Eminim ki birçoğumuz şiir yazar veya okuruz. Sanattan zevk alarak okuduğumuz kitaplar az olmasa gerek.
Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. Edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. Hayatın bütününü düşündüğümüzde, duygu ve düşünceden oluştuğunu görebiliriz aslında. Edebiyat ve hayatı iki değişken olarak ele alarak kendime göre şu basit sonucu çıkarabilirim. Edebiyat sevgisi arttıkça hayata karşı duyulan sevgi de artıyor yani bu iki değişken arasında pozitif (doğrusal) bir ilişki var bana göre. Hayatı, yaşamı, doğayı sevmek insanlara o şaheser denilebilecek romanları, şiirleri yazdırıyor. Hayatı sevmeden edebiyat yapmak biraz güç gibi geliyor bana. Edebiyatın ana malzemesi hayat. Bunun için de iyi bir edebiyatçı olmak için önce hayatı seviyor olmalı ve onu gözleyebiliyor olmalısınız. Hayatı iyi okumalısınız ki söylenmemiş olanı söyleyebilesiniz ya da fark edilmemiş olana dikkat çekebilesiniz. Mesela Bursa’da milyonlarca insan yaşar ama Ahmet Hamdi gibi çok az kimse orada yaşananları şaheserleştirebilir. Bursa’da eski bir cami avlusuna oturup küçük şadırvanda şakırdayan su eşliğinde tarihe gidip bir duvarda ta Orhan zamanını kim tasavvur edebilir? Muhayyilesinde söyle devam ediyor Ahmet Hamdi:
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi. Büyük edebiyatçılar iyi de birer sosyolog aslında.
Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. Edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. Hayatın bütününü düşündüğümüzde, duygu ve düşünceden oluştuğunu görebiliriz aslında. Edebiyat ve hayatı iki değişken olarak ele alarak kendime göre şu basit sonucu çıkarabilirim. Edebiyat sevgisi arttıkça hayata karşı duyulan sevgi de artıyor yani bu iki değişken arasında pozitif (doğrusal) bir ilişki var bana göre. Hayatı, yaşamı, doğayı sevmek insanlara o şaheser denilebilecek romanları, şiirleri yazdırıyor. Hayatı sevmeden edebiyat yapmak biraz güç gibi geliyor bana. Edebiyatın ana malzemesi hayat. Bunun için de iyi bir edebiyatçı olmak için önce hayatı seviyor olmalı ve onu gözleyebiliyor olmalısınız. Hayatı iyi okumalısınız ki söylenmemiş olanı söyleyebilesiniz ya da fark edilmemiş olana dikkat çekebilesiniz. Mesela Bursa’da milyonlarca insan yaşar ama Ahmet Hamdi gibi çok az kimse orada yaşananları şaheserleştirebilir. Bursa’da eski bir cami avlusuna oturup küçük şadırvanda şakırdayan su eşliğinde tarihe gidip bir duvarda ta Orhan zamanını kim tasavvur edebilir? Muhayyilesinde söyle devam ediyor Ahmet Hamdi:
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinden gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi. Büyük edebiyatçılar iyi de birer sosyolog aslında.