2000 yılında doğmuş bir insanı düşünelim. Anne babası çalıştığı için eğitim hayatına erken başlamış. Bakıcısının ödemesinden sonra kreş fiyatlarının fazlalığıyla başlıyor eğitim hayatı. Aldığı dersler, gittiği okullar, arkadaşlarıyla amansız bir yarışa girmesine sebep oluyor. Hayata karşı hırslanması, en iyi ve en başarılı birey olabilmesi için okuluna harcanan para, girdiği sınavlarda ki bütün dersler de başarılı olma zorunluluğu iyi ve vicdanlı bir birey olmasının önüne geçmiş. Herkes aynı zaman diliminde, aynı derslerde performans geliştiremez. Yetenek denen şeyin birey olma yolunda harcanması da mental olarak yıpratan bir durumun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bırakalım da herkes her şeyi sevmesin. Hobilerini, yeteneklerini para kazanma yoluna çevirebilsin. Ne de olsa zorla güzellik olmaz. Zorlamayla olacak gelecek, ailelerin ve devletin ego tatmin etmesinden başka bir şey değil. Şuan kime sorarsanız sorun çocuğunun bütün derslerde başarılı, çok iyi biri olduğunu söyleyecektir. Derslerde başaralı ve iyi biri olmak oysaki aynı şey demek değildir.
her akla gelen yere üniversite açıp, taban puanları düşürüp, bölüm kontenjanlarını artırınca öğrenci sayısı da haliyle fazla oluyor. Acaba bu öğrencilerin yüzde kaçı, yeterli sayıdaki öğretim üyesine sahip üniversitelerde hakkıyla eğitim alabiliyor? Üniversite sayısının fazla olması o ülkedeki vizyonsuzluğu gösteriyor. Bu ülkeye kaç mühendis lazım bu saptanıp, ona göre kontenjan açılması gerekmez mi? Olması gereken sayı elli bin ise yüz bin kişi mühendis olması için eğitilemez. Hukuk mezunu elli bin kişi gerekliyse iki yüz bin kontenjan açılmamalıdır. Ülkenin yalnızca beş yüz bin civarında öğrencisi güzel eğitim alıyor ve üniversite mezunu olmayı hak ediyor, geri kalanlar ülkedeki eğitim vizyonsuzluğunun kurbanı oluyor. İşin ticari kısmından uzaklaşıp lisans kontenjanlarının sayısını indirebildiğimiz kadar indirip, ön lisans sayısını artırabiliriz. Ayrıca teknik liselere de daha fazla önem verilse, herkes daha mutlu gelecek hayalleri kurup, işe yarayan bir birey olduğunu hissedebilir. Ülkede maksimum iki milyon üniversiteliye ihtiyaç var, geri kalanı üniversite ile uğraştırılmadan meslek liseleri sayesinde mesleklerine ulaştırılmalıdır. Aksi halde yıllarca sürecek programlarla işsizlik nasıl düşecek diye tartışmamız bitmeyecek. Bazen bir tesisatçı, bir anayasa profesöründen daha yararlardır. Herkesin general olduğu yerde, kimse general
değildir. Herkesin başkan olduğu yerde, kimse
başkan değildir. Herkesin yüksek öğrenime erişebildiği yerde, erişilen şey yüksek öğrenim değildir. Hatırlayın, Sovyetler Birliği dağılınca, Türkiye' ye fahişelik yapmaya gelen kadınlar doktor, mühendis, hemşire, öğretmendi. O zamanlar anlam veremiyorduk, şimdi daha iyi anlayabiliriz. Arz-talep dengesi ayarlanmazsa ilerde biz de buna benzer bir duruma düşebiliriz. "Üniversiteye başlarken ilk hedefiniz istihdam edilmek olmamalı." denmesi eğitim sistemindeki problemleri çözmüyor, maalesef.
"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı' yı kullanırlar." Giordano Bruno
İyi haftalar.
YAZARLAR
Yayınlanma: 01 Ağustos 2022 - 10:03
Eğim
2000 yılında doğmuş bir insanı düşünelim
YAZARLAR
01 Ağustos 2022 - 10:03
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir