranının artmasına neden olduğundan ekonomik büyümeyi de etkileyebileceği bekleniyor. BM, küresel toplumun karşı karşıya olduğu zorluklara da dikkat çekiyor.
İklim değişikliği, şiddet ve ayrımcılık gibi, 11 yıl önce dünya 7 milyar nüfusa ulaştığında dile getirilen temel endişeler ve zorluklar hala sürüyor. İklim krizi ve doğal kaynakların orantısız kullanımı, halihazırdaki eşitsizlikleri ve kırılganlıkları artırırken silahlı çatışmalar ve göç, şiddeti ve ayrımcılığı besliyor. Bugün dünya çapında 100 milyondan fazla kişi zorla yerinden edilmiş durumdayken sağlık alanında yaşanan gelişmelerden tüm toplumlar eşit ölçüde yararlanamıyor.