Cevatpaşa Ortaokulu’nda İngilizce Öğretmeni olan Tülay Sabaz gezgin ve maceracı ruhu sayesinde 70’e yakın ülke gezdi, farklı kültürler tanıdı, değişik yemeklerin tadına baktı. En son gezisini ise 12 yaşından beri hayalini kurduğu Antarktika’ya gerçekleştirdi.
İngilizce Öğretmeni Tülay Sabaz Orak (33) çocukluğundan beri gezmeyi çok seviyor. Yurt dışına ilk seyahatini 2009 yılında Amerika’ya yaptı. Arkadaşları ile küçüklüğünden beri haritada işaretlediği yerlerin hepsine gitti. Tülay Hanım ile keyifli ve bir o kadar da ‘Keşke ben de gidebilsem’ dedirten gezi hikayeleri sizlerle…
Gezmeye nasıl başladınız?
İlk ve ortaokul ve lise dönemlerimi hatırlıyorum. Arkadaşlarımla haritalarda biz çok gezerdik. Ansiklopedilerle falan. Daha naiftik nihayetinde internet erişiminin olmadığı dönemdi. Hatta benim ilk okulda kendi haritam var görmek istediğim yerler diye.
Kaç yaşlarındaydınız?
5 veya 6’ncı sınıfa gidiyordum. 11-12 yaşlarındaydım. Haritamın içinde Peru Machu Picchu vardı.
Oraya gittiniz mi peki?
Tabi tabi… Haritamın çoğunu tamamladım.
12 yaşında işaretlediğiniz o haritadaki ilk seyahati kaç yaşında yaptınız? İlk gittiğiniz yer mi burası?
İlk gittiğim yerler orası değildi. Bir çocuğun gözünden bakarsanız o zamanlar ben İstanbul’da oturuyordum. Gebze’de arkadaşlarım da vardı. Onun içinde Gebze de var. Ben dünyamda uzak yakın ilişkisi kurmadığım için haritamda onlar var. Bir yerinde Machu Picchu, İspanya vardı, Mısır vardı, Japonya vardı.
İlk seyahatinizi kaç yaşında yaptınız?
İlk seyahatimi Amerika’ya 2009 yılında yaptım. İngiliz Dili Edebiyatı bölümü mezunuyum. O okul sürecinden çok beslenemediğimi fark etmiştim. Kendimi geliştirme üzerine neler yapabilirim diye düşündüm. Bir de İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunları tezle geçiyoruz. Yabancı dilimi daha çok geliştirmek için Amerika’ya gittim. Benim tezimin konusu da Amerikan edebiyatı idi. 11 yıldır geziyorum.
Kaç ülkeye gittiniz şimdiye kadar?
70’e yakın ülke gezmişimdir. Bir web sitesi var gezginlerin kendi alanlarında yerel kültürleri tanıma amaçlı belki duymuşsunuzdur. Ben orasının ilk kullanıcılarındanım. Orada gezdiğimiz ülkeler, ilgi alanlarımız yazarken orada 58 falan vardı. Şu an Orta Amerika ve Latin Amerika’yı koyunca 70’e yakın, 71, 72 de olabilir.
Gezmek ne ifade ediyor sizin için? Nasıl tanımlarsınız?
Tek bir tanımı olan bir şey değil bence. Keşfetmek, merak etmek gerekiyor. Mesela piramitleri gördüm değil. Belki birçok bölgede turistik yerleri es geçmişimdir. Sadece insan odaklı gezmek istemişimdir. Bunlar hem yaşla hem de sizin ne aradığınızla alakalı. Seyahat ettikçe kişinin ilgi alanına ve karakterine göre değişebilir. Daha çok insan ve kültür odaklı diyebilirim.
Geziye çıkmadan önce nasıl hazırlık yapıyorsunuz?
Çok hazırlık yapmıyorum. Böyle bir şeydir yani.
BİR VİRÜS GİBİ!
Bir yere gittikten sonra onunla ilgili başka bir yol mu çıkıyor karşınıza?
Güney Amerika ve Orta Amerika hem uzak bir coğrafya hem de biletlere bakarsak çok maliyetli. Oraya iki hafta gideyim de şuradan ‘İguazu Şelalerini görüp geleyim’ diyemezsiniz hakikaten maliyetli olur sizin için. Ben bunun için ekstra zaman ayırmak istedim. Atıyorum, ‘Bir sene Latin Amerika, Orta Amerika keşfedeceğim’ gibi. Bunu da şöyle; Latin Amerika tarihini az çok acılar, politik kaosları, süreci az çok bilen biriyim. İzlediğim filmlerden okuduğum okumalardan gibi. Tabi bu bildiğim insanlardan çekiyor sizi. Orta Amerika’ya giderken bu ülkelerin hiçbirini geçeceğimi düşünmüyordum. Küba, Meksika, Kolombiya. Kolombiya hakikaten çok anlamak istediğim bir ülkeydi. Çok çok yeşil ve inanılmaz bir ülke. Arjantin’e kendimi çok yakın hissediyorum. Tango yapıyorum çünkü müziğini dinliyorum, Arjantin sambasını biliyorum.
Tanıdıkça öğrendikçe daha çok öğrenip tanımak istiyorsunuz
Tabii ki seyahat etmek, öğrenmek bir virüs gibi açıkçası…
Gittiğiniz bu ülkelerden sizi en çok heyecanlandıran, unutamadığınız bir olay var mı?
Çok var. Guatemala'da Fuego. Fuego İspanyolca’da ateş, yanardağ demek. Fuego Yanardağı’na 5-6 saat tırmanmıştık. Zaten aktif bir volkan olduğu için tırmanması çok zor. Doğanın karşısında ne kadar aciz olduğunuzu hissettiğim bir andı ki… Tırmanış çok zordu. İnanılmaz soğuk, inanılmaz rüzgarlı. Çoğu insan ateş volkanına bakmakla yetiniyor. Onun iki üç dakikada bir patlama anı o kadar büyük ve görkemli bir şey ki. Bir doğa olayı beni çok etkilemişti. Kelimeler yetersiz kalıyor.
KÜBA’DA KOŞTURMA DİYE BİR ŞEY YOK
Küba gördüğüm en ilginç ülkelerden bir tanesi. Çok başka bir gezegen Küba. Küba’da yabancı insan turisttir turist eşittir para makinesidir. Bütün Kübalılar içindir çünkü ülkede üretim diye bir şey yok. Yıllarca uygulanan bir ambargodur. Çok da gevşek insanlar. O kadar gevşekler inanamazsınız. Market diye bir şey yok zaten Küba’da üretilen bir şey yok olanlar da birkaç tane ve aşırı pahalı. Atıyorum Küba’da üretilen bir sigara alacaksınız, çalışan sadece size eğilip kutudan sigarayı verecektir. Bu 40 dakika sürebilir. Zaman kavramı çok farklı. Koşturma diye bir şey yok. İnsanların karakteri de böyle. Küba beni en çok şaşırtandı.
Neden şaşırttı?
Çünkü bize pazarlanan, sunulan bir Küba var fantastik rejimler olur ya bize hep ütopya gösterilen, eğitimin ücretsiz olduğu, bütün hakların hukukun eşit olduğu… Yok böyle bir şey. Sovyet döneminde belki evet. Kanser hikayeleri ile ilgili kaç tane hastaneye gittim. Hepsi kendi içerisinde bir hikaye. Sovyetler döneminde alt yapısı çok iyiydi. Ülkenin gerçek politikası böyleydi. Hep duyarız, ‘Küba değişmeden bir görelim, gezelim’ Küba çoktan değişmiş.Bozulmuş diyebilir miyim. Evet, bozulmuş diyebilirim.
BEN TATİL YAPARKEN İNSANLARIN MERAK ETTİKLERİ ŞEY HEP PARA OLUYOR!
İngilizce Öğretmeni Tülay Hanım kendisine tatiliyle ilgili para konusunu sorduklarını belirterek, “Ben saçlarımı kendim kesiyorum. Şöyle söyleyeyim kendi düğünüm dahil olmak üzere mesela manikür yaptırmadım. Böyle bir algım yoktur. Sürekli alışveriş yapan biri değilim. Bir giydiğimi uzun süre giyerim. Ya da arkadaşlarım arasında değiş tokuş yaparız.
Minimalizm mi var biraz?
Türkiye’de bunu kadar uygulayabilirsiniz bilmiyorum. Bu kültür çok yeni. Atma, atma ver. Başkası giysin. Bu bizde çok yeni bir kültür. Çanakkale’de gözlemlediğim kadarıyla güzel şeyler yapan bir sürü insan var. En azından benim arkadaşlarım arasında bildiğim insanlar bu şekilde. Çevreniz de bu şekilde yenileniyor. Dil öğrenmeyi çok seviyorum. Keşke zihin daha güçlü bir şey olsaydı da akılda kalsaydı. Ya da birçok dili öğrenebilseydim aynı zamanda. Nihayetinde ben yetiştirdiğim çocuklar için bir modelim.
Son seyahatiniz Antarktika’ya oldu. Hatta Hürriyet Gazetesi’nin seyahat ekinde de manşetti. Bu gezinizin detaylarını anlatır mısınız?
Antarktika hep aklımdaydı. Kral penguenler falan hepimizin görmek istediği bir coğrafya. Bir yerden çok para. Biz de bunu karşılayamayız. Ben de onlardan biriydim. 15 bin 20 bin dolarlardan bahsediliyor.
Biriktirdiniz?
Hayır öyle bir şey biriktirmedim. Öyle bir şey olmadı! Ben Antarktika’ya gitmenin yollarını araştırırken şunu fark ettim. Birincisi bilimsel araştırma yapmanız gerekiyor ya da bu tarz kamplara üye olmanız ve ekipte olmanız gerekiyor. Bunlar da bakanlık tarafından incelenerek seçiliyor. Çanakkale’den mesela milli sporcumuz Şahika Ercümen gitti. Ya bilimsel araştırma yapacaksınız ya da paranız olacak. Ee paranız yok. Ne yapacağız derken gemilerde acaba çalışabilir miyim? Orada da bir sürü insan sıra bekliyor bir sürü insanın yeteneği var. Pat diye kimse orada Tülay Hanım’ı beklemiyor. Antarktika’da gemi ile seyahat ediyorsanız 400’den fazla insan karaya ayak basamıyor. Antarktika’nın antlaşması var bütün ülkelerin imzaladığı büyük bir saygı ile korumaya çalıştığı doğadan bahsediyoruz. Ben Çin gemisi falan araştırırken benim yakın, gezgin arkadaşım Tülay’la sosyal medyadan konuştuk. Hep o bir yerde ben bir yerdeyim yüz yüze hiç gelmedik. Tülay beni aradı bir gün tekne otostopuna denk geliyor. Polonyalı bir ekip. Teknelerin belli rotaları var. Bunlar dünyayı da geziyor olabilir, bilimsel araştırma da yapabilirler. Siz onların rotalarını görüyorsunuz, onlar sizin yeteneklerinize göre ya çalışan arıyor ya da yolcu arıyorlardı. Biz zaten yelkenlide yolcu olsak bu bizim teknenin 8 bin dolar yolcu fiyatı. Dedik, ‘Biz yolcu olmak istemiyoruz. Yemek de yapabiliriz, nöbet de tutabiliriz. Ekibe dahil olmak istiyoruz’ Şimdi kendimizi nasıl kabul ettireceğiz? Yelkenli zor bir süreçtir. Yüzen otelde olmak sıkıntı değil. Daha önce yelkenli tecrübem yok. Diğer arkadaşımın da yok. Biz ikimiz de sürekli mail atıyoruz adamlara. Temel denizciliktir, ilk yardımdır bunların hiçbiri yok ama uzun süredir seyahat ediyoruz. Uzun süredir seyahat edenlerin dayanıklılığı fazla oluyor. Sırt çantası ile geziyorsanız şunu beğenmem şurada yatmam gibi seçenekleriniz yoktu. Küçücük bir teknede 12 kişilik bir ekip ile birlikte her şeyi yapacaksınız. Hayatta kalacaksınız. Onlarında başını derde sokmayacaksınız. ‘Biz hızlı öğreniyoruz elimizden geleni yapacağız’ diye söyledik. Her şeyini yaptık. Bazen dümene geçiyorduk. O kadar özgür o kadar kendi halinde bir coğrafya ki… İstediğimiz zaman istediğimiz yere gidiyoruz. İnanılmaz bir doğa, inanılmaz canlılar. Bembeyaz bir kıtanın içerisindesiniz. Sadece o teknenin yeme içme masraflarına dahil olarak…9 Polonyalı 1 Slovak 2 Türk. İnanılmaz bir deneyimdi…




